Anekdotu bilirsiniz.. Evin ağası bir gün kâhyasına, "Yahu 'Özrü kabahatinden büyük' diye bir laf dönüp duruyor.
Bunu bana bir örnekle anlatsana" demiş hani.. Kalfa da merdivenden yukarı çıkan efendisinin poposuna bir çimdik atmış, sessizce yaklaşıp..
Efendi, "Bu ne küstahlık, nankör herif" diye gürleyince, kalfa "Kusura bakmayın efendim" demiş.. "Sizi hanımefendi zannettim.."
Efendi daha da öfkelenip "Yatırın bu rezili falakaya.. 100 değnek vurun, sonra da kapıya koyun" deyince, kalfa yanına koşmuş..
"Özür dilerim efendim" demiş.. "İstediğiniz örnek, işte buydu!."
Galatasaray'ın tarihinin en rezil maçını oynadığı pazartesi gecesi, maçtan sonra Fatih Terim'in söylediklerini duyunca aklıma gelen ilk söz bu oldu işte..
"Özrü kabahatinden büyük!." Her yenildiği maçtan sonra söze, "Sorumlu benim. Sorumluluk bana ait" diye başlayan, sonra yarım saat konuşup, ne o gün, ne de ertesi günlerde kendisine dönük tek kelime özeleştiri yapmayan, ama futbolcularını isim vererek hem de teker teker eleştiren ve yenilgiden sorumlu tutan bir Fatih Terim'le karşı karşıyayız.
Peki tek suçlu o mu?.
Hayır!.
Bu ülkedeki tüm spor suç ve günahlarının tek suçlusu, Türk spor medyasıdır. Gerçek suçluları bile bile saklayan ve o gerçek suçluların emir kulu gibi onların suçladıklarına saldıran Türk spor medyası..
Mesela, hakem rezaletinde suçlu ne hakemler, ne de Merkez Hakem Komitesi'dir, bilirler. Gerçek suçlunun Federasyon da değil, Federasyon Başkanı Nihat Özdemir olduğunu da bilirler. Ama ona "Gık" demezler.. Ali Koç, Fatih Terim, Sergen Yalçın ağzıyla, hatta daha sert hakemlere saldırırlar.
Bu ülkede tek Nihat Özdemir eleştirisi duydunuz, dinlediniz mi?.
Fenerbahçe'de bütün günahın bugüne dek 52 oyuncu satın alan, 7 hoca değiştiren Ali Koç'ta olduğunu yazan var mı?.
Beşiktaş'ı bu hale getirenin, kendi ağır yanlışlarına bakmayıp, kendi başkanı dahil herkesi suçlayan Sergen Yalçın olduğunu okudunuz mu?.
Aslında bu ülkedeki her sorunun altını kazın, medya çıkacaktır..
Neyse.. Bunu söylemem de boş ya..
Biz konumuza dönelim.
Galatasaray'ın başında "Özrü kabahatinden büyük Fatih Efendi" var.
"Takımın değil, Galatasaray'ın başında" diyorum..
Emirlerine (İsteklerine değil, emirlerine.. Fatih Hocam istemez, emreder) uymadığı için eski başkan, hastanede hayatı için ağır bir kanserle mücadele ederken, Galatasaray'ın felaket borç sorununu çözen ve kulübü maddi bakımdan tüm büyüklerin önüne geçiren o başkana "Galatasaray düşmanı" diyen, diyebilen ve karşılığında yeni başkan tarafından eli öpülerek karşılanan, biten sözleşmesi, yüzde 100 zamla yenilenen, hastanedeki eski başkanı nezaket için olsun bir kez ziyaret etmediği halde, Fatih Terim'le hemen her gün sarmaş dolaş resim çektirip, kulübü ona teslim ettiğini ilan eden Burak Elmas'ın "Fiili Başkan" olduğuna inanan var mı, soruyorum.. En başta da Levent Tüzemen'e..
Efendim, Burak kongre oyları ile seçilen başkanmış.
Fatih Terim ise Elmas'ın maaşlı elemanı.. İsim vermeden bana öğretiyor. Okuyorum. Yani Levent yazmasa, ben gerçeğin bu olduğunu bilmeyecektim de sen öğrettin, öyle mi Levent!.
Ama ben, yasal değil, "Fiili" durumdan söz ediyorum..
Bugün Burak mı yönetiyor kulübü, Fatih Terim mi?. Kimin dediği oluyor?.
Adam, Galatasaray Başkanı'na "Galatasaray düşmanı" dedi, ne oldu?. Yeni Başkan ne yaptı?. Sen ne yaptın?. "Gık" dediniz mi?. Yeni Başkan, eskisine inat Fatih'in sözleşmesini yüzde 100 zamla 3 yıl, yani kendisinden sonra gelecek başkanı da bağlayarak uzatırken bu defa sen "Gık" dedin mi?.
O zaman senin için de fiili Galatasaray Başkanı kim, Levent?. "Burak Elmas" de de, beraber gülelim!.
*
*
Sergen için de destanlar döşedi medyamız. Fatih Terim'in maçı vermek için her ama her şeyi yaptığından tek kelime etmeden..
