Futbolun güzelliklerini artık yazmaz olduk, maç yazılarında bile.. Oysa tüm gençliğim mesela İslam Çupi, mesela Kahraman Bapçum'ları okumakla geçti. Kendi izlediğim, kendi yazdığım dakikaları bile, bir de onların enfes kaleminden okumak için ertesi sabahı nasıl beklerdim..
"Bugün gazete niye okunmuyor?" deyip suçu ekranlara ve sosyal medyaya atanlar, dönsünler aynaya baksınlar..
Mesela dün Vargas'ın attığı o muhteşem frikik golü, Avrupa'nın önde gelen liglerinden birinde olsaydı, ülkesinde manşet olmakla kalmaz, The New York Times, abartmıyorum, çeyrek sayfa o golü anlatırdı. Anlatıyor çünkü. Okuyorum, ordan biliyorum.. Bizde "Beşiktaş kalecisi Ersin'in hatası" diyenler var, o muhteşem vuruşu hangi kalecinin kurtaracağını düşünmeden..
Neyse.. Demem o değil.. Bilmem kaç kalemden ayni şeyleri yazıp sayfalar dolduruyoruz da, oldu bitti sanıyoruz. Bu kalemler içinde gerçeği göreni okuyan ve korkmadan, çekinmeden yazan kaç kişi var?.
3-0 öndeyken 2 puanı Sergen kaybetti. Devre kapanırken, bizde maç seyreden arkadaşlara, başta Sevgili Erol Kaynar ve yardımcım Caner'e döndüm ve "Sergen şimdi ne diyecek biliyor musunuz?." dedim.
Bana baktılar..
"Ben 0-2'den maç almayı bildiğim gibi, 3-0'dan vermeyi de bilirim!."
Sergen'e hoca olarak henüz güvenmiyorum çünkü.. Onu Derwall ve Piontek benzeri pişiren biri olmadığı, "Kendin pişir, kendin ye" sistemiyle geldiği için zamana ihtiyacı var. İnsan hata yapa yapa yetişir.. O hatalar için Beşiktaş fazla büyüktü. Oraya erken geldi..
"Erken öten horoz" durumunda yani..
Şimdi sormak isterim..
Suçlu Sergen mi?.
Onu alelacele Beşiktaş'ın başına oturtanların suçu yok mu?.
Peki ya medyanın.. Kusurları söylemeden, eleştirileri yapmadan, skora bakıp "Bize hep Fenerli, Galatasaraylı diyorlar. Biraz da Beşiktaşlılık yapalım" diye Sergen destanları yazan medyanın hiç mi günahı yok!.
Bakın bizim spor sayfasında "Maçın Röntgeni" başlığı altında yazan Ogün Şahinoğlu'ndan bir satır..
"Oyuna sonradan giren isimler, skoru korumaya yardımcı olamadı."
Yahu Ogün kardeş..
Beşiktaş lider.. Beşiktaş tıklım tıklım dolu "Kovid" tribünleri önünde kendi sahasında, küme düşme hattının oralardaki, 15'inci Adana Demirspor'la oynuyor. O güne dek sadece 5 gol atabilmiş Demirspor'la.. 3-0 da önde..
İkinci yarıya, 3-0'ı korumak için mi çıkar?.
"Aman 3-0'ı koruyalım" diye, sahaya 3 değişiklikle mi çıkar, yoksa "Üçü beş yapalım" diye mi?.
Belli ki, Ogün kardeş, Sergen'den daha korkak..
"Bu ne korku Sergen!."
"Korkunun ecele faydası yok Sergen" diyeceğine, Ogün de futbolcuları itham ediyor, ima ve algı yoluyla.
"Oyuna sonradan giren isimler"i suçluyor..
"Sahaya çıkan ve 3-0 yapan Beşiktaş'ın nerdeyse ideal kadrosuyken, bu kadroyu bozmak nerden aklına geldi Sergen?" diye soran tek başlık yok sayfamızda..
Sergen'e işaret yapan Balotelli manşet ve nerdeyse tam sayfa olurken..
Balotelli iki işaret parmağını iki şakağına dayayıp, sonra da Sergen'i işaret ederken, ne demek istediğini maçtan sonra gazetecilere söylemiş..
