Başlığı "Fenerbahçe'yi Kim yaktı" diye planlamıştım. Sonunda soru işareti yok. Soru değil, hüküm cümlesiydi çünkü.. Bir adam, bir sorumsuz adam, Fenerbahçe'nin kaderiyle oynamıştı.. Koreli Kim!. Hani Fener medyasının öve öve göklere çıkardığı Koreli.. Bana sorarsanız, Serdar Aziz'le birlikte Fenerbahçe'deki iki saatli bombadan biri.. Serdar sakattı ama Kim, Trabzon'da hem de deplasmanda maça harika başlayan, ilk dakikalarda golü bulan ve ilerleyen dakikalarda da yeni gollerin geleceğini gösteren Fenerbahçe'yi arka arkaya gördüğü iki aptal sarı kartla 10 kişi bıraktı ve bitirdi..
Ne var ki, Trabzon da doğru dürüst top oynamıyor, rakibin 10 kişi kalmasından yararlanamayacak gibi görünüyordu ki, bu defa Altay sahneye çıktı ve akıl almaz hatalar yapmaya başladı.. Bunca yıldır, yani yuvarlak hesap 65 senedir Fenerbahçe izlerim. Ben bu kulübün kalesinde bu kadar kötü kaleci görmedim.
Koskoca Fener'in bir kaleci antrenörü yok mu, yahu?. Duracağı yeri bilmiyor, yapacağı hamleyi bilmiyor, topu bloke etmeyi bilmiyor, tuttuğu topu nereye, kime, nasıl çıkaracağını bilmiyor.. Ne mi biliyor?. Vallahi bilmiyorum, bildiği bir şey var mı?. Fener'i, 10 kişi kalmış Fener'i öldüren golü o yedi.. Ama nasıl yemek?. İnanılır gibi değil..
Sonra..
Pereira, Fenerbahçe'yi 3'lü savunma ile oynatıyordu. Medya, Kim ile Szalai'yi göklere çıkartırken, 3. stoper olarak Novak'ı oynatmasını eleştiriyordu ya..
Kim kendini attırdıktan sonra, o Szalai de Trabzon'a bir penaltıyı zorla attırdı adeta, inanmazsınız..
Aslında Altay o topa çıksa rahatça alırdı, ama dedim ya, şaşkındı ve hiçbir şey bilmiyordu. Szalai, rakibinin arkasından iki eliyle birlikte beline sarıldı ve Altay'ın burnunun dibinde devirdi. Hakem kaçırdı.
Belki de içten içe maçın berabere bitmesini istediği için görmedi, bilinçaltı "Görme" dediği için. Son dakikalarda bir aptal gol daha..
2-1.. O da yetmedi, gene bir aptal gol.. 3-1..
Şimdi, kalesi nerdeyse boş olmasına rağmen Fenerbahçe'yi, o sorumsuz saatli bomba "Kim"in nasıl yıktığına bakalım..
Fenerbahçe, 3'lü savunma ve müthiş bir hücum presle başladı. Top ayağında olan Trabzonlu, pas verecek adam bulamıyordu adeta.. Öylesine adam adama pres yapıyordu Fenerbahçe ve zaten iyi gününde olmayan Trabzon savunmasını hataya zorluyordu.
Golün değil, gollerin geleceği belliydi.
Nitekim ilki daha üçüncü dakikada geldi bile.. Ve Fener iyice coştu. Trabzon santranın ötesine gidemeden topu kaptırıyordu.
Fenerbahçe ilk defa Pereira'nın yerleştirmek istediği futbolu oynuyordu işte..
Hem seyri güzel, hem de her an gole yakın..
Tam o ara, Kim ilk aptalca o sert faulü yaptı ve ilk sarı kartı gördü. Dk. 14.. 9 dakika sonra da Djaniny'yi önce kaçırdı, sonra gene sert bir faulle yıktı, ikinci sarı ve kırmızı.. Bakasetas, 18 çizgisi üzerinden ve çaprazdan frikiği attı ve gol..
Hayır, atan Bakasetas değil, yiyen Altay!. Bir kaleci, hem de Fener kalecisi, bu kadar komik duruma düşer mi, ille de gol yemek için?.
Ayni anda 10 kişi kalıp beraberlik golünü yiyen Pereira, oyun düzenini değiştirmek zorunda kaldı.
3-5-2 ile rakibini ezerken, beraberliğe razı olma durumuna düştü. Oyunu 5-3-1'e çevirdi..
Ve o bizim medyanın büyük bir hevesle alkış tuttuğu, her ne karın ağrısı, o zevksiz, tatsız, futbolu öldüren Fatih Terim futboluna döndü. Tabii onların böyle bir deyim kullanması mümkün mü?.
