Türk futbolunda gizli kalmış nerdeyse tamamı döviz birtakım ödemeler yapıldığı şüphesi zaten yıllardan beri vardı ve yazılı ve görüntülü basında defalarca ima edilmişti. Işıtan Gün'ün başkana verdiği gizli raporun, gene başkanın izni ile açıklanmasıyla bu şüpheler açığa çıktı. Dün Hürriyet olayı tam sayfa verdi ve madde madde üzerine gitti. Milliyet ve öbür gazeteler de büyüttüler.. Bizde ise haber arasında ara başlıkla geçildi.
Gün'ün açıklaması bir gazeteye ek olacak kadar uzun ama, onun kadar da önemli.
Çünkü işin içinde vergi ve döviz kaçakçılığı boyutları var ki, Türk Ceza Kanunu'na göre ağır cezalık suçlar bunlar..
Bu yüzden, Işıtan Gün'ün hazırladığı raporun, aslı Burak Elmas'ta ya da Galatasaray Kulübü evrak dosyasında olmalı.
Bu rapora dayanarak Gün'ün yaptığı geniş açıklamanın tümü bende var.
İnternette de var. Bana da o yolla gönderildi zaten.
Olay, Basın Savcısı'nı, 6222 Sporda Şiddet Savcısı'nı ve de yazılanlar, transfer piyasasını elinde tutan bazı futbolcu menecerlerine, hiçbir açıklama ve kayıt yapılmadan ödemeler yapıldığı şüphesi için de tüm savcılarımızı ilgilendiriyor.
Bu yüzden, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Işıtan Gün'ü, Burak Elmas'a verdiği raporla birlikte davet etmeli, dinlemeli ve muhakkak dava açmalıdır.
Rapordakiler doğruysa futbolumuzdaki büyük pisliğe karışan herkesin peşine düşülür. Doğru değilse, temiz insanların lekelenmesi önlenir.
Sayın Cumhuriyet Başsavcısı..
Raporu yazıp Burak Elmas'a teslim eden Işıtan Gün'ün, kendi kalemi ile, o raporun ana hatlarını açıkladığı bölümü buraya aynen alıyor ve olayı derhal bir savcınıza havale etmenizi bekliyorum.
Saygılarımla, İşte Işıtan Gün'ün kaleminden, ana başlıklar..
*
*
Şu anda kafamda beliren bir soru var..
Burak Elmas, acaba bazılarını hatta hapishanelerde süründürecek menecer meselesine el attığı için mi ibra edilmedi ve düşürüldü?.
Menecer konusu, adil Türk yargısı tarafından, en gizli saklı noktalarına dek ortaya çıkarılmalıdır!.
***
Ünal Özüak Kitap
ORDUSUZ İMPARATOR NAPOLYON CELAL..
Gönüllü kitap yazarımız Ünal Özüak, bu defa fevkalade ilginç bir yazı göndermiş. Moda'da geçen çocukluğunda büyükannesinin evinde orta kat kiracıları olan bir şair, Celal Sılay'ı anlatan bir kitap.. Sözü hemen Ünal'a bırakalım.
*
Yazar, şair, araştırmacı, Türk Dili ve Edebiyatı Doçenti Dr. Hasan Aktaş'ın, benim kimi anılarımı da aktararak yazdığı Napolyon Celal kitabı; yaşam şairimiz Celal Sılay'ın da Sovyetler Birliği'nin ünlü şairi Mayakovski'yle beceri yarışında, vatan şairimiz Nâzım Hikmet kadar rahatlıkla çekişebileceğine olan inancımı pekiştirdi.
Çocukluğum 1974'de yitirdiğimiz anneannem Fehime Hanım'ın, Moda Mektep Sokak 22 Numara'daki evinde orta kat kiracımız, döneminde Türkiye'nin Oscar Wilde'ı olarak anılan Celal Sılay'ın ayak altında, ergenliğime ışık tutan şahsi eşyalarını karıştırarak geçti.. Ben onunkini değil ama o benim çocukluğumu bilir anlayacağınız.
Celal Bey'in üstümde görgü, bilgi artırma hakkı var. Gördüklerimi tırstığı anneanneme söyle(ye)mediğimi bildiğinden aramızda ortak sır kardeşliği oluşmuştu.
30'lu yıllarda Bursa Işıklar Askeri Lisesi'nde okurken kaputunun yakasındaki kırmızı astarı ters çevirip, köyleri teftişe çıktığı için ona "Napolyon Celal" dendiği söylenir..
Bir kadına yıldırım aşkıyla tutulmuş.
Her şeyini satıp, arkasından Paris'e gitmiş. Kadını orada bir adamın kolunda görmüş. Hamileymiş.
Efsaneye göre, işte o gece bütün saçları dökülmüş.
Gürül gürül yaşam dolu, sesi, gülüşü, kahkahası dünyayı tutan, şiir yazıp şiir yaşayan, doğru yanlış düşüncelerini hiç çekinmeden, hatır gönül saymadan pattadak söyleyen, kendi deyimiyle daha o toyluk dönemindeki "büyük lâf eden, gürültü yapan, muhataplarını ezen" hoyrat insandan, daha bir yerine oturmuş, daha bir durulmuş, daha kaygılı, duygulu, iyiye, güzele, doğruya daha saygılı bir insan çıkarmayı başarmış şair Celâl Sılay.
Arkadaşları arasında "Napolyon Celal", "Deli Celal" gibi isimlerle anılırdı. Aykırılığı ve başkaldırısıyla bazı benzer yönleri olsa da, Sılay, Wilde'ın algılamalardaki hâkim çizgilerinden uzak kendine özgü bir kişilikti.
