Engin Ardıç kardeşim, bu gazetenin en keyifli yazılarını yazabilecek çaptadır; çünkü sadece okuyarak değil, gidip görerek edindiği emsalsiz bir bilgiye, kültüre ve de mizahı fevkalade kuvvetli, akıcı bir kaleme sahiptir.. Ama nedense o kalemi o yönde kullanmıyor. Kolaya kaçıyor.. Yani ya birine, bir şeye sövüyor ya da klişe konuları bininci defa yazıyor.
Dün bir milyonuncu kez, "yılbaşı" yazmış. Yahu yılbaşını, Noel'i yıllardır tartışanlar, güneşin altında söylenmedik laf bıraktılar mı?. Yazında tek kelime, ezberlenmemiş bilgi, yepyeni bir görüş var mı?.
Yahu sebebi isterse yalan, isterse sahte, isterse rezil olsun, hemen tüm dünya insanlarını bir araya getiren ve ortak neşeyle coşkuyla kutlanan bir güne sahip olmanın zararı ne?.
Dünya kaç bloka bölünürse bölünsün, hemen hepimiz kutluyoruz. Kanlımız, kan düşmanlarımız dahil.. Çok mu görüyorsun insanlığa?.
Ağaç süslemelerine ilgi varmış. Hindiye ilgi varmış.
Kırmızı çamaşıra ilgi varmış. Restoranlarda yer ayırmaya ilgi varmış.. Varmış da varmış..
Peki Engin hiç düşündün mü, o yılbaşı gecesi evlerimizde, tüm aile, hem de büyük aile toplanmışken önümüze gelen hindi kaç kişinin evine ekmek girmesine sebep oluyor?. O hindi, tavuk fabrikasında kaç işçi, memur çalışıyor?. O hindileri tüm yurda kaç kamyon taşıyor. O kamyondan şoförler başta, kaç kişi yemek yiyor?. Paketleme servislerinde, paketleri kamyonlara, kamyonlardan satış noktalarına kaç hamal taşıyor?. O satış noktalarında kaç kişi o hindiler sayesinde, yılbaşında sofrasına iki satır değişik şeyler koyabiliyor?.
Yılbaşı süslemeleri mi?. 20 senedir ayni salonda yaşıyorum. Yılda bir defa o salonum değişiyor, süsleniyor..
Şimdi sen otur hesapla.. Bir yılbaşı ağacından, ister gerçek, ister plastik olsun bir yılbaşı ağacından kaç kişi hayatını kazanıyor?. Ya süslemelerden..
Alkent'in tam karşısında yazın sıcağı, kışın soğuğu, yağmuru karı demeden sabahın köründen, gecenin geç saatlerine oturan bir yaşlı teyze var. Hatice Teyze diyelim..
En çok parayı yılbaşı öncesi kazanır.
Çünkü o yeşil yapraklı, kırmızı çiçekli yılbaşı süs bitki demetlerini bol bol satar ve belki o da yılbaşı gecesi, çocukları ve torunlarını toplayıp önlerine bir hindi koyacak parayı bile bulur.
Ya restoranlar, kafeler, kulüpler?. Buralarda yüz binlerce aile, babanın ya da anne, ağbi, ablanın getirdiği bahşişlerle yaşıyor. İki yıldır borç harç idare ediyorlardı.
Bu yılbaşı ilk defa ellerine doğru dürüst para geçecek, Engin.. Ahçı, garson, yamak ve temizlikçiler, güvenlik ve valeler iyi bahşişler alacaklar ilk defa.
Sen bakma Haşmet'in pandemi başından beri yazdığı komplo teorileri ve kıyamet senaryolarına..
Ona göre Kovid'i laboratuvarda yaratıp dünyaya yayan Çin, şimdi buğday, pirinç başta, her saklanacak yiyecek maddesini depolamaya başlamış, dünyadan satın alarak.. Yazısında "kaynak" yok. Allah Allah.. Yabancı medyayı izliyorum üstelik. İlk defa Haşmet'te okudum.
"2022'de gıda enflasyonundan kaçınmak imkânsız" diyordu, dün.. Yani o iki gün sonra gireceğimiz yeni yılda açlıktan öleceğiz..
