Cehennemde her millet için fokur fokur kaynayan ayrı bir zift kazanı varmış.. Her kazanın başında da elinde devasa tokmakla bir zebani. Biri ziftten dışarı çıkmaya kalkarsa, zebani tokmağı kafasına geçirir, adamı gene kazanın dibine yollarmış. Cehennemi gezenlerden birinin dikkatini çekmiş.. Türklerin kazanının başında zebani yokmuş..
"Niye" diye sormuş, zebani başına..
"Onlara gerek yok" demiş, baş zebani.. "Türklerden biri yükseldi mi, ötekiler hemen ayağından aşağı çekerler.."
*
Ahmet Güneştekin'i yıllar yıllar evvel, TRT 2'de gördüm, tanıdım ve sevdim.. Adım adım Anadolu'yu dolaşıyor, köylerde çocukları etrafına topluyor, onlara resim, heykel sanatını anlatıyordu. Başta çocuklar herkesin anlayacağı bir dille.. O haftalık programın tiryakisi olmuştum.. Nasıl bir sanat, eğitim ve Anadolu aşkıydı ondaki.. TRT'nin ücretlerini biliyordum.. O aşk olmasa 3 otuz paraya bu işin yapılmayacağını da biliyordum, tabii..*
Ahmet Güneştekin.. TRT 2 idi adı o zaman.. Bir genç idealistti o zaman da Ahmet.. Köy köy, kasaba kasaba Anadolu'yu dolaşır, çocukları etrafına toplar, onlara resim başta sanatı öğretir, sohbet ederdi.*
*
Şimdi, Ahmet Güneştekin yapmış işte ayni şeyi.. Hem de hayatta bir araya gelmesi mümkün olmayan insanları, zıt kutuplardan gazetecileri, Ankara'ya bile "Taşra" diyen sosyete ile sıradan insanları, hayatta Diyarbakır'a adım atmayacak o sosyal medyanın takipçi rekoruna sahip fenomenlerini toplamış, götürmüş oraya..
"Gelin.. Görün.. Yazın.. Anlatın" demiş.. "Anlatın ki, millet Diyarbakır hakkındaki peşin hükümlerinden vazgeçsin.."
Birbirlerinin yüzüne bakmak ne kelime, fırsat bulsa tükürecek insanları, el ele tutuşturup halaya kaldırmak ne demek?.
Mesaja bakar mısınız?. "Bölünme, kutuplaşma yapay.. İnanmayın.. İşte Anadolu insanı bu.. Bakın kimler ele ele halaya durmuşlar?."
Ahmet Güneştekin, Diyarbakır'da "Hafıza Odası" sergisini, artık çok pahalı eserlerini satmak için değil, "Anadolu insanı aslında budur. Hatırlayın" demek için açtı.
"Gelin İstanbul'un her biri ayrı haber kaynağı olan insanları.. Diyarbakır'ı görün, yaşayın ve anlatın ki, herkes Güneydoğu'nun bu muhteşem kentini tanısın, gelip, görüp bu harika insanlarla tanışsın" demek için açtı.
Kendisi için değil, Türkiyem için, Türkiyemin, bugün nerdeyse herkes tarafından bölünmeye çalışılan insanlarını bir araya getirmek için açtı.
Teşekkürler Ahmet!.
Yüreğine sağlık..
***
SERGEN'LE OLMAZZZZZ!..
Salı sabahı çıkan yazımın başlığıydı bu ve o akşam Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi'nde Avrupa'da kalmak için kader maçına çıkıyordu. Sporting Lizbon'u kendi sahasında yenmeliydi ki, 3'üncü olup Avrupa Ligi'nde devam edebilsin.
Yenmek ne kelime.. 4 yediler.. Yani, bundan böyle mucize yaratamazlarsa, Avrupa'ya "elveda" dediler..
Salı sabahı çıkan yazıma bir daha baktım.. Aslında 3 yedikleri Başakşehir değil, 4 yedikleri Sporting maçını yazmışım..