"İki defa düşün Sergen Hoca!. İki defa düşün!."
İşte manşet buydu, aslında..
3-0'dan kendi saha ve seyircisi önünde 3 puanın ikisini kaybeden Sergen Hoca'nın kaybına, geçin iki defayı, hiç düşünmeden verdiği kararlar sebep oldu.
3 golden ikisini kapanan Adana önünde, şans, talih falanla attığında gene Erol ve Caner'e, "Sergen için kumarbaz diyorlar. Doğruysa eğer, bakın bu şansla adam kumarbaz olmaz da ne olur" dedim..
Ama düşeş attığı zarı hep yeke kendi ellerinle çevirirsen, kumarbazlık falan sökmez, o zarları yedirirler adama..
(Ben bu yazıyı onuncu köyden yazdım gene.. İşim bitince yukarı çıkıp öbür gazetelere bakacağım.. Bakalım olup biteni imalarla, laf ola sütun dola diye değil, açık seçik, net ve "korkusuz" bağıran başka onuncu köylü var mı, diye bakacağım.).
***
AKSA'NIN İLGİNÇ VE GURUR VEREN ÖYKÜSÜ...
"Süper Lig takımlarının çoğunun sırtında AKSA yazıyor. Nedir, kimdir bu AKSA, kimse merak etmiyor mu spor medyamızda?" demiştim dün, bir Anglosakson deyişiyle..
"Merak kediyi öldürdü.. Ama tatmin geri getirdi" diye de tamamlayarak..
Mesleğimizin temeliydi merak. Onu da anlattım.. "İnsanlar merak eder. Merak ettiklerini de gazetelerde bulurlar. Gazeteci insanların neyi merak ettiklerini bilirse, iyi gazeteci olur. Önce kendi merak etmelidir ki, başkaları ne merak eder, bilsin, bulsun" dedim ve bunca spor sayfamız ve spor muhabirimizden hiçbirinin merak etmediğinden şikâyetle, "Sırtlara AKSA yazdıran firma her kimse, onun halkla ilişkiler başkanlığı, ne olur bana bir mail atsın da merakımı tatmin etsin" diye de bitirdim.
Sabah, 8'de kalktım. Her iş gününde olduğu gibi, telefonumu alıp mutfaktaki kahvaltı masama geçeceğim..
Baktım bir mesaj.. Tam 7.28'de yollanmış..
Bahçemdeki kargalar kahvaltı etmeden..
Kerem Ertan kardeşim yollamış bir minik notla..
"Günaydın!. Erken kalkan köşeyi okur, istenilen bilgileri gün başlarken Hıncal Uluç'a iletir.."
AKSA'nın öyküsünü özetlemiş Kerem.. Meğer ne meraklı, ne ilginç ve de ne gurur, hepsinden önemlisi ne "UMUT" verici..
Kelimesine dokunmadım Kerem'in.. Çünkü sizin de ayni merak, ayni keyif, ayni gururla okuyacağınızdan eminim.
***
AKSA Jeneratör
1968 yılında Ali Metin Kazancı'nın kurduğu elektrikli motor fabrikasıyla üretim yolculuğuna başlayan AKSA, 1984 yılında ilk jeneratörünü üretmiş ve kısa zamanda elektrik enerjisi temini için makine ve donanım üretimi konusunda uzmanlaşarak, dünyadaki sayılı jeneratör üreticilerinden biri olmuştur.
1994 yılında Aksa topluluğunun Kazancı Holding adı altında toplanması ve yeniden organizasyonu ile Aksa Jeneratör bugünkü yapısına ulaşmıştır.
Uzun yıllardır Türkiye jeneratör pazarının lideri olan Aksa, Türkiye'nin en büyük 200 sanayi kuruluşu ve ihracatçı firması arasında yer almaktadır.
Aksa Jeneratör, İstanbul (Türkiye, 20 bin metrekare kapalı alan), Changzhou (Çin, 120 bin metrekare kapalı alan), Louisiana (ABD, 10 bin metrekare kapalı alan) şehirlerinde bulunan üretim tesislerinde ve Rotterdam-Dordrecht'te (Hollanda, 2000 metrekare kapalı alan) bulunan ticaret merkezinde; 1 kilovat 3125 kilovat arası benzin, dizel ve doğalgaz yakıtlı jeneratörler, marin yardımcı jeneratörleri, aydınlatma kuleleri ve jeneratör donanımları üreterek sektörünün dünyada lider ve öncü kuruluşlarından biri olmuştur.
