Meğer ne kadar çok dostumuz, ne kadar çok sevenimiz varmış.. Dünyanın dört bir ucundan arayanlar, mesaj, mail atanlar.. İçlerinde 20, hatta 30 senedir, görmediğim duymadıklarım var..
Edirne'den Ardahan'a değil, Sydney'den San Francisco'ya..
Bir de hiç tanımadıklarım.. Onlar beni bu köşeden ve ekrandan tanıyorlar ama, nasıl yağdırmışlar..
Hepsinin varlığını Kemalim gösterdi bana.. Hayatımda çok ama çok önemli yeri olan küçük kardeşim, giderken de ders verdi..
"Uyan, etrafına bak.. Farkında ol.. Sen yalnız falan değilsin.. O kadar çok sevenin var ki.."
Bu dünya "Sevgi dünyasıdır..
En güçlü duygudur sevgi.. En önemli duygudur" dedim hep bu köşede..
"Sevmek mi, sevilmek mi?" diye soran okurlarıma da "Sevmek" dedim hep..
Çünkü o size aittir.. Sevmekten eminsinizdir, bu yüzden..
Sevilmek ise, duyulan, daha önemlisi, hissedilen bir şeydir.
Bu yüzden "sevmek" kadar kesin, net olamaz derdim, eski okurlar hatırlar..
Yanılmışım.. Bana ve ailemize yönelik böylesi dev bir sevgi çığı indi ki üzerimize.. Kemalim indirdi..
Cevap vermelere yetişemedim..
Telefonum, tabletim durmadı..
Allah o emoji denen nesneyi icat edenden razı olsun.. Başka şeyler yapmaya vakti bana, o tek cevabı sağlayan emojiler kazandırdı..
Bana telefon ederken ağlamaktan konuşamayanları ben teselli ettim, kaç kez..
Ah Kemalim!.. Nasıl bir sevgi evreni içindeymişiz, onu gösterdin bana..
Beni, dedim ya, tam bir sevgi çığı içine gömen, dostlar, akrabalar, tanıdıklar, hatta hiç tanımadıklar..
Hepinize sonsuz teşekkürler..
Özellikle de hiç teşekkür edemediklerim..
Lütfen buradan teşekkürlerimi kabul edin..
Bu çok acı günlerinde, Hıncal'ın yalnız değil, bir sevgi çemberi içinde olduğunu gösteren sizlere borcumu ödememe imkân yok..
Borcum "sevgi"den olsun..
Gün gelir, fırsat olur öderim.. Öderim mutlak..
Çünkü sevgi bitmez.. Paylaştıkça artan şeydir o!.
Hepinizi çok seviyorum!.
*
Bu yazının altında Kemal'in imzası olmalıydı. Çünkü.. Başta dedim ya.. O sebep olmakla kalmadı, yazdırdı bana..
Teşekkürler Kemalim.. Gittiğin yerde bile hâlâ yanımdasın, teşekkürler..
***
UNİVERSE... TASAVVUF!.. MEVLÂNÂ... VE NETHER!..
Dün Ertuğrul Özkök'ün, insanlar, yani bizler tarafından yaratılan "Sanal Evren", yani Metaverse'i anlatan yazısını nakletmiştim.. Ertuğrul, "Universe" (Evren) sözcüğü benzeri olarak türetilen Metaverse'in kökenini de anlatmıştı.
Universe'in kökeninden başlayarak.
Universe, Latince "Unum", yani "Bir" kelimesi ile gene Latince "Vertere", "Dönmek" fiilinden türetilmiş bir sözcük.
"Bire dönmek.. Bir olmak" size ne hatırlatıyor?.
Tasavvufun temeli değil mi, "Bir olmak!."
Nesimi "Enel Hak" derken, "Ben Tanrı'yım" dememişti.. "Ben Tanrı'ya ulaştım, Tanrı'nın içindeyim.
Onunla 'Bir' oldum" demişti. Düşmanları bile bile yanlış yorumlayıp derisini yüzdüler.. Ne oldu?. Nesimi hâlâ yaşıyor. Onu katledenleri bilen var mı?.
Gazeteler Şeb-i Arus haberleriyle doluydu geçen hafta.. Mevlânâ'da da "ölüm" yoktur. "Vuslat" vardır, yani Tanrı ile buluşmak, "Bir" olmak..
O törenlerde sema yapılır, semazenler dönerler, dönerler..
Nedir sema peki?. Bir olmak için dönmek..
Unum ve vertere.. Yani universe.. Evren..
Metaverse ise, bizim yarattığımız "Öte Evren".. Yani "Sanal Evren"..
