Aşıya ve devletin aldığı her türlü önleme karşı çıkan, uymayan, uymamayı da teşvik ve tahrik eden, Allah'ın her günü yeni komplo teorileri ortaya atan, başta bizimkiler, dünya sağlık uzmanlarını ve hayatları pahasına Kovid'le savaşan doktor, hemşire tüm sağlık görevlilerini bin çeşit hakaretle aşağılayan ve milletin tüm umutlarını yok etmek için görev almış görünenler hezeyanlarını artırırken, Frankfurt'ta yaşayan ve pandeminin başından beri adeta, sadece Kovid'le 7/24 uğraşan dostumuz, yazarımız Dr. Erdoğan Karatay, nihayet vakit bulabildi ve bize, son gelişmeleri anlatan ve açıklayan bir yazı kaleme aldı. Bir yandan bilimsel, öte yandan kişisel 2 yıllık "Kovid'le savaşan doktor" deneyimlerinden, olanları ve olacakları anlattı.
Bu uzun yazıyı bölümlere ayırdım. Bugün konu Omicron.. Hani panik yaratmaya çalışanların bol keseden kullandıkları son mutasyon..
Okuyun ve görün anlayın bakalım, Omicron panik sebebi mi, yoksa tam tersine her şeyin olumlu gittiğini gösteren, "beklenen" bir gelişme mi?.
Söz Doktor Erdoğan'da..
*
Bu köşede Kovid-19 yazıları yazmaya başladığımdan beri mutasyonlarla ya da moda adıyla varyantlarla ilgili şunları yazdım..
"Virüsler yaşamlarını sürdürebilmek için değişime uğrarlar, bu virüslerin doğasında var. Mutasyona uğrarken amaç, asla konağı yani insanı öldürmek değildir. Konakla birlikte yaşamayı öğrenmektir. Kovid-19 şimdiye kadar kaç kez mutasyona uğradı, sayısını söyleyebilen olabilir mi?
Ben söyleyeyim, yüzlerce kere! Dördü hariç bunların hiçbirini duymadı insanlar, ilk çıkan şekil, daha sonra gelişen Alfa, Beta ve Delta mutasyonları duyuldu.
Neden? Çok basit..
Bunlar kendileri mutasyona uğrayarak, insan hücrelerine daha kolay ve çabuk girmeyi öğrendiler. Delta varyantı örneğine bakalım.
Şu anda diğer varyantlar, yani ilk ortaya çıkan virüs, Alfa ve Beta varyantları artık çok nadir görülüyor, pozitif test edilen insanların hemen hepsinde, ilk olarak geçen yıl Hindistan'da ortaya çıkan Delta varyantı bulunuyor.
Ne oldu diğer varyantlara, yoksa bu son varyant mı öldürdü onları?
Hayır. Son varyant kendi yüzey proteinini değiştirerek, yani mutasyona uğratarak insanların üst solunum yolları hücrelerine daha kolay yapışıp içimize daha kolay girmeye başladılar, 1000 kat daha hızlı! Böylece daha çok ve daha hızlı bulaşa neden oldular.
Peki böyle olunca daha mı öldürücü oldular?.
Kesinlikle hayır!.
Örneğin geçen yılla kıyaslarsak, pozitif test edilen insan sayısı aynı bile olsa, kayıp sayıları kesinlikle daha düşük."
Şimdi karşımıza Omicron varyantı çıktı. Yukarda Delta için söylediklerimi şu an Omicron için söyleyebilirim rahatlıkla. Kısa bir süre sonra, daha önce Alfa, Beta varyantlarında olduğu gibi, Delta varyantının da adı duyulmayacak, çünkü Omicron, yepyeni mutasyonlar geçirerek oluştu ve daha hızlı bulaşıyor, ama asla daha ölümcül değil!
Belki tek fark şu: Kovid geçirip iyileşmiş insanların tekrar hastalığa yakalanma oranı Delta'ya göre biraz daha fazla.
Virüsün amacı yaşamak! Yaşayabilmesinin tek koşulu, konağını, yani insanı öldürmemek! Aksi halde insanla birlikte kendisi de ölecek.