Üretiminin yüzde 70'ini 173 ülkeye ihraç eden Aksa Jeneratör, Asya, Avrupa, Afrika ve Amerika'da bulunan 19 ofis ve 4 temsilciliğiyle küresel sektörde ilk 5 firma arasında yer almaktadır.
2025 yılında Aksa Jeneratör dünyanın üç büyük jeneratör üreticisinden biri olmayı hedeflemektedir.
(Benim notum.. Çin'den ABD'ye üretim tesisleri, 4 kıtada 19 ofis ve 4 temsilcilikle, 173 ülkeye ihracaat yapan bir Türk şirketi.. Biliyor muydunuz, Aksa'nın bu olduğunu..)
Kazancı Holding
Temelleri 1950'li yıllarda atılan Kazancı Holding, enerji sektörünün lider firmalarından biridir. Yarım asrı aşan yolculuğunda her zaman müşteri memnuniyeti ve güven ilkelerini temel alarak faaliyetlerini şekillendiren gurup; vizyoner kimliği ve yenilikçi bakış açısı ile dünyanın dört bir yanında gerçekleştirdiği yatırımlarla küresel bir güç haline gelmiştir.
Enerji sektöründe yer alan gurup şirketlerinin temelini oluşturan yolculuğuna 1968 yılında Watt Elektrik Motor Fabrikası ile başlayan holding, 1980'li yıllarda jeneratör üretimine girerken değer zincirine 1990'lı yıllarda enerji santrali kurulumu ve elektrik üretimi, 2000'li yılların başında doğalgaz dağıtımı, 2010 yılında ise elektrik dağıtımı ve satışını ekleyerek zaman içerisinde enerji sektöründeki dikey ve yatay yapılanmasını inşa etmiş ve alanında benzersiz bir konuma ulaşmıştır.
Enerji sektöründeki uzmanlığı ve entegre hizmet yetkinliği ile rekabetin önünde konumlanmış olan gurubun hedefi, bu sektörde uzun vadeli stratejik odaklanma ile büyümek ve lider konumunu sürdürmektir. Gurup, enerjinin yanı sıra tarım ve turizm alanlarındaki yatırımları, sağladığı döviz girdisi ve yarattığı istihdam ile de Türkiye ekonomisi için ürettiği kalıcı katma değeri sürekli olarak artırmaktadır.
Kazancı Holding bugün, 8 bin 500'den fazla çalışanıyla, 4 kıtada üretim yapan, 22 ülkede faaliyet gösteren ve 173 ülkeye ihracat yapan küresel bir güçtür.
Holding bünyesinde bulunan şirketler, kendi alanlarında göstermiş oldukları başarılar ile sektörlerinde öncü firmalar arasında yer almaktadır.
Cemil Kazancı kimdir?..
Acun Ilıcalı'nın Fenerbahçe için açtığı yardım kampanyasının dikkat çeken ismi Cemil Kazancı, 1961 yılında İstanbul'da dünyaya gelmiştir. Baba tarafından aslen Rizelidir.
Spora büyük destek olan Kazancı, Acun Ilıcalı'nın organize ettiği Fenerbahçe Win Win kampanyasına da Rize adına 5 bin forma bağışı yapan isim olmuştur.
Her ne kadar 5 bin forma ile Fenerbahçe'ye katkıda bulunsa da Cemil Kazancı, aslen Beşiktaş Genel Kurul üyesi olup Süleyman Seba döneminde BJK yönetiminde yer almıştır Hıncal abicim...
Eşi Cook Shop Restaurant'ların sahibi işkadını Ayşe Kazancı'dır. Bu evliliğinden Ecem isminde bir kızı vardır.
***
AKSA DEMİŞKEN, BİR ÖZÜR!..
Yeri gelmişken bir özür borcumu yerine getireyim. Milliyet'teki Tayfun Bayındır kardeşimden.