Bu sanal evreni aslında biz İstanbul'da 4 sezon kapalı gişe oynayan Nether adlı oyunda izlemiştik. Dün, bugün adı Metaverse olan Nether'i anlatan oyunla ilgili, yıllar evvel yazdığım bir yazıyı nakletmiş ve "İki yazım daha var" demiştim, o günlerden kalma..
İşte "Çözüm değil, sorular oyunu" başlıklı ilki..
*
*
Roethke'nin dizeleri de köşemde..
***
KARANLIK BİR ZAMANDA...
Göz görmeye başlar karanlık bir zamanda Koyulaşan gölgede gölgemle karşılaşırım;
Yankılayan ormanda yankımı duyarım Tabiat tanrısı ağlıyor bir ağaca.
Yaşarım bir balıkçılla çalıkuşunun, Dağ hayvanlarıyla mağaradaki yılanların arasında.
Nedir ki delilik asaletinden başka ruhun Durumla uyuşmazlık gösteren? Gün alev almış!
Saf bir kederin saflığını bilirim, Gölgem terleyen bir duvara mıhlanmış.
Kayalar arasındaki şu yer- bir mağara mı, Yoksa kıvrılan bir patika mı? Tek sahip olduğum kenar, Bağdaşıklıkların istikrarlı fırtınası!
Kuşlarla akan bir gece, paçavralar içinde ay, Ve sen gece yarısı, güpegündüz gel yeniden!
Bir adam gider uzaklara bulmak için ne olduğunu Benliğin ölümü uzun gözyaşlarından arınmış bir akşamda, Bütün doğal şekiller doğal olmayan bir ışık saçmakta.
Karanlık, karanlık ışığım, daha da karanlık arzum.
Ruhum, sıcağın çılgına çevirdiği bir sinek, Vızıldar durur eşikte. Hangi ben, ben?
Düşmüş bir adam, tırmanıyorum korkumdan dışarı, Zihin giriyor kendisinin içine ve tanrı zihine, Ve bir Bir'dir, özgürdür yırtıcı rüzgârın içinde Theodore Roethke
*
"Karanlık, karanlık" diye başlayan son bölüm oyunda okunan dizeler.. Dikkat edin.. Tasavvufun temel felsefesidir bu.. "Bir, Bir'dir.."
Yani Tanrı içimizde.. Yani, ben Tanrı'nın bir parçasıyım..
"Enel Hak" diyen Hallac-ı Mansur'u hatırlayın şimdi!. Enel Hak.. Yani, Tanrı'nın varlığının kişinin vücudunda yüz bulması..
Roethke ne diyor..
"Zihin giriyor kendisinin içine ve tanrı zihine,
Ve bir Bir'dir, özgürdür yırtıcı rüzgârın içinde"
***
..Ve bunlar sanal evrende, Nether'de ya da bugünkü adıyla Metaverse'de konuşuluyor.. Evrenimizde yazılmış ve Öte Evren'de kullanılan dizeler bunlar..
Peki ya, asıl Metaverse'de yaşayanlar bizsek..
Yani.. Ya "Bir" bizi seyrediyorsa?.. Ki, inancımıza göre öyle olmuyor mu?.
Doğumdan ölüme, her şeyimizi Yüce Tanrımız yönetmiyor mu?. "Kader" dediğimiz şey ne?.
"İnandım" anlamına gelen Amentü'yü, yani İmanın Temelleri'ni Din Bilgisi dersinde öğrenmedik mi?.
"Amentü billahi ve melâiketihi ve kütübihî ve rusülihî ve'l yevmi'lâhıri ve bi'l-kaderi, hayrihî ve şerrihi mina'llâhi Teâlâ ve'l-ba'sü ba'de'l mevt."
Diyanet mealine de bakalım ve düşünelim mi şimdi?.
"Ben Allâh-ü Te'âlâ'ya, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allâh-ü Te'âlâ'nın yaratmasıyla olduğuna inandım. Öldükten sonra dirilmek de haktır."
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Güvendiğiniz dağlara karlar yağdığında en güzel çare, dağ ile karı başbaşa bırakmaktır. Gün gelip karlar eridiğinde; dağ yolunuzu gözleyince en güzel cevap, başka bir dağdan selam yollamaktır. Mevlânâ
***
TEBESSÜM
Öğretmen, öğrencisine sorar..
- Dünya yuvarlak mıdır?
- Hayır! - Peki düz müdür?
- Hayır! - Peki nasıldır evladım?
- Babam karmakarışık olduğunu söyler.