Rusya-Ukrayna krizinden söz ediyorum.. Ortada hatta "Üçüncü Dünya Savaşı" ve hatta dünyanın belki de sonu olacak nükleer savaş konuşulur ve bizim, Sabah dahil bazı çokbilmiş yazarlar, Allah'ın günü, olabilecek en kötü ihtimalleri, hem de nasıl kurgularla sıralarken Türkiye'nin bir "Dünya Lideri" yarattığından kimse söz etmiyor..
Savaşı adeta körükleyen NATO ve ona bağlı ülkelerden "Gık" yok.. Avrupa Birliği'nden "Gık" yok.. Hepsini geçin.. Birleşmiş Milletler'den "Gık" yok..
Orda kentler bombalanır, siviller, çocuklar ölürken, dünya sessizlik içinde..
Birleşmiş Milletler'in etkin yürütme gücünü bilirsiniz. Güvenlik Konseyi.. 5'i daimi, 4'ü seçilmiş 9 üyeden oluşur. 5 daimi üyenin "veto" hakkı vardır.. Bunlardan birinin "Hayır" demesi, dünya için en hayırlı kararın iptal edilmesine sebep olur.
Yani Birleşmiş Milletler'in, yani dünyanın Rusya için "Savaşı durdur" kararı almasının anında sıfıra düşmesi için, Konsey'de Rus delegenin "Nyet" demesi yeterlidir.
Şimdi hatırlayın..
"Dünya 5'ten büyüktür" demişti birisi de, hatta dalga geçmişlerdi.
Hatırlamaya devam edelim..
İsrail Cumhurbaşkanı ile masada otururken "One minute" demiş, fırlamış, kalkmış gitmişti.
İsrail ile ilişkilerimiz nerdeyse "sıfır"a indi, yıllarca..
Hatta savaşın eşiğine geldik.
Geçen hafta o İsrail'in Cumhurbaşkanı Herzog, İstanbul'a geldi. Erdoğan'la baş başa görüştüler.
Öncesinde, gene tüm ilişkiler kopma düzeyine gelmiş bir başka ülke Ermenistan ile olumlu gelişmeler yaşanmaya başladı.
Erdoğan, "Ermenistan ile görüşmeye hazırız" dedi. Ermenistan Cumhurbaşkanı Paşinyan, "Mümkündür" diye cevap verdi.
Hatta Azerbaycan, "Çok iyi olur" tutumuna girdi.
Türkiye ziyaretinde bulunan Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, İstanbul'da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile öğle yemeğinde bir araya geldi.
Görüşmede, "Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısıyla değişen Avrupa güvenlik mimarisinde Türkiye ve Yunanistan'ın özel bir sorumluluk taşıdığına" işaret edildi ve "İki ülke arasında işbirliğinin artmasının ve pozitif gündeme odaklanmanın karşılıklı ve bölgesel faydaları üzerinde duruldu".
Bunların hepsi, ama hepsi çok ama çok güzel, iç acıcı ve gurur verici gelişmeler değil mi?.
Rusya-Ukrayna olaylarında, tüm dünyada adı geçen 3. lider kim?.
Biden mi?. En başta Amerikan komedyenleri gülüyor ona. İngiltere Başbakanı'nın adının geçtiğini duydunuz mu?. Fransa Cumhurbaşkanı Macron araya girmek istedi.
Karikatürlere konu oldu, kendi ülkesinde..
Almanya, Hollanda liderlerinin adlarını duydunuz mu?.
Tüm dünyada adı geçen ortak lider, iki tarafla da iyi ilişkilerini bozmayan, iki tarafa da güven veren ve "ikili barış görüşmeleri"ni Türkiye'de, Antalya'da başlatmayı başaran TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan..
Böyle bir ortamda aramızın çok bozuk olduğu İsrail, Yunanistan ve hatta Ermenistan'la iyi ilişkiler başlatan Recep Tayyip Erdoğan, yarın Beşar Esad'la da el sıkışırsa şaşmam..
Şimdi bu ortamda bu ülkede, "Madem barışacaktın, neden küstün?" diye güya muhalefet ettiklerini, güya Erdoğan'ı köşeye sıkıştırdıklarını sananlar var.
Yahu ne hale döndük biz?. Çernobil'de, ki Ukrayna'dadır, patlayan bir atom reaktörünün yaydığı radyasyonlar, Karadeniz bölgemizde kanserden ölümlere sebep olmuşken ve ayni Ukrayna üzerinden bir nükleer savaş sözleri edilirken bile, birleşmez, bir araya gelmezsek nasıl "millet" oluruz biz?.
