Bizde de çok merak eden var.. Yahu başta Amerika.. Sonra NATO.. Sonra Avrupa Birliği.. Ve bunlarla birlikte hareket eden tüm ülkeler, Ukrayna'ya saldıran Rusya'ya karşı müthiş bir ekonomik ve sosyal savaşa girdiler. Tüm alışverişleri kestiler. Bankacılık düzeni dahil.. Giriş çıkışları da yasakladılar. Biliyorsunuz..
Ama NATO ülkesi ve kuruluşunda büyük işler yaptığı AB'ye yarım asırdan fazla zamandır üye olmak için uğraşan Türkiye, Ukrayna gibi, Rusya ile de ilişkilerini kesmedi. Başkan Erdoğan da, Zelenski ve Putin'le her fırsatta ve gerektiğinde görüşüyor..
Bizde bile merak edip soranlar var.. ABD, NATO ve AB, bu Türkiye'ye neden göz yumuyor?. Valla ben de merak ediyordum..
Diyorum ya, bu ülkenin en iyi gazetesi Daily Sabah!. Onun manşetinde buldum cevabı..
Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor, Ankara ile Brüksel arasındaki son "olumlu" atmosferin uzun süredir hareketsiz olan ilişkileri geliştirmek için kullanılması gerektiğini söylemiş.. Daily Sabah'ın manşetinde okudum.
Antalya Diplomasi Forumu'nun oturum aralarında yaptığı açıklamada, "Şu anda olumlu bir ortam var ve geçmişteki tartışmaları sona erdirmek ve geleceğe birlikte ulaşmak için bu döneme odaklanmaya çalışalım" demiş..
Amor, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında artık farklı bir durum olduğunu belirterek, "Bu dönemi Yunanistan ile ilişkiler de dahil olmak üzere ilişkilerimizin ilerlemesi açısından değerlendirelim" diye de eklemiş. Türkiye ile Yunanistan arasında doğrudan temas kurulmasını "mükemmel" diye yorumlamış.
Nasıl yorumlamasın..
Bu ikili görüşmede Erdoğan ve Miçotakis, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali karşısında Avrupa'nın güvenliğini inşa etmede Türkiye ve Yunanistan'ın özel bir sorumluluğu olduğu fikrinde birleştiler..
"Türkiye ile Yunanistan arasındaki anlaşmazlıklara rağmen iletişim kanallarının açık tutulması ve ikili ilişkilerin geliştirilmesi konusunda da anlaştılar" diyor Amor.
"Bu Türk- Yunan anlaşması, Ankara'nın Ukrayna-Rusya ihtilafına arabuluculuk ederek bölgesel bir güç oyuncusu olarak itibarını güçlendirdiği bir dönemde gerçekleşti" diyor.
10 Mart'ta Türkiye'nin tatil beldesi Antalya, Rusya'nın işgalinin başlamasından bu yana Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Ukrayna Dışişleri Bakanı Dimitro Kuleba arasında ilk görüşmelere ev sahipliği yaptı.
Amor, Erdoğan'ın Antalya Diplomasi Forumu 2022'nin açılış töreninde yaptığı konuşmadan duyduğu memnuniyeti de dile getirirken, bunun AB-Türkiye ilişkileri için yeni bir fırsat olduğunu ifade etti ve "Erdoğan, işgale karşı Ukrayna'nın egemenliğini uluslararası hukuk kural ve ilkeleriyle savunuyor.
Türkiye'nin bizimle aynı bakış açısına sahip olduğunu görmekten mutluyuz ve umarım Türkiye ile ilgili yeni rapor bunu yansıtır" dedi.
Türk Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nu Ukrayna'da yaşananlara rağmen Antalya Diplomasi Forumu 2022'yi düzenlediği için tebrik etti.
Dikkat buyurun.. Bu görüşler, Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü'ne ait..
Adam açık açık, Türkiye'nin uyguladığı diplomasiyi alkışlıyor. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nu ve Başkan Erdoğan'ı kutluyor.
Çünkü bir yanda, silahlı savaş içindeki Ukrayna ile Rusya, öte yanda Dünya Savaşı'ndan öte, ekonomik ve sosyal savaşa giren Batı ve Rusya, sonunda Üçüncü Dünya Savaşı'na değil de barışa gideceklerse, bunun tek yolu "Diplomasi Kapısı"nı açık tutmak..
