Dünya Bankası'nın, Arap ülkelerinde yaşanan son isyanları dikkate alarak hazırladığı " Dünya Gelişme Raporu 2011: Çatışma, Güvenlik ve Gelişme" isimli çalışma, dün açıklandı. Rapor, çok çarpıcı tespitlerde bulunuyor.
Mesela, özellikle işkence, önlenemeyen politik sertlik, kayıp insanlar, yargısız infaz gibi olaylarla insan haklarının çiğnendiği ülkelerde, beş yıl içinde iç savaş çıkma ihtimali yüzde 43 oranını buluyor. Yani bu tür insan hakları ihlalleri o ülkede iç savaşa neden oluyor. Ayrıca zayıf hükümetlerin yasaları uygulayamaması ve yolsuzluğun kontrol edilememesi de yüzde 30-45 oranında iç savaş riskini artırıyor. Bir de o ülkede son 30 yıl içinde bir iç çatışma yaşanması, yüzde 90 oranında yeni bir iç çatışmaya neden oluyor.
Dünya Bankası 2011 Raporu, iç çatışmaların, fakirlik sınırının yüzde 20 üzerinde bir gelire sahip olan ülkelerde yaşandığını ileri sürüyor. Yani iç savaşın nedeni tek başına fakirlikle açıklanamıyor.
1.5 milyar insanın yaşadığı ülkelerde organize şiddet olduğu, 42 milyon insanın şiddet ve insan hakları ihlali nedeniyle göç ettiği, bunların yüzde 27'sinin kendi ülkesi içinde köylerden şehirlere göçtüğü bu defa hızlı şehirleşmenin ortaya çıkardığı organize suçlar artıyor. Ve küresel organize suça dönüşüyor. Bu suçların mali kaynağını kokain ve eroin ticareti oluşturuyor. Rapora göre, küresel kokain ve eroin ticaretinin toplamı 153 milyar dolar. Bu tutar, 2010 yılında fakir ülkelere yapılan yıllık gelişme yardımı tutarı olan 110 milyar doların üzerine çıkıyor.
Ayrıca ülkelerdeki iç çatışmaların ekonomik maliyeti, küresel olarak da yaygınlaşıyor. Komşu ülkede yaşanan bir iç çatışma, diger ülkelerin milli gelirini her yıl yüzde 0.7 oranında geriletiyor. Somali ve Hint Okyanusu'ndaki deniz korsanlığının küresel maliyeti 5.7-11.2 milyar dolar arasında değişiyor. Son olarak Libya iç savaşının da dört haftada petrol fiyatlarını yüzde 15 oranında yukarıya çektiğine dikkat çekiliyor.
Peki bundan sonra ne yapılacak ? Dünya Bankası, 2015 yılı milenyum hedefleri arasında bulunmasa da, artık yerel adalet sisteminin geliştirilmesine ve anlaşmazlıkların çözümüne destek verecek. Bundan böyle yardımlar öncelikle o ülkede adalet sisteminin kurulması için yapılacak.
Dünya Bankası raporuna göre, ülkeler hep ordularına para harcıyorlar ama, asıl yapılması gereken bu değil. Paranın, iyi eğitimli ve adil bir adalet ve kolluk teşkilatı kurulması için harcanması gerekiyor. Çünkü sağlam ve düzgün bir adalet ve kolluk gücü teşkilatı, bir ülkenin gelişmesinde hastane ve okul kadar ihtiyaç duyulan bir kurum.
Gelelim iç çatışmaların ve yolsuzlukların yaşandığı ülkelerde güvenin yeniden sağlanması ve kurumsal yapılanmaya… Bu konuda Dünya Bankası raporu çarpıcı bir realistik zamanlama veriyor.Bir ülkede orduların politikaya müdahalesi ancak ortalama 17 yılda azaltılıyor. Yolsuzluklara karşı kurumsal kontrol ise 27 yılda sağlanabiliyor.
Anlaşılan Dünya Bankası artık fakirlik yardımlarından önce insan haklarına saygılı bir siyasal sistemin kurulmasına odaklanacak, yardımları öncelikle bu amaca yöneltecek.
Dünya Bankası Raporu Türkiye için de derslerle dolu... Askeri vesayetin geriletilmesinin ne kadar güç bir iş olduğunu ortaya koyuyor. Çünkü askerin politikaya müdahalesini azaltmak için en son müdahalesine ortalama 17 yıl ilave etmek gerekiyor.
Bu ülkede askeri vesayetin kolay bitmeyeceğini, askeri kendi alanına çekmek için sürekli mücadele etmek gerektiğini biliyorduk ama, askerin politikaya her müdahalesinin, bizi başladığımız yere geri götürdüğünü rakam olarak bilmiyorduk. Demokrasi mücadelesi, ara vermeye gelmiyor. Ara verilince asker geliyor.