Delta ortaya çıktığında, hemen önlemler alındı, uçak seyahatleri ilgili ülkeler için askıya alındı, "Aman dünyaya yayılmasın" dendi.
Peki ne oldu?
Delta bütün dünyaya yayıldı ve baskın varyant oldu, diğer varyantlar azaldı, neredeyse yok oldu. Şimdi aynı şey, Omicron için geçerli. Ne kadar önlem alınırsa alınsın, bir süre sonra baskın varyant olarak tüm dünyaya yayılacak.
Günümüz ileri teknoloji ve seyahat dünyasında, "Bu varyantı ben ülkeme sokmam" demek, çok mantıksız.
Böyle şeylerle uğraşılacağıma, bir an önce insanların büyük bir çoğunluğunun aşı olmasını sağlamak için daha fazla çaba gösterilmesi lazım. Şu andaki mevcut aşılar varyantlara etkili olsa da, grip aşılarında olduğu gibi, formülü her yıl yenilenerek daha etkili hale getirilebilir.
*
Doktor ne kadar haklı ve doğru söylüyor.. Ben on yıldan fazladır, her yıl grip aşısını oluyorum. Çünkü normal grip virüsü de mutasyona uğruyor. Aşı da her yıl ona göre değişiyor. Yaşıma ve bunca sağlık sorunuma rağmen, ben bu on yılda hiç ateşli, yatalak grip olmadım. İşimden ve gündelik yaşamımdan eksik kalmadım. En fazla biraz fazla kâğıt mendil kullandım. Hepsi o.. Yıllık aşılarım sayesinde.. Dikkat!.
Yani yılda bir aşı olmak öyle korkulacak, kaçılacak, üzerine komplo teorileri düzüp milleti paniğe sevk edecek değil, bilimi alkışlatacak bir sağlık sorununun önünü almak olayı.
Doktor, yarın "Kovid aşısı"nı anlatacak..
***
AMAN TURİST PARA HARCAMASIN!..
Antalya'nın doğusundan Alanya'ya, batısından Fenike'ye kadar dünyanın en cömert sahili uzanır.. Hani o dünyaca ünlü Fransız Rivierası'na taş çıkartan sahiller..
Ama Fransızlar, Cannes'ları, Monte Carlo'ları, St. Tropez, Antibler, Provence ve daha neler neleri öyle kullanmışlar, öyle reklamı yapıp öyle üne kavuşturmuşlardır ki, Teksas'ın sıradan bir çiftliğindeki kovboy bile burada bir gün tatil yapma hayali ile yaşar..
Oysa, orda ne varsa, 10 misliyle bizde var.. Deniz.. Güneş ve su.. 1 numara.. Tarih.. Emsalsiz.. Binlerce yıllık anıt tiyatrolar, kentler.. Hem sahilde, hem de sahile paralel uzanan dağlarda, neler neler var, bilemezsiniz. Bir haftayı geçin.. 15 gün için gelen bir turist bile yöreyi doğru dürüst görmeye kalksa, güneşlenecek ve denize girecek vakit bulamaz. Apar topar kahvaltı edip çıkar otelden, gecenin bir vakti döner, dönebilirse..
Perge, Aspendos, Side, şimdi söylüyorum, adını duyan, bilen el kaldırsın, Antalya Turizm Müdürü dahil.. Silyon!. Hele o Silyon. Dağın tepesinde.. Evet dağın.. 4 çeker ciple zor gittiğimiz dağın tepesine adamlar kent kurmuşlar, binlerce yıl önce.. Tiyatrosu dimdik ayakta duruyor. Mezarlık, yani Ölüler Şehri duruyor. Stadyumu duruyor yahu.. Adamlar, düşmana karşı yolu yordamı olmayan dağa şehir kurmuşlar.. 300 Ispartalı filmini hatırlayın. Bizim dört çeker ciple zor tırmandığımız zirveye, o tiyatroyu, o stadyumu kuran ve bugüne dek yerinde duran devasa kayalar nasıl çıkarılmış..
