Türkiye'de bazı ayrıcalıklı kesimlerin nasıl zengin olduğu ya da zengin edildiği pek araştırılmaz. Ama Amerikalı araştırmacılar bizim yerimize bunu yapıyorlar. Bazılarına nasıl ayrıcalıklar sağlanarak zengin edildiklerini ortaya çıkartıyorlar.
Peki niye yaptık bu kısa açıklamayı? Çünkü "American Economic Review" dergisi son 100 yılda yayınlanan en önemli 20 makaleyi aralarında Kenneth J. Arrow, Robert Solow gibi ünlü iktisatçıların bulunduğu bir komisyona seçtirdi.* Bu 20 en önemli makale arasında Anne O. Krueger'in 1974'te yayınladığı "The Polical Economy of Rent-Seeking Society" başlıklı makalesi de yer alıyor.
Gelelim Krueger'in makalesinin önemine… Krueger bu makalesinde Hindistan ve Türkiye'de ithalat lisansları verilerek bazı grupların nasıl zengin edildiğini inceliyor. Ve rakamlarla ithalat lisanslarıyla yaratılan rantları yani haksız kazançları ortaya koyuyor. Krueger'in çalışmasında değerlendirdiği verilere göre, 1968 yılında Türkiye'nin ithalatı milli gelirinin yüzde 6'sına denk geliyor. Bu yüzde 6 ithalat miktarı milli gelirin yüzde 15'i kadar rant yaratıyor. Türkiye milli geliri, 1968'de 18 milyar dolar seviyesinde olduğuna göre ithalat lisansları yoluyla yaratılan haksız kazanç 2.7 milyar dolar oluyor. 1968'deki 2.7 milyar doların bugünkü değerini altın fiyatlarıyla hesap edersek 108 milyar dolara denk düşüyor. Kısaca, statükocu İstanbul sermayesinin, nasıl rekabete girmeden daha doğrusu yorulmadan ithalat lisansları yoluyla zengin edildiği ortaya çıkıyor.
Gelelim bu güne… İstanbul'un statükocu sermayesi 12 Eylül 2010 anayasa referandumuna bir türlü evet diyemedi. Askeri vesayeti ve yargı vesayetini kaldıracak adımlara destek vermedi. İşte bunun nedeni Krueger'in makalesinde açıklanıyor. Statükocu siyasetçi ve bürokrata dayanarak rekabetten uzak, gümrük duvarlarıyla korunup, bu korumanın yarattığı rantlarla zengin olmuşsanız eğer bürokratik vesayetin kalkmasını istemezsiniz.
Anadolu sermayesi gibi "devlet gölge etmesin başka bir şey istemem" diyemezsiniz. Çünkü rekabet ederek para kazanmak işinize gelmez. Hükümetlerin IMF'den borç alıp size vermesini istersiniz. IMF'den borç alınıp size verilmeyince, hükümeti düşürmek için bu defa ülke ekonomisi batıyor diyerek, beklentileri olumsuza çevirip kriz çıkartmaya çalışırsınız.
Gelelim bir başka tespite… Beyaz Türkler'in Turgut Özal ve Tayyip Erdoğan'la araları pek iyi olmadı. Onları, tekerleklerine çomak sokan politikacılar olarak gördüler. Niye? Çünkü Özal, ekonomiyi dünya rekabetine açarak gümrük rantlarını azalttı. Erdoğan da kamu bütçe açıklarını kapatıp borç yükünü düşürdü. Enflasyon geriledi, faizler tek haneye indi. Eskisi gibi malı stokta bekletip kazanmak ve devlete para satıp geçinmek karlı olmaktan çıktı. Kısaca Başbakan Özal ithalat ve gümrük rantlarını engelledi. Başbakan Erdoğan ise bütçe ve faiz rantlarını önledi. İşte bu nedenle beyaz Türkler, Özal ve Erdoğan'a kızıyorlar.
*100 Years of The American Economic Review: The Top 20 Articles, AER.101, February 2011