Güney Kore'nin başkenti Seul'de yapılan G-20 liderler toplantısının ardından küresel ve ulusal ekonomilere düzen verecek yeni bir ekonomik ve siyasi konsensüs açıklandı. Böylece 1989'da Prof. John Williamson'ın yazdığı ve bugüne kadar gelişmekte olan ülkelerin uyması istenen Washington Konsensüsü artık geride kaldı.
Seul'de açıklanan yeni konsensüs dokuz maddeden oluşuyor.
Bir, ulusal ve bölgesel altyapı yatırımları artırılacak. Altyapıdaki yetersizliklerin giderilmesi için tam kamusal, yarı kamusal ve özel kaynaklar harekete geçirilecek.
İki, emeğin becerisini artıran yatırımlar cazip hale getirilecek.
Üç, küresel ekonomik istikrarın sağlanması için serbest ticaret ve yatırımın engellenmemesi gerekiyor. Bu nedenle gelişmekte olan ülkeler ve düşük gelirli ülkelerin zengin ülkelerle ticaret yapmaları kolaylaştırılacak.
Dört, büyüme ve istihdamın artırılması için özel sektör yatırımlarına ağırlık verilecek.
Beş, gıda güvenliğinin sağlanması ve gıda fiyatlarındaki dalgalanmanın piyasa davranışlarını bozucu etkisini önlemek için uluslararası bir düzenleyici kuruluş geliştirilecek,
Altı, ekonomik şoklara karşı gelir güvenliği ve sosyal koruma programı geliştirilecek, ülkesi dışında çalışan işçilerin kazandıkları dövizlerin kendi ülkelerine transfer maliyetleri azaltılacak.
Yedi, küçük ve orta büyüklükte işletmelerin finans kaynaklarına ulaşması sağlanacak.
Sekiz, sürekli gelir ve sosyal eşitlik sağlayan bir vergi idaresinin inşa edilmesi desteklenecek,
Dokuz, gelişmekte olan ülkelerin kapasitesini artırmak için güncel bilgi ve tecrübeler aktarılarak ülkelerin kendi politikalarını bu doğrultuda oluşturması sağlanacak.
İşte bu dokuz maddeden oluşan yeni ilkeler artık gelişmekte olan ülkelerin yaşamında önemli bir rol oynayacak.
Gelelim Seul Konsensüsü'nün getirdiği yeniliklere... Seul Konsensüsü'ne göre artık ülkelerin altyapıları kendi inisiyatiflerine bırakılmıyor. Elektrikten suya, limanlardan demiryollarına kadar altyapı tesislerinde eğer tıkanıklık varsa, bunun giderilmesi küresel düzeyde ele alınıp çözülmeye çalışılacak. Ayrıca emeğin becerisinin artırılması, gıda güvenliği, insanların sürekli gelirlerinin güvenliği ve ekonomik şoklara karşı korunması küresel kuruluşlara bir görev olarak veriliyor.
Anlayacağınız daha adil bir dünya kurulması için adımlar atılıyor. Bu ilk adımın gelişmekte olan bir ülke başkenti Seul'de atılması da önemli. "Seul zirvesinden hiçbir şey çıkmadı" diyenler çok önemli bir noktayı atlıyor. Zirveden Washington Konsensüsü'nün yerine Seul Konsensüsü çıktı. Bu yeni konsensüs gelişmekte olan ve düşük gelirli ülkelerin bundan sonra dünya ekonomisinde oynayacakları önemli rolün bir ilk adımı olarak tarihe geçecek.