Herhalde Tanrıların Arabaları ile.. Hey gidi Erich van Daniken hey!. Ya ordan aşağı akan ırmak.. Harika bir rafting parkuru.. Doğal.. Ya düzlüğe inildiğinde Kanyon.. Orda suların üstüne kurulmuş iskelelere yayılmış restoranlarda yemek yemiştik.. Mustafa Erdoğan (Anadolu Ateşi mucizesini yaratan ve 20 yıldır tüm dünya üzerinde sürdüren muhteşem adam) ayarlamıştı da, Aspendos'a konsere gelen ünlü Yunan Tenor Mario Frangulis ile karşılıklı rakı/uzo içmiştik, o masal dünyasında.. Sonra haber aldım. Zamanın belediyesi o restoranları yıktırmış. Şimdi var mı bilmem..
Side'de neler var?. Alanya'da neler var?.
Biz Türkiye Bisiklet Turu'nu bile kolay olsun diye otobandan geçiriyor ve Alanya- Antalya arasında hiçbir tarihi ve doğal güzelliği göstermiyoruz. Öylesine acemisi, kimse kusura bakmasın aptalıyız turizmin çünkü..
O tur başlarken, Spor Bakanı, Turizm Bakanı ile bir, tek bir kez konuştu mu acaba, 40 yıldır, "Nerden geçmesini isterseniz, ordan geçirelim.. O doğal ve tarihi güzelliğe ait bize birer dakikalık videolar verin, canlı yayında onları da gösterelim" dediler mi?. Dünya turlarını, kent maratonlarını izlemiyor mu bizim devlet adamlarımız?.
Tarih, doğa, kitap yazsan bitmez. Ansiklopedi lazım. Ama işin bir de güncel yanı var..
Dünyanın en ilginç arkeoloji müzesi var, Antalya'da.. Harikulade bir akvaryum var.. "The Land of Legends" diye harikulade bir tematik park var. Bütün gün gezdim doyamadım.. Hâlâ açıksa şaşarım. Çünkü kimseler yoktu, o gün.. Neden?.
1961 de, ilk kez gittim Antalya'ya, bir arkadaş gurubu ile.. Turizm diye sadece devlet kampları var, sahilde, Alanya'ya dek. Orman Kampı, Ziraat Kampı.. Askeri Kamplar, Banka Kampları, hepsi o.. Sivil, vatandaş için, şehir içi deniz kenarı otelleri var, Lara, Talya.. O kadar..
"Yemek nerde yeriz?" diye sorduk.. "Yedi Memetler" dedi, biri.. Gittik. Kendi halinde bir kasaba lokantası ama yemekler enfes..
Şimdi yıl 2021. 60 yıl geçmiş aradan. Antalya Türk Rivierası'nın başkenti olmuş..
Gidin sorun bakalım, Yedi Memetler'in yanına bir ikinci isim eklenmiş mi?. Yedi Memetler şimdi sahilde harikulade bir mekân. Tamam.. Ama yeter mi?. Yüzlerce kilometre sahil ve arkasındaki tepeler boyu, bir ikinci, beşinci, on beşinci ünlü restoran olmaz mı, o yörede..
Oldu.. Hem de ne restoranlar açıldı, Uludağ'ından İtalyan'ına, en güzel deniz ve balık lokantalarına.. Ne şefler geldi. Hiçbiri yaşamadı!.
Bir gittiğim mekânı, ertesi yıl bulamadım.. Neden?..
Kelle sayısı bakımından İspanya'yı da geçen turizm sayımıza bakıp kanmayın..
Müşteri yoktu da ondan!.
Fransız Rivierası, boydan boya marka restoranlarla hem de yıl boyu rezervasyonsuz çalışmazken, Türk Rivierası'nda bunca turist var da, neden Yedi Memetler'in yanına yerleşecek ikinci restoranı yaşatacak müşteri yok, peki?.
Hepinizin bildiği sebebi, yarın yazacağım!.
***
LÜZUMSUZ YAZI... MI?..
Dilerim, siz okuduğunuz saatlerde bu yazının anlamı ve gereği kalmamış olur. Şu anda çarşambadayız. Saat de 11.30.. Bugün beklediğim gelişmeler olur, Sergen Yalçın ya da hiç beklemediğim kadar onun arkasında olan Başkan Ahmet Nur Çebi'den biri, hatta ikisi birden istifa etmiş olurlar da benim yazımın gerisini okumanıza gerek kalmaz..