Bu kapı Türkiye işte dostlar. Bu kapının tokmağı da, sadece Ukrayna ve Rusya liderleri değil, Yunanistan, Ermenistan, İsrail gibi aramızın hem de nasıl soğuk olduğu ülkelerin liderleri ve en son Hollanda olmak üzere, büyüklü küçüklü Avrupa liderleriyle de, yüz yüze ya da telefonla konuşan Başkan Erdoğan'ın elinde.. Tabii Putin ve Zelenski ile de çok sık temasta, Başkan...
Yani dostlar, sadece dünya liderlerinin değil, bir nükleer savaş tehdidi ve korkusu içinde yaşayan dünya halklarının da gözü Türkiye'de..
Şimdi anladınız mı, ne ABD, ne NATO, ne de AB, "Sen de Rusya ile ilişkilerini kes" diye bize baskı yapacaklarına, tam tersine "Diplomasi Kapısı"nı açık tuttuğumuz için nerdeyse ayaklarımıza kapanacak?.
"Yurtta sulh, dünyada sulh" ilkesi ile kurduğun Türkiye Cumhuriyeti, yolundadır Atam!.
***
Ünal Özüak / Enis Kortan'ın ardından...
HER FANİ BİRAZ MİMARDIR, DERDİ...
Enis Kortan ODTÜ Mimari'nin efsane hocalarındandı, bir..
Bizim sevgili yazarımız Mimar Ünal'ın tam 4 yıl hocalığını yaptı, iki.. Ve en önemlisi, derslerinde malzeme olarak kullandığı ve öğrencilerin sınav kâbusu olan "Tuzla'da Bir Ev" onun eseriydi ve bu ev şimdi yazları kardeşim Serpil'in yazlığı.. Bu da üç..
Bu mimar, bu hoca şimdi minik bir "Ölüm" ilanı ile gider mi?. Ünal kaleme kâğıda sarıldı hemen..
Işıklar içinde yat, Kortan Hoca.. Söz Ünal'da..
*
Sonsuza yolcu ettik bilge mimar Prof. Dr. Enis Kortan'ı. Öğrencilerine ömür boyu yol gösterecek kitaplar ve ODTÜ Mimarlık Fakültesi'nde onun rahle-i tedrisinden geçmişlerin hafızalarından silinmeyecek anılar bıraktı arkasında. Mimarlığın hafızasıydı Enis Kortan Hoca desem abartmış olmam.
"De mortuis nihil nisi bene / Ölüler hakkında yalnızca iyi şeyler konuşulmalıdır" diye boşuna uyarmış Latinler.
Çünkü dünya beyefendisi Enis Hoca hakkında isteseniz de söyleyecek kötü söz bulamazsınız.
Sömestr başında kimden mimari kritik almak istiyorsan adını gider kara tahtada onun isminin altına yazardın. İnan olsun Enis Hocam tulum çıkarırdı.
Dünyada yapılmış hatta yapılacak mimarlık eserlerinin soyağacını tutar, kim nerede, neden, niçin ve nasıl yapmış, öğrencisine aktarırdı. Zamane Google'uydu yani.
Sekiz yıl önce hocam hakkında bu sütunlarda yüzüne karşı yazdıklarımdan alıntılayarak arkasından ışıklarda uyumasını diliyorum...
"68 kuşağı ODTÜ Mimarlık öğrencileri olarak Cumhuriyet dönemi sivil mimari yapıtlarına örnek olarak gözümüzü Enis Kortan Hocamızın 'Tuzla'da bir ev'iyle açtık. İçimiz dışımız bu evle doldu.. Tarih dersinde, temel tasarım stüdyolarında, hatta statikte bile incik cıncık inceledik o evi.
Tüm hocadan muzdarip öğrenciler gibi üstümüze bu kadar fazla gelinince ve de Enis Hocamız eklektik (araklama) mimariye çok karşı olduğundan(!) bu evin özgün tasarımının öykündüğü Frank Lyod Wright yapılarını da bulduk.