"İkinci yarıda yaptığı değişikliklerle mucize yaratmış Sergen!." Öyle diyorlar.. Yahu o ikinci yarı sahaya çıkan takım aslında ilk 11 değil miydi?. Bir maç evvel, o ikinci yarıda oyuna soktukları, yani ilk 11'de kestikleri Beşiktaş'ın asıl yıldızları değil miydi?. Kaçırdığı goller ve düştüğü ofsaytlarla, Beşiktaş'ın belki de kazanacağı Sporting maçını 4-1 kaybetmesine sebep olan (Bu yorum bana değil, maçı canlı anlatan UEFA resmi sitesi uzmanına aittir) Batshuayi denen o adamı 90+4'e dek oyunda tutan Sergen'in ta kendisi değil miydi?.
Hem de Güven gibi bir pırlanta genci oturtarak yapmadı mı bu işi..
Galatasaray maçı öldürmek için utanç futbolu oynarken, Beşiktaş hızlı akın yapmak zorunda değil miydi?. Peki takımın en hızlı adamı, kanadın her yerinde oynayan, adam eksilten, şut atan, harika pas yapan genç Rıdvan'ı Sergen öldürmedi mi?.
Neden?. Gençlere düşman da ondan.. Şenol Güneş'in bulduğu ve kazandırdığı gençlerden Dorukhan ve Umut'u gönderen, Güven'in adını UEFA'ya bile bildirmeyen Sergen, Rıdvan'ı oynatır da başına bela eder mi?. Ya girer, maçı çevirirse..
"Sergen'le olmaz" diye yazdım iki hafta önce..
Fatih'in altın tepside sunduğu 3 puan, skor yazarları için yeter. Ama ben yemem.
Hâlâ fikrim ayni..
"Sergen'le olmaz!."
Onun bildiği tek şey var.. Tribünleri tavlamak!.
O zaman da ne yönetim ses çıkarır, ne de Başkan Ahmet Nur Çebi, "Gık" der.
***
UĞUR YILDIRIM!.. ÖDÜLLÜ FOTOĞRAFLAR!..
Türkiye Foto Muhabirleri Derneği'nin 36 yıldır düzenlediği "Yılın Basın Fotoğrafları" yarışmasında bu yıl Sabah'a 4 ödül kazandıran muhabir kardeşimiz Uğur Yıldırım'ı anlatmış ve ona ödül kazandıran 2 fotoğrafını yayınlamıştım. Bugün diğer 2 ödülden söz edeceğim ama önce, yaptığım bir hatayı düzeltmem gerek. Coşkun Aral'ı dün "Dernek Başkanı" olarak yazmıştım. Oysa Aral, derneğin değil, jürinin başkanı imiş.. Başkan Rıza Özel'den de, siz okurlardan da özür dilerim.
Azerbaycan'da Şuşa Zaferi'nin ardından çektiği bu fotoğraf, Uğur Yıldırım'a bu yıl ilk kez verilen "Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Özel Ödülü"nü kazandırdı. Azerbaycan Ordusu, Ermenistan'ın 8 Mayıs 1992'de işgal ettiği Dağlık Karabağ'ın kalbi Şuşa'yı 8 Kasım 2020'de özgürleştirdi. Zaferin ardından halk sokaklara döküldü. İşte zaten hurdaya dönmüş aracının üzerinde zıplayan bir Azeri kardeşimiz.. İşgal altında doğmuş büyümüştü o genç ve ilk defa özgürdü.. Düşünebiliyor musunuz?.
Uğur Yıldırım, Dağlık Karabağ Savaşı sırasında çektiği fotoğraflarla "Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Yarışması/ Foto Röportaj Kategorisi"nde ikinci oldu. Bu fotoğraf serisinde Ermenistan füze saldırıları sonrasında cephe hattından kilometrelerce uzaklıkta yaşayan sivillerin ölüm anıyla karşılaşmaları ve sonrasında yaşadıkları derin üzüntüler var. İşte onlardan biri bu.. Oyuna gönderdiği çocuğunun cansız ve parçalanmış vücudunu kapının önünde bulan "anne"nin acısını yaşattırıyor insana.. İn-sa-na.. Uğur'un bu serisi Anadolu Ajansı'nın düzenlediği "Uluslararası İstanbul Foto Ödülleri Yarışması Seri Foto Haber Kategorisi"nde de ikincilik ödülü kazandı. Bu fotoğraflar şimdi New York'taki Birleşmiş Milletler Genel Merkezi'nde sergileniyor. 29 Ekim'e kadar açık kalacak!. Yani yarın son..
***
TEBESSÜM
Küçük Temel ile küçük Dursun, pazar yerinde dolaşıyorlardı. Dursun, incir tezgâhının başında durdu. Pazarcı bir başka müşteriyle konuşurken, üç tane inciri cebine attı. Az ilerde "Cebimde üç incir var. Gidelim de yiyelim" dedi. Temel tersledi.. "Senin yaptığına hırsızlık derler. O incirleri namuslu yoldan alabilirdik!"
Dursun "Nasıl yani" deyince, "Gel sana göstereyim" dedi, Temel..
Birlikte yeniden incircinin yanına geldiler. Temel, "Sana bir numara yapacağım. İncirlerini kaybedecek, sonra tekrar bulacağım. İster misin?" dedi. İncirci "İsterim. Kaybet bakalım" deyince, üç incir aldı tezgâhtan.. Birer birer yedi.. "İşte incirlerin yok oldu" dedi..
İncirci "Peki nereye gittiler" diye sorunca, Dursun'u işaret ederek "Okus pokus" dedi, Temel.. "Elini bu arkadaşımın cebine sok, şimdi.."
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Sıcak bir sözcük, müşfik bir görünüş, doğal bir tebessüm harika işler başarır, mucizeler yaratır. William Hazlitt