Kişisel tüm düşünce ve duygularını bir kenara atıp, milletini ve dünya insanlarını bir felaketten kurtarmak için, tüm düşmanlıkları unutup, önce çepeçevre ülkemiz etrafında bir barış halesi yaratan bir lider etrafında kenetlenmemiz gerekmez mi, arkadaşlar?.
Tamam.. Erdoğan'dan nefret edebilirsiniz.
Ediyorsunuz da.. Amacınız, "Ne olursa olsun, Erdoğan seçilmemeli.
Bu savaş ona uluslararası itibar kazandırmamalı!"..
Onun için "Biz ne yaparsa yapsın vuralım" diyor ve "Madem barışacaktın, niye küstün??" diye yazılar yazabiliyorsunuz?.
Arkasında İngiltere, Türkiye'ye saldıran ve Ankara'ya 55 kilometreye kadar gelen Yunanlıları denize döktükten sonra Mustafa Kemal, komşumuza el uzattı.. Ve mağlup Yunan'ın başbakanı Venizelos, o Mustafa Kemal'i Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterdi.
Bunu aklınızdan çıkarmayın.
Erdoğan'ı sevmeyin, hatta nefret edin. Oy vermeyin. Ama dünyanın, bugünkü çok ama çok kritik ortamında bir "Dünya Lideri" olarak ortaya çıktığını ve nerdeyse tüm barış isteyen dünyanın gözleri ve umutlarının onun üzerinde olduğunu kabul edin.
Rusya-Ukrayna krizi ile İsrail, Yunanistan ve Ermenistan'la sıkılan elleri bir arada düşünürseniz, ne demek istediğimi anlarsınız!.
Kovid'in ardından nefes aldırmadan gelen bu kriz bitsin, sonra gene içimizdeki Erdoğancılar ve Erdoğan'a karşı olanlar savaşına döneriz, merak etmeyin!.
***
YENİ TÜRKÇEMİZ!..
Bir yanda futbol maçlarını anlatan, hemen her kanaldaki sözleşmiş gibi spikerler, bir yanda yazılı basın, bir yerden yönetilir gibi, yeni bir Türkçe yaratmaya başladılar..
Bizim kuşaklara güçleri yetmez ama, genç kuşaklara kötü örnek olup dil alışkanlığı yaratırlarsa, yandı gitti güzel Türkçemiz..
Kanallardan örnek veriyorum.
Diyelim takımlar sahaya çıktı, yerlerini aldılar. Top santraya kondu. Spiker anlatıyor..
"Şimdi Beşiktaş oyunu hareketlendirecek.." Yahu, oynanan bir oyun hareketlenir. Ortada oyun yokken, yani futbol deyimiyle top oyunda değilken, oyun hareketlenmez, başlar.. Onun için de adı "Başlama vuruşu"dur zaten.
Ya da..
Bir takım taç atıyor, ya da serbest vuruş, ya da aut.. Her ne ise..
"Şimdi Ahmet oyunu hareketlendirecek.."
Yahu oyun durmuş. Ortada olmayan oyun hareketlenmez, başlar..
Bu deyimi kim icat etti?. Kim öğretti size de hepiniz kopyacı oldunuz?.
RTÜK denen kurum, güzel Türkçemizden de sorumlu değil mi?.
Ya yazılı basın?. Örnek bizim gazeteden..
Yahu polis-adliye haberleri en çok okunur, en çok tıklanır, dünyanın her yerinde. Bizde bu yüzden en çok kalınan sayfadır, sayfa 3..
Bir cinayet haberi.. "Otel odasına girdiği son an" başlıklı yazıdan..
"Özgür Aydoğan bir süre sonra odaya giriş yapıyor.
Ardından odadan çıkış yaparak eşinin kaçtığı alana gittiği görülüyor." "Giriyor" değil, "giriş yapıyor!." "Çıkıyor" değil, "çıkış yapıyor.." Sayfanın editörü sevgili Yasin Eskiköy, bu ifade seni rahatsız etmedi mi?. Niye, hem de resimli imzasını koyduğun Atakan Irmak kardeşime yazısını geri verip, "Al bunu yeniden yaz" demedin?.
Bu gazete hepimizin. Hepimiz, her noktasına özenmek durumundayız..