Daha sonra atölye şefliğini yaptığım yaşayan en büyük Türk mimar ve şehir planlamacısı Behruz Çinici'nin içinde okuduğumuz dönemin başeseri Mimarlık Fakültesi Binası'nın Japon Mimar Kenzo Tange yapılarına benzerliğini derslerinde ve kitaplarında sergileyen, hocalığı müthiş ama uygulaması yok denecek kadar az Enis Hoca'nın da tek uygulaması Tuzla'da 'öykünmenin karşı konulamaz çekiciliğine' düşmüş olmasını yakalamış olmak da ayrı bir keyif verirdi bize.
Gel zaman git zaman... Notu kıt, ne yapsak dünyadan yapılmış örneğini önümüze koyarak şevkimizi kıran Enis Hocamıza esas azizliği, 'Doktorların hataları toprak altında, mimarlarınki ise göz önüne kalır ve fakat birileri onu düzeltir' yazılmamış yasası gereği yapıyı kullanan aile yaptı. (Bizimkilerden bahsediyor, tabii. Hu.) 67'de yapılmış bu villa hâlâ duruyor ama ilk yapımıyla yakından uzaktan alakası yok. Kavisli salon tavanı ve kuzey cephesine cephe gösterişi uğruna yapılmış güneş kırıcılar(!) olmasa öğrenciliğimin kâbusu 'Tuzla'da Bir Ev'i tanıyamayacaktım.
Kullanıcı yıllar içinde gıdım gıdım orasını burasını Petroçelli vari kurcalayarak evi kendi beğenisine göre şekillendirmiş.
'Kaybolan İstanbulum' kitabıyla benzeri mimari deformasyondan yakınan hocam kendi yaptığı evi kaybetmiş...
'Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste' durumu var anlayacağınız.
Aslında ev son haliyle daha güzel de olmuş dersem hiç abartmış olmam ama baştan yapımda(!) müellif mimarına danışma gereği duyulmamasının entelektüel etikle bağdaşmadığını söylemeden geçemem.
Mesleğin ikonu olmuş ilk 'megaron'un (tek tarafı açık üzeri kapalı bilinen ilk insan barınağı) yapımından bu yana mimarlık mesleği, kullanıcı sultasını hoşgörüyle karşılamak zorunda kalmıştır...
'Müşteri daima haklıdır.'
Kalemi kuvvetli, mimarlık eğitimine katkıları yadsınamayacak hocamın kitapları mesela 'Mimarlık Antolojisi' mimarlıkla ilgili her şeyin adresi YEM Yayınları'ndan çıkmıştı. 1952-2005 arası proje ve uygulamalarını kapsayan 'Hümanist Bir Mimarlığa Doğru' ve 2021'de 89 yaşındayken yayınladığı 'Genç Bir Mimarın Öyküsü MARTI ADASI' kitabı yayınlanan Enis Hoca'nın ÖDTÜ'lü mimarlarda çok emeği vardır.."
***
TEBESSÜM
"Ormanlarımdan bir dal kesenin başın keserim!." Laf, hele bizim yaşlarımız çok iyi bilir, ezberimizdedir çünkü, Kanunname-i Âli Osman Yazarı Fatih Sultan Mehmet'e ait. "Her şey çok güzel olacak" diye gelip elini sürmediği İstanbul'un o efsane Çınarlı Yol'undan 112 çınarı kestiği için Ekrem İmamoğlu'nu eleştirdiğim gün, Sevdiğim Laflar'ı da, Fatih Sultan Mehmet'e bırakmıştım. Ertesi gün köşemi okuyorum.. Şöyle çıkmış.. "Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim!."
Esrarengiz bir el, Fatih Sultan'ın Türkçesini (Bu arada benim yazımı da tabii) düzeltmiş.. "..başın" olmuş, "başını.." "Kim" diye düşünmedim bile.. Şu anda bu satırları yazdığım alet var ya, adı bilgisayar olan bu alet. Onda otomatik düzeltme sistemi var. Eee.. Elektronik beyin, 83 yaşında beyni sulanmış Hıncal'dan daha iyi bilir ya, Türkçe imla ve gramerini.. Gülüyorsunuz değil mi?. Gülün.. Gülün.. Yapay zekânın sadece bu yazıyı değil, hepimizi düzelteceği günler yakın..
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Aile yaşamında sevgi, sürtünmeleri yok eden yağ, herkesi birbirine sımsıkı bağlayan çimento, armoniyi sağlayan müziktir. Friedrich NIETZSCHE