"Şenol Güneş/Nihat Özdemir görüşmesi sonrasında istihbarata dayalı tek tatmin edici haber okumadım" diye yazmıştım. Tayfun tokat gibi bir sayfa resmi göndermiş bana. Görüşmenin tüm içeriğini, hem de doğru olarak yazmış. Kaynağını söylemem doğru olmaz. Ehh.. Yanılmak insana mahsus. Her gün, yerli yabancı tonla gazete okumak zorunda olunca (Günümüz gazeteleri zorla okunuyor, ne yapayım) bazı şeyler gözden kaçıyor. Genellemelerimin istisnaları dedim ya "tokat gibi" çarpıyor, yüzüme..
Özürler Tayfun kardeşim.. Özürler..
Şimdi spor ve ekonomi yazar ve muhabirlerinden bekliyorum, "Biz bunların hepsini yazmıştık" itirazını..
Böyle bir "gurur" ve "umut" haber hikâyesini, nasıl ballandırdıklarının sayfasını bana yollarlar inşallah Tayfun gibi..
Bir şeye de dikkat..
"Reklam" korkunuz olmasın.. Böyle ekonomik zaferleri yazmak ve okura gurur ve umut vermek, reklam değildir. Tersine başkalarını da teşvik ve tahrik eder. Onlar da küresel genişleme yollarına çıkarlar. Onlar da kazanırlar.. Onlar da kazandıklarının büyük bir bölümünü Türkiye sporu, sanatı ve kültürüne harcarlar. Yani "Ülkeden aldıklarımızın bir bölümünü ülkemize iade edersek, bizim de adımız manşetlere çıkar" derler.
Bu da çok iyi olur!. Hele elin şirketinin reklamını köşelerde, manşetlerde "para karşılığı" yapmak olan "PRoje" sistemi ile mukayese ederseniz?.
***
ŞAHİN MENGÜ!..
Mülkiye'de öğrenci iken, kardeşlerim Serpil ve Kemal'in velisi olarak Ankara Koleji'nin içinde sayılırdım.. Ünlü bir Ispanak Sınıfları vardı onların. Ünlü Hababam benzeri.. Kuzen Necip Kışlalı o sınıfta.. Sayesinde elebaşlarıyla tanıştım. Arkadaş olduk. O sırada yerel gazetemde voleybol maçlarını yazıyorum. En iyi bildiğim sporlardan. Kolej'de de güzel bir spor salonu var. Sınıflar arası basket, voleybol şampiyonası yapıyorlar.. Ispanakçılar "Bize voleybol koçu ol" dediler.. Oldum tabii..
Takım kaptanı Tevfik Mengü ile arkadaşlığımız o günlerde başladı. O zamanlar Bodrum, Çeşme falan yok.. Bütün Ankara, Erdek'te deprem çadırı gibi çadırlarla kurulmuş kamplarda tatil yapıyoruz. 10 sene de beraber tatil yapınca dostluk perçinlendi..
Şahin Mengü'yü, o genç yaşta kaybettiğimiz Tevfik'in kardeşi olarak tanımıştım işte.. Bugünküler, TV spikeri Nevşin'in babası olarak bilirler..
Şahin, spordan çok siyasetle ilgilendi. Hukuk okuması, onun siyasi yolunu iyice açtı. Ama politika bu.. Politik olacaksın. Oynadığın oyunun kuralları arasında "Dikine gitmek" yok. Kendi partin bile taşımaz seni.. Nitekim öyle de oldu. Önce bir ara milletvekili bile seçildiği siyasetten kayboldu, sonra da hayattan.
Tüm tanıyan, sevenlerin başı sağolsun?.
Tevfik Ağbine selam söyle.. Yukarda antrenmanları aksatmasın sakın..
***
TEBESSÜM
Bugün Tebessüm, okur Tolga Anıl'dan..
İki çiftçi sohbet etmektedir. "İneğinin günde 50 litre süt vermesini nasıl sağlıyorsun?" diye sorar bir tanesi. Öteki cevaplar..
"Öncelikle ineğine karşı nazik ve şefkatli olmalısın. Ben her sabah ineğimin yanına gelir ve boynunu okşarken sorarım.."
"Bugün bana ne vermek istersin? Süt mü, biftek mi?."
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Geride bıraktığımız izler, sonsuza dek hatırlanmamızı sağlarlar..
Amerikan Dakota Kızılderilileri sözü.