Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, 20 Eylül'de aldığı kararların gerekçelerini dün yayınladığı karar özetiyle duyurdu. "Orta Vadeli Programın (OVP) hazırlanmasında mali disiplinin sürdürülmesi ve yapısal reformların güçlendirilmesi" isteniyor. Özette, bu tedbirler alındığı takdirde faizlerin düşük kalacağı ve toplumsal refahın artacağı ileri sürülüyor. Merkez Bankası'nın bu talebi doğru. Ama detayda neler yapılmalı, bir de ona bakmak gerekir.
Harvard Üniversitesi'nden iktisatçılar Gregory Mankiw ve Matthew Weinzierl toplam talebin gerilediği, ekonominin durgunluğa girdiği durumda en uygun iktisat politikasının ne olacağını araştırıyorlar. Araştırmaları, tam da içinde bulunduğumuz gelişmelere cevap arar nitelikte. Onlara göre, ekonominin durgunluğa girdiği dönemde hisse senedi fiyatları düşüyor ve aileler, şirketler harcamalarını kısıyorlar. Böyle bir ortamda ekonomiyi canlandırmak için para ve maliye politikaları devreye sokuluyor. İşin para politikası kanadında faizler sıfıra kadar indiriliyor. Maliye politikası kanadında da, Keynesgil maliye politikası uygulaması gereğince kamu harcamaları artırılıyor. Ne var ki geçmişte işe yarayan bu alışılmış tedbirler bugünün ekonomisinde etkin olmuyor. Zira nominal faizler negatif olamayacağı için para politikası gücünü yitiriyor.
Ayrıca ekonomik endişeyle halk kendisi tasarruf ederken, kendi seçtiği politikacının "ekonomiyi canlandıracağım" diye borçlanarak devletin harcamalarını artırmasını haksız bir uygulama olarak görüp karşı çıkıyor. Böylece mikro düzeyde yaşanan tasarruf fetişizmi, makro düzeyde işleri engellemeye başlıyor. Bu çatışma ekonomiyi kilitliyor. Politikacılar, harcamalarını çoğaltıp ekonomiyi canlandırma gereğini son zamanlarda halka anlatmakta iyice zorlanmaya başladı.
Gelelim Mankiw ve Weinzierl'in önerilerine... Ekonomiyi durgunluktan çıkarmak için, bir para politikası aracı olarak kısa vadeli faizleri düşürmenin de tam istihdamı sağlamak için tek başına yeterli olamayacağını, uzun vadeli faizlerin de düşürülmesi gerektiğini söylüyorlar. Ayrıca Merkez Bankası'nın hedefinin yüksek milli gelir büyümesi olmasını istiyorlar.
Maliye politikasına gelince... İki iktisatçı, ekonominin durgunluk dönemlerinde yapılacak kamu harcamalarının yarattığı faydanın özel harcamaların yaratacağı faydaya eşit olması gerektiğini savunarak alışılmış Keynes görüşünden ayrılıyorlar. Böylece "ekonomiyi canlandıracağım" düşüncesiyle hesapsız kitapsız harcama yapılmasını istemiyorlar. Ayrıca yatırımları destekleyen vergilerin azaltılmasını, eğer bu türden bir vergi politikası işlemezse, bu kez vergilerin tüketimi destekleyecek biçimde azaltılmasını öneriyorlar.
Bu iki iktisatçının yeni önerileri tartışılabilir ama özellikle kamu harcamalarının faydasının özel harcamaların faydasına eşit olması ilkesinde haklılar. Çünkü ekonomiyi canlandıracağım derken, kamu harcamalarını halkı borçlandırarak finanse edip, sorumsuz şirket yöneticilerini ve zengin hissedarları ihya etmek adil bir seçenek olamaz. İşte son dönemde zengin ülkelerin pek çoğu, 2008 krizinin ardından gelen durgunlukla mücadele ederken bu hatayı yaptı. ABD'de halkın yüzde 15'i fakirlik sınırının altında yaşamaya başladı. Hâlâ aldığı konut kredisini ödeyemediği için evini kaybeden ve çadırda yaşayan pek çok aile var. Bu ailelerin sorununa çözüm bulunamadı ama tatile gitmek için tuttuğu özel uçağın masrafını şirkete ödeten yöneticilerle şirket sahipleri kurtarıldı.
Gelelim bizim yeni OVP'ye... Mankiw ve Weinzierl'in önerileri dikkate alınmalı. Madem dünya ekonomisinde durgunluk bekleyişi ağırlık kazanıyor, bizim Merkez Bankası'nın hedefi de yüksek milli gelir büyümesi olmalı. Maliye politikası, kamu harcamalarında özel fayda ile kamu faydası eşitliğini dikkate almalı. Vergi politikası yatırımı teşvik edici yönde tasarlanmalı. Yeni OVP böyle tasarlanırsa, küresel ekonomi dururken, Türkiye durmaz, aksine büyür.
(*) An Exploration of Optimal Stabilization Policy, April 27, 2011