Türkiye'de bankaların kısa vadeli borçları son bir yıl içinde 12 milyar dolar arttı ve rakam 20.4 milyar dolardan 32.5 milyar dolara yükseldi. Genelde, kısa vadeli banka dış borçlarının artışı bir risk olarak değerlendirilir. Ama Türkiye'de bankaların kısa vadeli borçlarının artışı bu genel değerlendirmeye pek uymuyor çünkü söz konusu artış, çok farklı bir beklentiye dayanıyor.
Önce şunu soralım. Niye Türkiye'de bankalar kısa vadeli dış borç yapıyorlar? Kısa vadeli borçlanıyorlar, çünkü dünyada para bol ve bu bolluk, paranın fiyatı olan faizleri düşürüyor. Türkiye'de ise durum, ısrarla uygulanan para politikası nedeniyle tam tersi. Bizde faizler yüksek. Dolayısıyla yabancı bankalar
Türkiye'ye para satmak için can atıyorlar. Hatta ellerindeki fonları yüksek faizle uzun vadeli olarak bağlamak istiyorlar.
Türkiye'deki bankalara gelince, onlar da gelecek haziranda yapılacak genel seçimlerin ardından Türkiye'nin kredi notunun yükseleceğini düşünüyorlar ve Türkiye'nin kredi notu yükseldiğinde iç faizlerin gerileyeceği beklentisiyle kısa vadeli borçlanmayı sürdürüyorlar. Herhangi bir iç veya dış şok olmadığı takdirde bu beklenti gerçekleşecek gibi gözüküyor. İşte bu sebeple, kısa vadeli banka borçlarının artışını bir risk unsuru olarak algılamak pek doğru olmuyor.
O halde ne yapmalı? Merkez Bankası politika faizlerini yüzde 5.5'e kadar hızla gerileterek seçim sonrası beklentisini şimdiden gerçekleştirmeli. Ancak bu durumda, bankaların kısa vadeli borçlanma isteği kırılabilir. Eğer Merkez Bankası, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı dinleyip faizleri zamanında geriletseydi, bankaların kısa vadeli borçlanma tercihleri zaten çok önceden kırılmış olacaktı.
Gelelim asıl risk oluşturan konuya... Türkiye'de bankalardan ziyade asıl Merkez Bankası teorik olarak tehlikeye açık (exposure) durumda. Çünkü Merkez Bankası döviz rezervleriyle, para arzı ve nominal döviz kuru arasındaki tutarsızlık artıyor. Bu tutarsızlık şu şekilde ifade edilebilir, 2007 sonunda para arzı /döviz rezervleri oranı 4.6 düzeyindeyken, şimdi bu oran 6.6 oldu. Piyasada dolar/Türk parası paritesi 1 lira 55 kuruş olduğuna göre, 6.6 oranı, bize, Merkez Bankası exposure'nun arttığını gösteriyor.
Anlayacağınız asıl risk Merkez Bankası cephesinde yaşanıyor. Merkez Bankası, bu tehlikeyi azaltmak için döviz almalı ve rezervlerini artırmalı. Çünkü Merkez Bankası'nın döviz rezervlerinin milli gelire oranı diğer gelişmekte olan ülkelere göre düşük düzeyde bulunuyor. Malezya'nın döviz rezervlerinin milli gelire oranı yüzde 53.1, Güney Kore'nin yüzde 34.3, Endonezya'nın yüzde 14 seviyesindeyken, Türkiye'ninki yüzde 12.4'de kalıyor. Kısacası bu tablo Merkez için sinyal veriyor. Bankalara önlem alınırken, Merkez Bankası'nın da kendisini gözden geçirmesi şart!