Gıda ve içme suyu konusunda en umutsuz bilim adamlarının çizdiği haritalarda bile Türkiye, içme suyu ve yiyeceği kendi kendisine yeterli ülkeler arasında görünüyor.
Rengimiz kıpkırmızı değil, ama pembe..
Yani Haşmet'in dedikleri doğru bile olsa, bizim için korku, dehşet ve panik sebebi yok!.
Engin ile Haşmet'in o yazılarının olduğu gazetemizin kapağında, Pirinkayalar Tüneli'nin açılışında konuşan Başkan Erdoğan manşet..
Pirinkayalar Tüneli nedir, nerdedir, anlamı nedir, hiç merak edip okudunuz mu?. Bu tünelin anlamını açıklayan bir yazı kaleme alıp, milletin içini gurur ve umutla doldurmayı düşündünüz mü?. Daha ne muhteşem eserler var, son yıllarda, dünyaya meydan okurcasına..
Tek satır ettiniz mi?.
Ne diyor Başkan, hem de sizin "umutsuzluk" içeren yazılarınızın olduğu gazetenin manşetinde..
"Dünyanın en modern altyapısı Türkiye'de!." Erdoğan konuşmasında, "Hedefimiz Türkiye'yi dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri yapmak" diyor..
Bir o sözlere bakın, bir de "Hindi niye..
2022'de Türkiye'yi gıda enflasyonu bekliyor" diyen size..
Hayır dostlarım! Umutsuzluğa, paniğe kapılmaya gerek yok. Size katılmıyorum.
Yeni yılınızı imkânlarınız ve Kovid kuralları, aşı ve MMT'ye dikkat ederek kutlayın, sevgili okurlar.. Çünkü..
Çünkü 2022, ülkemizin ve ulusumuzun "Yeni Umutlar" yılı olacaktır.
***
YOLUNDAYIZ ATATÜRK'ÜM!..
Şimdi bir Başkan Erdoğan'ın sadece 2 binli yıllarda yapılanları özetleyen dünkü sözlerine bakın, bir de Atatürk'ün o ünlü Onuncu Yıl Nutku'na..
*
Büyük Türk Milleti,
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir.
Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz.
Yurdumuzu dünyanın en mâmur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız.
Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.
Bunun için, bizce zaman ölçüsü geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle, daha çok çalışacağız. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur.
Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir.
Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir.
Çünkü Türk milleti, millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir.
Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün beşeriyete hakiki huzurun temini yolunda, kendine düşen medenî vazifeyi yapmakta, muvaffak kılacaktır.
Büyük Türk Milleti, On beş yıldan beri giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vaat eden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiçbirinde, milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.
Bugün, aynı inan ve katiyetle söylüyorum ki, millî ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medenî âlem, az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.
Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.
***
MİNİK NOTLAR...
Fenerbahçe, Ali Koç'un bütün gayretlerine rağmen, ancak 6 bin kişi toplayabildiği kendi stadında, üçüncü küme takımı Afyonspor'u ancak uzatmada ve hakem desteği ile mağlup ederken, tribünlerden sık sık "Yönetim istifa" sesleri duyuldu. Oysa Koç, maç öncesi taraftarlara adeta yalvarmış, "Ne olur gelin.. Gelin ama bölünmeyin" demişti. Amaç protestoları önlemekti. Bunun için bir tertip daha yaptı.
Bomboş bir kale arkasında, tüm tribünü kaplayan bir pankart yerleştirdi.
"Alın terimizdi. Davamızdı. Haklıydık. Kazandık!"
Amaç gündemi değiştirmekti. Değiştiremedi. Çünkü dava Fenerbahçe'nin değil, eski Başkan Aziz Yıldırım ve arkadaşlarınındı. Onlar beraat etmişlerdi. Kazanan Aziz Başkan'dı yani.. Ali Başkan değil..