Eğer bu ülkede, eğer bu ülkenin bir spor kulübünde "istifa" denen onur kurumu varsa, işte tam zamanı çünkü..
Ahmet Nur Çebi, gerçekten çok zor bir dönemde Beşiktaş Başkanı oldu. Kimse talip olmuyordu. Yakından biliyorum. Çünkü her perşembe Beşiktaşlı üst düzey dostlarla yemek yiyor ve konuşuyorduk. Kongre yaklaşıyor ve kimse göreve talip olmuyordu. O yemeklere katılan Çebi dost da, "Beşiktaş sahipsiz kalmaz" dedi ve elini taşın altına koydu. O zaman alkışladım.
Ama gelişmeler öyle olmadı. Sergen Yalçın ile bu işin asla olmayacağı meydana çıkıp, 4-0'lık Giresun yenilgisinden sonra "istifa" beklenirken, Sergen de maç sonu basın toplantısında "istifa"nın tüm belirtilerini verirken, ertesi gün başkanla yaptığı toplantıda, "İstifa etmiyorum. Devam edeceğim" dedi ve Çebi Başkan da, bana sorarsanız, koltuk tatlı gelmiş olacak ki, o tahtı sarsacak "sözleşmeyi feshetme" yetkisini kullanmadı.. Çünkü taraftar sosyal medyada Sergen'in arkasında görünüyordu. Durup dururken, oy kaybetmenin, muhalif yaratmanın âlemi var mıydı?. Kaderini Sergen'e bağlayıp, onunla birlikte hareket etmeyi seçti. Hepsi o..
Peki şimdi Şampiyon Kulüpler Kupası'nda Fenerbahçe'ye ait "En Kötü Sonuç Alan Türk Takımı" unvanı, hem de Sergen rekoruyla Beşiktaş'a geçince ne olacak?.
Bu defa da "Efendim hakem" kurtarıcı olacak mı?.
Burada nokta..
Gerisi için yarını bekleyeceğim.
Bakalım Öcal Ağbimin deyimi ile (Çarşamba Türkiye'deki yazısı) "Teslim olan Başkan" (Sergen'e teslim olan Çebi) ve Pişkin Hoca (Bu da Sergen oluyor) dün öğleden sonra, yapılması gerekeni mi yapmışlar yoksa bu ülkede artık "beklenen"i mi seçmişler.. Yani "Kovulana dek devam!."ı mı?.
***
BRAVO SAYGINER!..
Bilirsin Türk'ün düşmana pek ihtiyacı yoktur. "Merhaba Hıncal Abi" diye girmiş, taa San Francisco'dan okur, Cem Aydın.. Diyor ki:
"Semih Saygıner 7 yıl sonra 2. kez dünya bilardo şampiyonu oldu. Bence inanılmaz bir başarı hikâyesi. Kültür Bakanı olsam büyük bütçe ve çok iyi bir senaryo ile sinema filmini yapardım. Oscar almaması için hiçbir neden yok. Harika bir gerçek başarı hikâyesi.
Semih Saygıner, Amerikalı olsaydı onlarca belgeseli ve filmi yapılırdı. Adam adeta toplarla cambaz gibi oynuyor.. Sinema için müthiş görselleri olur."
Haklısın Cem, haklısın da..
Hani cehennemde Türklerin kaynadığı kazanın başında niye zebani beklemez hikâyesi..
***
ÖZÜR!..
Geçen hafta bana keyif veren yazılı medyamızı alkışlayan yazımı erteleye erteleye bugüne dek geldim. Bu sabah yazdım da.. Hazır..
Ama Doktor Erdoğan'da da fevkalade acil ve gündem başı bir Kovid yazısı gelince bu defa da yer kalmadı, bir de hızlı gündem olunca.
O hazır yazı bu hafta bitmeden girecek.. Özürlerimle, söz!.
***
TEBESSÜM
Senden nefret etmiyorum. Ama, sigaranı düşürseydin, üstünden alevler çıkmaya başlasaydı ve elimde bir şişe su olsaydı.. İçerdim!.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Bir insan acı duyuyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyuyorsa insandır. Tolstoy