Hemen her satırını okutturan iki haftalık gazetem var. Biri İzmir'den Gözlem.. Öteki İstanbul'dan Şalom.. Kendilerine, hatta girdim gördüm, göç edip yerleştikleri Tel Aviv ve Kudüs'te bile "Türk Yahudileri" diyenlerin gazetesi..
Gözlem'de bu hafta Öcal Ağbimi okuyorum.
Eski TRT'ci, folklorcu, gazeteci, "dünya gezgini" İsmail Özboyacı, Dikili'ye yerleştiğinden beri, "Öcal Ağbi, Kozak'taki Atatürk Heykeli'ni gördün mü?.. Gel beraber gidelim. Mutlaka görmelisin" der dururmuş..
Sonunda bir dost gurubu ile kalkıp gitmişler..
Önce hayal kırıklığı.. Ağbim anlatıyor..
"Atamızın heykeli, tamamlandığı 2002 yılından beri öylece bırakılmış, etrafı düzenlenmemiş, ziyaretçilerin, turistlerin dinleneceği bir kafe, park, hediyelik aksesuvarların satılacağı bir kulübe bile yapılmamış, aydınlatma konulmamış, yanına yapılan bir çeşmeden akan sular, etrafını çamur deryası haline getirirken, ilgilenen olmamış.."
Sonra soruyor..
"Nerede, valiler, kaymakamlar, büyüklü küçüklü belediye başkanları, Atatürkçü örgütler ve de attıkları zaman mangalda kül bırakmayan Atatürkçüler, Cumhuriyetçiler?.."
Anıta giden ekipte o gün tanıştığı Ömer Kulaçoğlu da varmış.
Ankara, İstanbul, İzmir'de gazeteciliğin haberciliğinden şefliğine, üst düzey yöneticiliklerine kadar birçok görevinde bulunmuş, New York Times gazetesinde 16 ay çalışmış, sonunda fotoğrafçılığı ve belgeselciliği tercih etmiş bir kardeşimiz.
O Kulaçoğlu, ağbimin Gözlem'deki köşesine "Kozak'taki Atatürk Heykeli"ni yazmış.
Okurken ben de heyecanlandım, duygulandım ve anıtın bugünkü halinden, ağbim gibi utandım, üzüldüm..
İşte Kulaçoğlu'nun kaleminden Kozak'taki Atatürk Heykeli'nin hikâyesi...
İzmir'in kuzeyinde Bergama ve Dikili ilçeleri sınırlarında Balıkesir ile komşu yöredir Kozak. Çamları ile ünlüdür. Bu çamların içinde bir özel türü vardır ki Kozak köylerine zenginliğini sunar: Fıstık çamları... Üstelik granit ocakları ile delik deşik edilerek talan edilen bir yer buraları.
Kozak bölgesinde Bağyüzü Köyü'ne götüren yolda karşınıza devasa bir granit kaya kütlesi çıkacaktır. Yolun sonundaki bu devasa granit kayayı görünce sizleri hayrete düşürecek gizemin, kayanın üstünde bütün haşmeti ile durduğunu göreceksiniz.
Atatürk'ün golf pantolonu ile oturmuş, bir kolunu kalın kitaplara dayamış uzaklara bakan bir heykeli sizi karşılayacak. Gördüğünüzde siz de hayranlık duyacağınız kadar güzel bir Atatürk heykeli bu.
O zaman düşelim bu Atatürk heykelinin öyküsünün peşine...
Takmaz Sühan Şen, gurbet ellerde eğitimcilik yapan bir yazar/eğitmen. Almanya'da yaşamını sürdürürken yaz tatillerini Edremit Körfezi'nin kıyılarında geçiriyor. Her gelişinde yöreyi karış karış dolaşıyor. Ve yolu 2000 yılının bir sıcak yaz günü, Bağyüzü Köyü'ne giderken yol üstünde devasa bir granit kütlesini görünce durup uzun uzun seyrediyor.. Ve aklından "Ne kadar güzel bir heykel süsler bu heybetli ve doğal kayayı" düşüncesi geçiyor.
Tabii çağdaş bir Cumhuriyet aydını eğitimcinin hayal ettiği heykel; Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten başkası olamaz. Hemen yolun üstündeki köye koşup muhtarı buluyor. Ve kayayı tarif ediyor. "Kimin o kayanın olduğu arazi? Kayanın içinde olduğu birkaç yüz metresini almak istiyorum" diyor.
Muhtar, heyecanlı bu garip yolcunun isteğine akıl erdiremese de mal sahibine götürüyor onu. Arazinin sahibi Yücel Koray da garip karşılıyor bu isteği. Ve merakla soruyor: "İçinde birkaç fıstık çamı olan bu yeri alıp da ne yapacaksın ki bey?"