*
Takımı kişisel sempati, antipatilerinle yapıyor, sevmediklerini mecbur kalmadan oynatmıyorsun.. Bu bir. Önünde oynanan oyunu okuyamıyor, yanlış hamleler yapıyorsun, iki..*
Bu defa da 38 yaşındaki gencecik hoca Ruben Amorim ödetti Hocam, "maç okumayı bilmeyen" sana..
Senin için "Kumarbaz" derler Hocam. Yalan.. Sen kumar oynamayı bile bilmiyorsun. Sahadaki takımın, rakibinden çok daha fazla gol pozisyonuna girdiği halde, bir türlü atamıyor, neler neler kaçırıyordu. Maç okuma yeteneğin olsa "Olmuyor işte, olmuyor" derdin bizim Caner gibi ve bir zar atardın.. Hatırlarım, böyle bir maçta, Galatasaray bir türlü gol atamayınca, Coşkun Hoca (Özarı) o zarı atmış ve Metin Oktay'ı çıkarmıştı. Türk futbol tarihinin en büyük golcüsünü, gol atamadığı maçta kenara almıştı.. Ve kumarı tuttu. Galatasaray o maçı kazandı.
UEFA sitesinde maçı dakika dakika yazan uzman, "Batshuayi eline geçen sayısız fırsatın bir bölümünü değerlendirse, ofsayta düşme rekorları kırmasa, sonuç çok farklı olabilirdi" dedi. UEFA yazarı maçı okuyordu ama, o sabah yazdım ya, senin "maç okuma, yazman" yoktu ki.
"Bu takımla olmuyor. Bir kumar oynamam gerek" bile diyemedin.. Yenilgiyi kabullenip çöktün, oturdun.
Oysa, al sana "kumar!."
Takımı ve akınları öldüren Batshuayi'yi çıkar. Larin'i ortaya çek. Onun yerine kanada, genç, süratli, hızla çıkan, çıkarken adam eksilten, gerekirse şut atıp, gerekirse harika pas veren Rıdvan'ı koy..
Tutarsa.. Maçı döndürürsün.
Tutmazsa.. Maçı zaten veriyorsun, bir şey fark etmez. Kumar dediğim o..
Aslında kumar değil. Rakibi iyi analiz etmiş bir hoca olsaydın, maça zaten Rıdvan'la başlardın, N'Sakala ile değil.. Ama sen gençleri sevmiyorsun Hocam..
Sadece okuman, yazman değil, gençlere güvenin de yok!.
***
DALGA GEÇİYOR!..
Kim mi dalga geçen?
Fatih Terim..
Kiminle mi dalga geçiyor?.
Tüm Galatasaray camiasıyla..
Konya maçından sonra yüzü kızarıp susacağına hâlâ konuşuyor. Herkesi kör, âlemi sersem sanarak..
Oyuncularla konuşmuş ve "İsabetli şut atamıyoruz" demiş..
Yahu Hocam.. Sen her şeyin en iyisini bildiğin için, bakmaya gerek görmüyorsun ama, 1-0 ileri geçer geçmez takımı geriye çektiğin, hasbelkader rakip sahanın ortasında topla buluşan genç Halil'e bile o topu Muslera'ya geri pas diye vurdurduğun Konya maçının ikinci yarısından, al sana iki istatistik rakamı.. İyi bak!.
"Galatasaray
İsabetli şut: 0
İsabetsiz şut: 0"
(0'lar harf değil, rakam)
***
TEBESSÜM
Soyguncu, gece yarısı, iyi giyimli adamın yolunu kesmiş. Tabancasını göğsüne dayamış.. "Ya paranı" demiş.. "Ya canını.."
"Bunu bana yapamazsın" demiş adam.. "Ben ABD Kongresi üyesiyim.."
"O zaman" diye gülümsemiş soyguncu.. "Ya paraMI, ya canını!.."
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Neşe, insana kendiliğinden gelmez. Onu seçmemiz ve her gün seçmeye devam etmemiz gerek. Henri Nouwen