*
Dün Ali Koç'a açık seçik, "Yargıtay kararının kupürünü yayınla. İçeriğini kelime kelime yaz, ondan sonra konuşalım" dedim. Fenerbahçe resmi sitesi Fenerbahce.org'a koymasını istedim. Koymadı. Bana kalırsa koyamadı.*
Özalp Birol, çok sevdiğim, çok özlediğim dostlarımdandır. Müthiş bir kültür-sanat adamı.*
*
Bu ülkenin en ünlü spor spikerlerinden, hele "Boks" deyince en iyisi Orhan Ayhan, meslekte 64 yılını geride bırakmış. Hürriyet Kelebek'te Behlül Aydın'ın Orhan'la konuşmasını keyifle okudum. Bir spor adamı olarak neler başarmış, neler.. Bugünküler okusun ve ders, ibret alsınlar biraz..
En büyük başarısını ben bilirim.
İstanbul'dan maç anlatmaya geldiği bir hafta sonu öğle yemeği için buluştuk.
"Bugün benim dediğim yere gideceğiz" dedi.
Gittik. Çöp şiş.. Ama ciğerle.. Hani bizim Antep'te cartlak kebabı derler.. Ben sakatattan nefret ederim, ağzıma koymam.. Dükkân başka şey de satmıyor.. "Hatırım için" dedi. Ismarladı. Geldi. Cartlaktan farkı, taneler çok daha ufak. Yanında da bir sos ve ekecek baharat verdiler.. Yahu bir lezzet, bir lezzet..
Ertesi gün Orhan'ı aradım. "Şu dükkânın adını ver, yazacağım" diye.. "Metin/Çetin Kardeşler"miş. Bakın hâlâ aklımda.. Lezzet de dilimde..
Orhan bana ilk defa ciğer yediren adamdır, yani..
***
TEBESSÜM
"Ne iki harflidir, sık sık altı harflidir, daima beş harflidir ama, asla üç harfli değildir!."
(Ben bu sabah rastladığım bu bilmeceyi üç dakikada çözdüm.. İnternete yazan 20 dakikada çözmüş. Ama on saniyede çözenler vamış.. Bakalım siz kaç dakikada çözeceksiniz?.)
...
Dünkü Tebessüm bu bilmecemizdi. Serpil bacım, bazen bu köşedeki espriyi çözemez, Kemal'i arar ve bu arayış üçümüz arasında neşeli bir sabah konuşmasına sebep olurdu. Bu defa Tebessüm diye resmen bir bilmece sorunca, Serpil hiç çözemedi tabii.. Ama artık arayıp soracağı Kemal yoktu. İkimiz konuştuk. Hüzünlü oldu ama, Kemal'imizi andık..
O sırada Dr. Erdoğan'dan bir mesaj geldi. "Çözmem 5 saniyemi aldı, arz ederim.." İşte Serpil'e yeni bir danışman. Yurt dışı arama pahalı olur biraz ama.. "Merak kediyi öldürdü" lafını bilirsin, Amerikalıların, Holly'den.. (İşte bir anma daha..)
Çözüm mü?. Anadolu'nun efsane bilmecelerindendir.. Bana çocukken, Kilis'te ilkokuldayken Hüsnü Dayım (Ahmet Kışlalı kardeşimin babası) ve Cemal Dayım (Sanatçı Bülent Bilgiç'în babası / Bakın daha kimleri anıyoruz) hemen her gün bilmeceler sorarlardı. En çok da tekerleme bilmeceler.. İkisi de çocukla çocuk olmayı bilenlerdendi çünkü.. Onlardan ezberlemiştim. "Kale kapısından sığmaz, fındık kabuğuna sığar. Kan kırmızı, süt beyaz.."
Nedir, diye bütün gün düşündüm, sonra Cemal Dayım kahkahayı patlattı.. "Kale, kapısından sığar mı?. Kan kırmızı, süt de beyaz değil mi?. Cevap bilmecenin kendisi.."
Burada da aynisi işte, Bacı.. "Ne" 2 harflidir. "Sık sık" 6 harflidir. "Daima" 5 harflidir. "Asla" 3 harfli değildir.
Yani bilmece diye okuduğun şey, aslında yanıtın kendisi..
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Kim demiş, 'masallar hayalidir' diye.. Hayatın kendisi masal değil mi?. Bir varmış, bir yokmuş!. Ali Kestaneci (Teşekkürler sevgili dostum)