"Topun arkasına çekilmek" diye bir şey icat ettiler.. 3-5-2 oynarken, rakibi, bire bir bastırıp top kapmak ve hemen gole yönelmek için oynayan Fenerbahçe, bu defa Trabzon topu kapınca, hemen kendi yarı sahasına doğru koşar oldu, topu onlara bırakıp.. Yani topun arkasına geçmeye ve Trabzon'u orda beklemeye başladı..
Fener 10 kişi kaldığı için mecburiyetten topun arkasına geçip bekliyordu.
Başta Galatasaray, ötekiler ise korkaklıktan..
"Hele bir gol yemeyelim de gerisi Allah kerim" diyerekten ve futbolu savunmadan ibaret sananları mutlu, ama hem tribünlerde hem de ekran başında hızla düşen seyirci yüzünden adeta panikleyen UEFA ve FIFA'yı delirtirken..
Fener topun arkasında beklerken de pozisyonlara girdi, usta ve hırslı adamlarıyla. Gol de atabilirlerdi.
Olmadı.. Ama kalecileri olmayınca (Var mıydı) yediler..
Şimdi artık başlıktaki sorunun yanıtını biliyorsunuz..
Fenerbahçe'yi "Kim"lerin yaktığını yani..
***
KONYA'DAN TERİM'E HEDİYE...
Konyaspor gördüğüm en kötü futbolunu oynadı. İlhan Palut belki de hayatının en kötü maçını oynattı. En kötü müdahalelerini yaptı.. Yani kenardakiler de dahil, hatta hakemleri de birazcık katın, sahada kim varsa Galatasaray'a çalıştı. (Pardon, Fatih Terim hariç tabii. O her zamanki gibi, Galatasaray kötü oynasın diye uğraştı durdu gene..)
Fatih Hocam..
Palavrayı bırak.. Maçın başında gol bulamayınca, ayni ezberlenmiş nutku okuyorsun maç sonu.. "Rakip öyle kapandı ki gol yolları bulamadık.
Erken gol bulsak çok şey değişirdi." Peki işte iki maç, erkenden golleri buldun. Rakip açık oynamaya başladı, sen ne yaptın?.
Rakip açık oynamaya başlayınca, iyice korktun. "Topun arkasına geçme" denen o Allah'ın belası anti futbolu, 100 yılın büyük takımı Galatasaray'a oynatmaya başladın. 6 saniyede elinden çıkarması gereken topu 20'nci saniye dolarken oyuna sokan, her avut atışında ortalama 30 saniye çalan (Bir defasında ekrandaki dakikadan takip ettim. Tam 62 saniyede attı autu..) ve her ama her hakemlerin müsamahasıyla çift sarı kartla oyundan atılmayan o korkak Muslera dahil 11 Galatasaraylı hem de Ali Sami Yen'de, hem de 1-0 galipken, hem de Konya alabildiğine açık oynarken, ikinci gole yaklaşamadı bile. Güya çift santrfor vardı takımda, ama ikisi de savunmadan top çıkarmak, üçüncü, dördüncü stoper gibi oynamakla meşguldü.
Ne akınlar yaptı Konya.. Hele ikinci yarıda, ezdi, öldürdü Galatasaray'ı.. Ama öyle beceriksiz, başarısızlardı ki gol pozisyonlarında..
İkinci yarıya bir bakalım.
Galatasaray'ın ne kaleyi tutan, ne de auta giden tek şutu yok. Buna karşılık Konya 12 şut atmış, iki kez kaleyi tutturabilmiş.. 2 net gol pozisyonunu kaçırmış. Galatasaray 5 orta yaparken Konya'da bu sayı 22..
Buna karşılık senin savunmanın verdiği pas değil, uzağa gitsin diye teptiği top sayısı 22..
En iyi üç hücum oyuncusundan mahrum Konya'daki en deneyimli oyuncu Skubic dökülürken, Bytyqi diye bir sol açık, Yedlin'i paçavraya çevirdi. Sağ kanattan her an gol akını gelmeye başlayınca, Barış Alper'i, Bytyqi'ye karşı ikinci bek diye oyuna soktun, Fatih Hocam. İlhan Palut hemen tedbirini(!) aldı. Takımda futbol oynayan tek adam Bytyqi'yi çıkardı. Sen rica etsen, yalvarsan, ancak böyle bir değişiklik yapılırdı.
Ya sen!. Beş para etmeyen 5 değişiklik yaptın. Sevmediğin için yok ettiğin Ömer, girdiği anda oyunu değiştiren Ömer, geçen hafta sana yaptığı yalakalığa rağmen aklına bile gelmedi.
Ama dedim ya.. Herkes sana çalıştı. Sadece Konya ve Palut değil.. Fener de, Beşiktaş da sana çalıştı.