Benim editörüm beni günde kaç defa arıyor, bilir misiniz?.
***
AĞAÇLAR SAVAŞI!..
Muhalif gazetelerde kampanya.. "Ağaç kesen iktidar!."
Yandaş gazetelerde kampanya.. "Ağaç kesen muhalefet!."
İktidarı, muhalefeti "Ağaç kesmeye karşı birleşmiş, ne güzel" değil mi?.
Değil.. Çünkü muhalif gazeteler, zeytin ağaçlarının kesilmesi de değil, kesilme ihtimalinin ortaya çıkması üzerine kıyameti koparırken, CHP'li İstanbul Belediyesi'nin asırlık, adeta anıt çınarları kestirmesine ses çıkarmıyorlar.
İktidar eğilimli gazeteler de, zeytinliklere sessiz bakarken, çınarlar için deprem yaratıyorlar..
O zaman da okurun, iki tarafa da inancı sarsılıyor..
Yahu "Sezar'ın hakkını Sezar"a verin.. Okura "Sen de mi Brutus" diye bağırtmayın..
Bir tek gazete için de "Bunlar doğruya doğru, eğriye eğri yazarlar" dedirtsek, kötü mü olur?.
***
SAVAŞ, ORKUN VE ONUR'LA ALIŞVERİŞ!..
Vay vay vay!..
Ben neymişim be abi!.. Hürriyet Gazetesi Magazin Konseyi beni de görüşmüş, hafta sonu.. Farah Zeynep Abdullah'ın gala kıyafetini eleştirmişlerdi de, ben de nerdeyse ayni renk ve kumaştan Ömür Gedik kardeşimin Konsey kılığında resmini de koyup "Farah ile Ömür'ü mukayese edin. Bir de milyonlarca okurun önüne çıkarken kendi kılığınıza bakın" demiştim. Cevap vermiş, "Hıncal Abi'yi de alıp alışverişe çıkmak farz oldu" demişler..
Kıyafet farz olmaz, çocuklar.. Tarz olur.. Bu bir. İkincisi.. İşte Konsey resminiz. Dördünüz bu kılıkta yan yana İstiklal Caddesi'nde bir yürüyün bakalım..
Ömür abiye bir gece kıyafetinde. Erkekler sokak kılığında.. Yan yana yürüyebilir misiniz, potansiyel okurlarınız arasında.. Eleştirim o.. Okur önüne çıkmak için, hele Hürriyet gibi magazine özel ağırlık veren bir gazetenin "Magazin Konseyi" diye poz verip, dijital Hürriyet dahil milyonlarca okurun önüne çıkarken, kılıklarınıza biraz özen göstermeniz gerekmez mi?. Bir Ömür'e bakın. Ondaki özene ve saygıya.. Bir de sizdeki boşvermişliğe..
Valla haklısınız..
Hadi bir gün kararlaştırın da, birlikte alışverişe çıkalım. Seçtikleriniz de benim hediyem olsun, delikanlılar!.
***
AH İHSAN AH...
Seninle Cumhuriyet'te beraber çalıştık.. Tatil için Necati Dayıma geldiğimde, Basınköy'de, Menekşe Plajı'nda ne sohbetlerimiz oldu. Pırlanta insan, iyi gazeteci, hoşsohbet, candan dosttun..
Kaç gazetede çalıştın, yazdın, yönettin.. Ölümün..
Allah'tan Cemiyet çift sütun ilan vermiş Hürriyet'e de öğrenip arkandan bir Fatiha okuyabildim, İhsan Onur kardeşim!.
O çok sevdiğin, çok hizmet ettiğin Cumhuriyet'te bile tek sütun haberin yok..
Manşette zeytin ağaçları
Arkasında İhsan yok!.
Bizde meslektaşlık ölmüş de
Ağlayanı yok!.
***
TEBESSÜM
Pazar günü benim küçük oğlan, mahalledeki arkadaşlarını çağırmış. Yanlarına gidince, çocuklar bana "Siz nasıl büyüdünüz?" diye sordular. Telefonlarını topladım. İnternetlerini kapadım. Hepsinin cebine bir avuç karamela koydum ve "Dışarı çıkın ve sokak ışıkları yanana kadar orada kalın" dedim.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Bir affetme kapasitesi oluşturmalı ve onu devam ettirmeliyiz. Affetme kapasitesinden yoksun olan, sevginin gücünden de yoksundur.. Martin Luther King