Avrupa'da yaşanan mali kriz endişe yaratıyor. Mali krizin göstergeleri olarak bütçe açığı, bankaların sermaye açığı, likidite açığı ve verimlilik açığı olarak sıralanıyor. Oysa Avrupa'nın en büyük açığını, dün The Wall Street Journal'dan Simon Nixon siyasi lider açığı olarak gündeme getirdi.
Peki Avrupa'nın en büyük açığının aslında siyasi lider açığı olduğu doğru bir tespit mi? Evet doğru. Çünkü AB para bölgesinde çıkan sorunların çözümü için bir yıl önce alınması gereken tedbirleri kimse alamadı. Siyasi liderler tedbir almaktan kaçındı. Avrupa'nın kaderi seçimle gelmeyen atanmış bürokratlara bırakıldı. Böylece Avrupa Merkez Bankası'nda çalışan bürokratların beklentileri doğrultusunda alınan kararlar, Avrupa'da mali krizi adeta çözümsüz hale getirdi ve kriz giderek derinleşti.
Halbuki halkın seçtiği siyasi liderler geçen yıl gerekli tedbirleri alsalardı, şimdi Yunanistan, İrlanda, Portekiz, İspanya ve hatta İtalya'nın mali sorunları derinleşmeyecekti.
Peki Avrupa Para Bölgesi'nde hata nereden başladı? Simon Nixon'a göre, tek para birimini uygulayan ülkelerde, bankaların tek bir merkezden denetlenmesi gerekirken, bu yapılmadı. Her banka istediği ülkenin tahvilini alıp portföyüne koydu. Ciddi bir denetim olsaydı, kamu maliyesi zayıf ülkelerin tahvilleri sermaye yeterliliği için varlık olarak sayılmazdı. Dolayısıyla "Yunanistan, Portekiz, ya da İrlanda borçlarımı ödemem derse, ne olacak?" tartışması da bugün yapılıyor olmazdı.
Gelelim Türkiye'ye... Avrupa'da mali krize karşı gereken tedbirler bir türlü alınmazken, Türkiye'yi ekonomik krizden çıkarmak için özelleştirme ve serbestleştirme kararları büyük bir cesaretle alındı. AK Parti hükümet olunca da Başbakan Erdoğan ayak sürümeden özelleştirme ve serbestleştirme kararlarını uyguladı. Böylece bütçe açığının milli gelire oranını yüzde 19'dan yüzde 1.9'a, kamu borç yükünü yüzde 94'ten yüzde 40'a geriletti. Bütün bunların sonucunda Türkiye ekonomisi son sekiz yılda başarılı bir performans gösterdi.
Oysa Yunanistan'da Başbakan Papandreou özelleştirme ve serbestleştirme için ayak sürüdü ve ekonimide krizi daha da derinleştirdi. Göreve geldiğinde kapsamlı bir özelleştirme ve serbestleştirme programı uygulayacağını açıklasaydı şimdi Yunanistan batışın eşiğinde olmazdı.
İşte siyasi liderlikteki farkın neler yapabileceği, bu iki ülke uygulamasında karşımıza bütün açıklığıyla çıkıyor. Başbakan Erdoğan kamu maliyesi krizde olan Türkiye'yi kurtarırken, Yunan Başbakanı Papandreu, kamu maliyesi krizde olan Yunanistan'da krizi daha da derinleştirdi.