Hani "8 de kapanır 18 de" dedin ya.. Bu rezil futbola rağmen işte 4'e indi..
Herkes sana çalışırken, şampiyon olamazsan, yazıklar olsun!.
***
SERGEN'LE OLMAZ!..
Hem de Başakşehir maçı öncesinde topa aptalca şut atıp kırmızı kart göreceksin. Hakemler burunlarının dibinde ettiğin, tribünlerden duyulan küfürünü es geçip rapor etmeyince bir maçla kurtulacaksın..
Bu sorumsuzluk değil de nedir, ey Beşiktaş Başkanı Çebi dostum ve yönetim kurulu..
O kadarla kalsa iyi!. Sergen kardeşim.. Cezalıydın ama tribünde oturuyordun. Maç saha kenarından en zor, tribünden en kolay izlenir. Gözlerinin önündeki maçı böyle mi okudun sen?.
Takımı kişisel sempati, antipatilerinle yapıyor, sevmediklerini mecbur kalmadan oynatmıyorsun.. Bu bir. Önünde oynanan oyunu okuyamıyor, yanlış hamleler yapıyorsun, iki..
40'ına yaklaşmış adamları tutar ve sahiplenirken, gençleri, hele Şenol'un keşfedip takıma yerleştirdiği gençleri sevmiyorsun..
Örnek Güven.. Elinde harika bir genç bek var.
Güven'le çok iyi ikili akınlar yapan Rıdvan.. Rıdvan çıktığı zaman, onun boşalttığı sağ geriyi Güven kolluyor.
Ama ikinci yarı başlarken, sen sol kanatta uyuyan ve uyutan Ghezzal'ı değil, oynayan ve oynatan Güven'i alıyorsun.
Larin giriyor. Hücumda fena değil ama, Rıdvan ileri çıkınca, sağ geri boşalıyor, farkında değilsin. Ama farkında olan var.
Başakşehir'in yeni hocası Emre Belözoğlu.. Rıdvan ileri çıktığında Başakşehir topu kapar kapmaz sol açığına, Rıdvan'ın boşalttığı yere atıyor.. 3 dakikada 2 golü, kendi solundan gelen iki hızlı akınla yedin..
Sergen kardeş.. Teknik direktörlüğün ilk şartı "okumayı bilmek"tir..
Çünkü, okuyamazsan, okuyan ödetir!.
İşte Emre ödetti!.
***
HÂLÂ VE GENE DOLANDIRILANLAR...
Banker Kastelli'den Çiftlik Bank'a dek, bu ülkede onlarca uyanık, yüz binlerce insanı dolandırdı. Hâlâ da devam ediyorlar, ufak dolandırıcılar..
Profesörler, hukukçular, hem de ne bürokratlar var, paralarını, mücevherlerini kaptıranlar arasında..
Hafta sonu ünlü, gol kralı futbolcu Ümit Karan'ı okudum gazetelerde.. "Anında yüzde 50 kazanacaksın" diyen birine kanmış, 1 milyon 700 bin lirasını adama vermiş..
Adam da toz, para da..
Ne zaman böyle bir "kandırma" olayına rastlasam, 1967'de izlediğim bir film aklıma gelir..
"Flim Flam Man!." (Üçkâğıtçı anlamına gelir.) Amerika'da içki yasağı zamanı..
George C. Scott bir üçkâğıtçı.
Yardımcıya ihtiyacı var. Genç Michael Sarrazin'i yanına alır, çırak diye..
Şehirlerarası yol kenarındaki bir lokantanın arka kapısına yanaşırlar..
Scott içeri girip patrona, "Ucuz içki var, istediğin kadar" der. Arkaya giderler. Scott kamyonunun arka brandasını aralar.. Kasayı gösterir, "Al birini tat" der. Lokantacı tadar.
Bayılır.. Fiyata da bayılır. 20-30 kasa indirir..
İlerde mola verdiklerinde Scott paraları sayar ve bir kısmını ayırıp "Bu senin payın" diye genç Sarrazin'e uzatır. Genç çırak "Ama bu ayıplı para" diye almak istemez..
Scott "Ayıp falan yok" der.. "Adam içerde 80 dolara satacağını düşündüğü şişeleri 10 dolara alırken, bizi kazıkladığını düşünüyordu!."
Sonra o gence yaşadıkça unutmayacağı hayat dersini verir..
"Sadece kandıranları kandır evlat!. Dürüst bir adamı asla kandıramazsın.."
***
TEBESSÜM
Yapılan bilimsel bir araştırma, insanların yüzde 94'ünün 2,293,618,367 sayısını gerçekten okumayacak kadar tembel olduklarını ortaya çıkarmıştır.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Düşünmeden konuşanın cezası, konuştuktan sonra düşünmeye mahkûm olmasıdır." Hz. Ali