Sühan Şen hemen veriyor yanıtı: "Bu kayanın üstüne bir Atatürk heykeli yaptırmak istiyorum!"
Arazi sahibi, "Bu amaçla almak istediğin araziyi parayla satmam. İstediğin kadarını al, benim armağanım olarak kabul et!" diyor.
Takmaz Sühan Hoca, Cumhuriyet'in mimarına yakışacak bir heykel yaptırmayı hayal ediyor. Şimdi bu fırsat önüne çıkmış. Araştırmaya başlıyor..
Türkiye'de 18 ilde Atatürk ve Cumhuriyet konulu anıtları ile 90 şehitlikte bu çeşit heykelleri bulunan Prof. Dr. Tankut Öktem'i ziyaret ediyor. Fikrini ona anlatıyor. Tankut Hoca, "Böylesine güzel projeye benim de katkım olsun, ben para mara istemem. Bu anıtı yapmaktan büyük mutluluk duyarım" deyince, kollar sıvanıyor.
En büyük ideali Küçükkuyu-Ayvalık arasındaki geniş alana (Edremit Körfezi'ne), Atatürk'ü ve Kuvayı Milliye'yi işlediği yontularından oluşan bir Açıkhava Müzesi oluşturmak olan Tankut Öktem, hemen çalışmalara başlıyor.
Atatürk'ü, golf pantolonlu spor takım giysisi, başındaki kasketiyle o kayanın üzerine oturmuş, elini üst üste dizilmiş beş kitaba dayanmış olarak dinlenirken tasarlıyor.
Ulu Önder'i anlatacak "Milli Mücadele / Cumhuriyet / Devrimler / Bilim ve Sanat / Nutuk" kitaplarını, adları uzaktan okunabilecek büyüklükte harflerle yazıp sol elinin altına diziyor.
Heykele kaide olan granit kayanın yanında ise Mevlânâ'dan Nâzım'a varıncaya kadar özlü sözlerle bezenmiş bir yazıt koyuyor! En tepede, bir hainin katlettiği, sevgili Ahmet Taner Kışlalı'nın "Kemalizm, geçmişin bekçiliği değil, geleceğin öncülüğüdür" sözü var. Hemen altında Nâzım Hikmet.. "Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.. Ve Hacı Bektaş Veli'nin unutulmaz dizeleri..
"Hararet nardadır sacda değildir
Keramet baştadır tacda değildir
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüs'te, Mekke'de, hacda değildir"
Ve 2002 yılının ortalarında anıt heykel tamamlanıyor.
***
Ağbimin köşesinden sonra başka bir şey okumadan gazeteyi bıraktım ve düşünmeye başladım.. Doğrulduğumda karar vermiştim..
İlk fırsatta, hem de çok ama çok sevgili dostum, dostluğu ile hep gurur duyduğum, otoyolda ters yönde hareket eden bir caniye çarparak en verimli yaşında hayatını kaybeden Tankut Öktem Hocam'ın hiç duymadığım bu ıssızda, hiç beklemediğiniz bir anda karşınıza çıkan heykel anıtını görmek üzere, mutlak Kozak'a gideceğim..
Yurdumun dört köşesine imzalarını atan iki büyük adamı, Atatürk'ümü ve Tankut Hocamı bir daha anmak, önlerinde bir daha eğilmek için..
***
PAZAR NEŞESİ
İki kardeş okul dönüşü annelerinden izin alarak sık sık Atatürk'ün köşkünün etrafında gezinip dururlarmış. Nihayet bir gün, yaveri ile dışarı çıkan Ata'ya rastlamışlar.
Atatürk, çocuklara yaklaşmış..
- Adın ne senin yavrum?
- Ayşe.
- Senin adın ne yavrum?
- İsmet.
- Niçin burada dolaşıyorsunuz?
- Sizi görmek istedik efendim.
- Peki ben kimim? Beni niçin görmek istediniz?
İki kardeş bir ağızdan..
- Gazi Mustafa Kemal Paşa'sınız.
Atatürk ve yaveri gülümsemiş.
- Benzettiniz çocuklar, ben Gazi değilim.
Yine iki kardeş bir ağızdan..
- Siz Gazi'siniz.
- Peki nereden bildiniz?
Çocuklar bir ağızdan gür sesle haykırmış..
- Size hiç kimse benzeyemez de ondan!..
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Artık durumu düzeltmek için mutlaka Avrupa'dan öğüt almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım düşünceler belirdi. Halbuki hangi bağımsızlık vardır ki, yabancıların öğütleri, yabancıların planları ile yükselebilsin. Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir.
Mustafa Kemal Atatürk (6 Mart 1922 Meclis konuşmasından alınan bu sözler, 2002 yılında Kozak Yaylası'ndaki anıta kazıldı.)