İlk şiirlerinde Necip Fazıl ve Nâzım Hikmet gibi şairlerin etkisinde kalsa da, sonraları şu veya bu akımın kalıplarına girmek yerine, kendine has bir duyuş tarzına ulaşmış, samimi ve çarpıcı duygular, duyarlılıklar yakalamış bir şairdir.
Küfelik olurdu yalnız adam. Bazı Fransız şairlerinin isimlerini sık sık kullanan bohem bir yaşam süren, düzgün bir hayat kuramayan, otel odalarında veya bizimki gibi bekâr evlerinde yaşayan şair hakkında en önemli betimleme "nevi şahsına münhasır bir adam" oluşuydu.
Markiz, Lebon vb. zamanının entelektüel kahvelerine takıldıktan sonra geceleri meyhanelerde zilzurna olur, son vapurla Kadıköy'e dönünce tanıdık sırt hamalları "küfelik Napolyon"u Moda'ya taşır, evin kapı önüne bırakırlardı.
Küfelik olmanın tanımını çocuk yaşımda yaşayarak Celal Bey'den öğrendim. Dostu ve anneannemin odayı kiralamasına kefil olan yakınımız Haldun Taner, onun hakkında yazdığı bir yazıda karakteri ve edebi kişiliği hakkında bilgi verirken sevecen bir ifadeyle onu "Kulaktan dolma bilgilerle konuşan, içki masalarında sık sık görülen biraz düzensiz ve deli dolu yaşayan bir şair" olarak tasvir etmiştir..
Celâl Sılay'ı ölüm elli yaşında yakaladı.
Yapayalnız oturduğu, gelgeç duygusal ilişkileri dışında, eşe dosta, ahbaba, arkadaşa kapısı kapalı evinde ölü olarak bulundu. Seçimine uygun olarak tek başına yakaladı ölüm onu..
Şiirlerinde ilginç gözlemlerinden kaynaklanan tespitlere yer veren şair, mistik ve felsefi denebilecek özellikler işledi.
Bir gecede kelleşme hikâyesinin bizim mahalle versiyonu farklıdır: Bir kere âşık olmuş, yitirince hepten dağılmış.
Askere gitmeden körkütük âşık olduğu Cemile'yi dönüşünde başkasıyla evlenmiş bulunca bir gecede tüm saçı eline geldi ve yaşamının geri kalanında Telly Savalas gibi damdazlak dolaştı Celal Bey. Herhangi bir akıma bağlı olmadığından yeterince değerlendirilememiş, söyleyiş güzelliğine önem veren şiirler yazmış ve hayatının sonuna kadar bu uğurda çabalamış, Doğan Hızlan'ın "Şehvetperest Fuzuli" olarak tarif ettiği şairimiz Hüsran Filizleri'nin hemen girişinde, ''Göz aşinası olduğum sevgililerle bakışmaktan, levent vücutlu kadınları seyretmekten zevk duyuyorum. Kitaplar bana lakaydiliği, kemanlar aşkı öğretiyor" derken onun evleri ve sokaklarının, bizim küçük dünyalarımıza ait fotoğrafların arabı gibi, taban tabana zıt olduğunu anlıyoruz...
...........
Ordusuz İmparator Napolyon Celal Yort Savul Akademisi Yayınları www.yortsavulakademisi. com
***
YOL AĞZI
O kadar şaşkın var ki içimde
Her vitrinin önünde bir başkası sendeler
Biri tutar elimden kapıya doğru,
Diğeri paçamdan çekip başka yere sürükler.
O kadar insan var ki içimde
Herhangi bir kimseyle tanıdık çıkıverir,
Biri edinir bunca beyhudelikte düşman,
Diğeri gider yeni bir ahbapla gelir
O kadar hayvan var ki içimde
Her kadının gözüne bir başkası göz eder,
Biri takılır peşine sarışın güzelinin
Öbürü bir esmerin ardından gider.
Böyle o kadar efendilerim var ki
Hangisine, hangisine söz dinleteyim?
Bin iştihalı bu misafir vücudu
Ben nasıl hoşnud edeyim?
Celal Sılay
***
BANA GELİRSİN
Yıldızlar görse bendeki güzelliğini
Birer birer düşerler içimdeki denize,
Aydınlanırım, o kadar aydınlanırım ki,
Bana gelirsin...
Bahar anlarsa duyduğum üzüntüyü,
Bütün dallarını uzatır kalbime doğru
Çiçeklenirim, o kadar çiçeklenirim ki,
Bana gelirsin...
Din duysa ettiğim ibadetleri
Bütün mihraplarıyla çevrilir bana
Büyürüm, o kadar büyürüm ki,
Bana gelirsin...
İçimde bir kere görsen güzelliğini
Garkolursun nurdan bir âleme
Bulmak için, kendini bulmak için
Bana gelirsin...
Yıldızlar görse bendeki güzelliğini
Birer birer düşerler içimdeki denize,
Aydınlanırım, o kadar aydınlanırım ki,
Bana gelirsin...
Celal Sılay
***
PAZAR NEŞESİ
Kadın- Sen vegansın değil mi?
Erkek- Evet!.. Neden sordun?.
Kadın- Ne zaman ızgarada et kızartsam ağzım sulanır da..
Erkek- Eee!.. Yani?..
Kadın- Senin de bahçenin çimini biçerken ağzın sulanır mı?.