İktisatçılar, olaylara çözüm önerirken modellere göre konuşur. Bu yüzden de, bu modelleri bilmeden iktisatçıların neyi, niçin söylediğini anlamak zor olur. Hatta doğruyu söyleyip söylemediklerini de bu modelleri bilmeden ayırt edemezsiniz.
Gelelim iktisadi modellerin nasıl kurulduğuna... İktisadi modeller, gerçek yaşamdaki tüm değişkenleri dikkate alarak hazırlanmaz. Ayrıca iktisadi modellerin hepsi, insanların rasyonel davranacağını varsayar. Ancak bu rasyonellik kavramı herkes ve her toplumsal sınıf için geçerli değildir. Gerek bireyin değerleri, gerek sınıfsal ve toplumsal değerler rasyonelliği farklılaştırır.
Belli başlı iktisadi modellere gelince... Lisans düzeyinde okutulan standart ders kitaplarında altı temel ekonomik model vardır. Bu modellerden ilki, "klasik model" olarak isimlendirilir. Klasik modele göre, emek piyasasında ücretler esnek olduğundan, piyasada emek arz ve talebine müdahale edilmezse kimse işsiz kalmaz, herkes iş bulur. Dolayısıyla, bir ülkede ekonomik sorunlar, devletin ücretlere, faizlere ve mal fiyatlarına müdahale etmesinden kaynaklanır.
İkinci tip ekonomik model, John Maynard Keynes'in görüşleriyle şekillenir. Keynes, yukarıda açıkladığımız birinci modelin aktörleri olan Marx, Ricardo ve James Mill'i ve onların takipçilerini "klasik iktisatçılar" olarak tanımlar. "Marx'ın burada ne işi var" diyerek sorabilirsiniz. Marx, klasiklerin ücret esnekliğinden yola çıkarak teknolojik gelişme sonucu reel ücretlerin düşmesiyle üretilen mallara talep yaratılamayacağını, iflaslar ve işsizliğin çığ gibi büyüyeceğini söyler. Bu noktada artık sisteme vurulacak darbenin kapitalizmi çökerteceğini ileri sürer. Gelelim Keynes'e... Keynesyen modele göre, klasiklerin ileri sürdüğü gibi ücretler aşağı doğru esnek değildir. Klasikler özel durumlardan bahsederler. Söyledikleri genel olarak geçerli değildir. Dolayısıyla ücretlerin düşmesini bekleyerek işsizliğe çare bulunamaz. Ayrıca, tasarrufları ve yatırımları da klasiklerin düşündüğü gibi sadece faiz haddi belirlemez. Keynes, klasiklere şu iki noktada da karşı çıkar. Bir, özel sektörün tabiatında, özellikle yatırım harcamalarında istikrarsızlık vardır. İki, para politikası ekonomik durgunluk dönemlerinde sorunların çözülmesinde yetersiz kalır. O halde Keynes'e göre, işsizliğin çözümü için devlet ekonomiye müdahale etmelidir.
Üçüncü ekonomik model, "rasyonel bekleyişler modeli"dir. Bu modelde insanlar mevcut bilgilere göre geleceklerini tasarlarlar. Klasik iktisatçıların ileri sürdüğü gibi, esnek ücretler ve fiyatlar işsizliği ortadan kaldırır. Eğer hükümetlerin aldığı ekonomik tedbirler, halkın beklentileriyle uyuşmuyorsa, bu tedbirler, istihdam ve üretim üzerinde kısa vadede etkili olamaz.
Dördüncü model, "arz yanlı ekonomi modeli"dir. Bu model, devletin sadece harcama yaparak toplam talebi artırmasının yeterli olmadığını ileri sürer. Devlet ancak daha az vergi alarak, daha az sosyal harcama yaparak ve daha az piyasalara müdahale ederek üretimi artırıp, işsizliği azaltabilir.
Beşinci model olan "reel iş dalgalanmaları modeli"ne gelince... O da, ekonomideki dalgalanmalara beklenmedik şoklar ve teknolojik değişmelerin neden olduğunu belirtir.
Altıncı model, "yeni Keynesçi model"dir. Ekonomik sorunların piyasaların yetersizliğinden kaynaklandığı görüşünü savunur. Peki nedir bu piyasa yetersizlikleri?
Tekellerin varlığı, yetersiz ve eksik bilgi, kamusal mallar, pozitif ve negatif dışsallıklar yani topluma zarar verip bedelini ödememe ve topluma katkıda bulunup bedelini alamama türünden faaliyetlerin hepsi bir ekonomide kaynakların dağılımını bozar. Bu nedenle devlet düzenleyici olarak piyasalara müdahale etmelidir.
Peki bütün bunları niye anlattık? Bu temel ekonomik modellerin ekonomide neyi önerdiği bilinirse, kimin ne söylediği daha anlaşılır hale gelir. Ve kimin kendi çıkarı için neleri söylemediği de böylece ortaya çıkar.