Gerçek şu ki, küresel ekonomiyi kaygılandıran sorunlar zengin ülkelerde ortaya çıktı. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinde sorun yok. Çünkü Çin, Brezilya, Rusya, Hindistan, Türkiye, Güney Kore, Endonezya ve Meksika'da devletin bütçe açığı ve borcu az. Bu ülkelerde enflasyon düşük ve döviz rezervleri yeterli. Mesela Türkiye Merkez Bankası'nın altın dahil döviz rezervlerinin toplamı 92.7 milyar dolar.
Türkiye'nin kısa vadeli dış borçları ne kadar derseniz... Devletin kısa vadeli dış borcu 4.9 milyar dolar, özel sektörünki ise 70.5 milyar dolar. Anlayacağınız, Merkez Bankası'nın döviz rezervleri tek başına şu anda özel sektörün yüksek olan dış borçlarını bile karşılayacak durumda.
Diğer gelişmekte olan ülkelerde de durum Türkiye'deki gibi. Onların da döviz rezervleri kısa vadeli borçlarını karşılamakla kalmayıp zengin ülkelerin ihtiyaçlarını da karşılayacak düzeyde. Mesela Çin'in döviz rezervleri 3.1 trilyon dolara ulaştı. Bu nedenle pek çok Avrupalı banka Çin'den borç almak için sıraya girdi.
Peki zengin ülkelerin dünyayı endişelendiren sorunları neler? IMF'ye göre, zengin ülkelerin üç önemli sorunu var. Bir, zengin ülke devletlerinin yaşadığı mali kriz. Bütçe açıkları ve devlet borçları çok yüksek. Örneğin ABD'nin bütçe açığının milli gelirine oranı yüzde 10, federal ve federe devlet toplam borçlarının milli gelire oranı da yüzde 101'i buluyor. Avrupa'da da durum farklı değil. Avrupa Para Birliği'ne üye devletlerin bütçe açıklarının ortalaması yüzde 8.2, kamu borç yükleri ortalaması ise yüzde 85 düzeyinde seyrediyor. Kısacası, zengin ülkelerin ortalama kamu borç yükü yüzde 92 seviyesinde bulunuyor. Bu yüksek bütçe açıklarının ve borç yüklerinin azalması için bir önlem almadan bu ülkelerin maliye politikalarını sürdürmesi zor görünüyor.
Zengin ülkelerin dünyayı kaygılandıran ikinci sorunu, Avrupalı bankaların potansiyel zararlara karşı taşıdığı risk. Bu riskin tutarı 411 milyar doları buluyor. Dolayısıyla Avrupalı bankaların, risk tutarı kadar sermaye artırımı yapmaları şart. Üçüncü soruna gelince, o da ABD hane halkının yüksek borçları. Amerikan ailelerinin borç yükü milli gelirin yüzde 114.6'sına ulaştı. Bu yüksek borç yükünü ödemek için ABD ekonomisinin hızlı büyüyerek istihdam yaratması gerekiyor. Oysa ABD ekonomisinin büyümesi yavaşlıyor. Dolayısıyla işsiz ailelerin borçlarını ödemesi ve yeniden borçlanarak tüketimini çoğaltması mümkün olmadığı için, ABD Merkez Bankası son değerlendirmesinde pek ümit veren açıklamalar yapmadı. İşte bu nedenle dün dünya borsaları geriledi.
Peki çözüm ne? ABD ve Avrupa'nın zengin ülkeleri savaş harcamalarını kısacak. Başka çare yok! Bu yönde ilk adımı atan ABD, Irak ve Afganistan'dan asker çekerek 1.1 trilyon dolar tasarruf yapacağını açıkladı. Kendi zenginlerinden 1.5 trilyon dolar daha fazla vergi alarak ek kaynak yaratacak. Böylece diğer önlemlerle birlikte önümüzdeki on yılda 3.6 trilyon dolar tasarruf yapacak.
Avrupa'nın zenginleri ise ilk adım olarak Çin ve Brezilya'dan borç almayı düşünüyor. Böylece banka sermayeleri için kaynak sağlayacaklar. Ama bu çözüme Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick karşı çıkıyor. "Hiç kimse çanta dolu parayla gelip sorunları çözemez" diyerek Avrupa'yı uyarıyor.
Zoellick'in gelişmekte olan ülkelere de bir sözü var. Onların da, zengin ülkelerin sorunlarını bir yana bırakıp kendi problemlerine odaklanmalarını ve yüksek devirli büyümelerini sürdürmelerini öneriyor. Anlayacağınız zengin ülkelerin üç temel sorununa kısa yoldan bir çözüm bulmak mümkün değil. Acı reçeteyi hep gelişmekte olan ülkeler uyguluyordu, şimdi sıra zenginlerde. Bugüne dek hep fakir ülkelere ve yoksul halklara içirdikleri ilacı şimdi çaresiz kendileri içecek. Ekonominin dar kapısından ancak böyle geçebilecekler.