Sıkıştırılmış bir lig oynuyoruz.. Bu hafta her gün maç var. 6'ncı ve 7'nci Süper Lig haftaları bir arada. Ardından Avrupa maçları ve milli maçlar var ya..
Şimdi geçen hafta "rotasyon çıkmazı"na saplanan hocaların bu sıkışık haftasını ve sonrasını varın hesap edin..
*
Geçen hafta nerdeyse herkes Beşiktaş'a çalışınca Fenerbahçe 6'ncılığa, Galatasaray 9'unculuğa düştü.. Beşiktaş'a çalışmayan tek hoca Sergen'di..*
*
Bireysel taktik derken..*
Milli Takım hocalığı söz konusu iken Aykut Kocaman'ın adının pek çok gazetede geçmesine şaşırmış, "Kim zarf atıyor?" demiştim, meslek dili ile.. Spor yazarları ve müdürler, kendi istediklerini "Adı geçiyor" diye haber yaparlar ya. İşte o.. Okuyan dostlardan biri, "Haberin yok mu?.
Aykut'u isteyen Rıdvan Dilmen" dedi. "Kendisi federasyon başkanlığını, Aykut'u da Milli Takım'a istiyor." Rıdvan tanıdığım en iyi maç okuyan adamlardan biri. Ona hep, "Fener maçlarını yorumlama" dedim.
Çünkü Fener üzerine bin şeytan dolaşıyor kafasında.
Yorumunu da etkiliyor.
TRT'yi hiç izlemediğim için Rıdvan'a da bakmıyordum son zamanlarda..
Hem de Aykut'a karşı Fener maçı olunca, "İşte benim için Rıdvan terazisi" dedim ve maç biter bitmez onu açtım..
Bana sorarsanız maçı Fener'e vermek için en etkili adamları oyundan almak dahil, teknik ve taktik olarak her şeyi yapan Aykut, meğer ne ama ne muazzammış kenarda.. Fener'e nasıl tuzaklar kurmuş meğer, ben cahil, hata sanırken.. Hepsini, dakika dakika, bilerek, hesaplayarak yapmış.. Bir Aykut övgüsü.. Bir Aykut övgüsü.. Ne Başakşehir'i yahu.. Liverpool'dan Barcelona'ya, Bayern'den Paris St. Germain'e gitmeyeceği takım yok, Kocaman Hoca'nın..
"Vay anasını sayın seyirciler" diye efsane olmuş bir lafı vardı TRT spikerinin, ya da hiç söylenmemiş şehir efsanesi miydi bilmem, ama şimdi ben söylüyorum işte..
Vay anasını sayın seyirciler!.
***
BİR DEV DAHA GİTTİ!..
Safter Yılmaz Ağabey'imizden bir anı notu geldi bu defa.. Benim ilk gazetecilik anılarımda da büyük yeri olan Jimmy Greaves'i kaybetmiştik.
Ondan söz ediyor.
***
Sevgili Hıncal,
Londra yıllarımın unutulmaz kahramanlarından Jimmy Greaves'in 81 yaşında ölmesi üzerine bu notu yazıyorum..
Jimmy Greaves'i ilk defa 1957 Ağustos'unda Chelsea'nin bir maçında seyrettim. Kensington'daki evime yakın olduğu için daha çok Chelsea'nin maçlarına giderdim.
O yıllarda televizyon yayını olmadığı gibi maçlar da gündüz oynanırdı..
17 yaşındaki Greaves, 4 yılda 124 gol attı. Çok defa 3 gol attığı olurdu. Maçtan çıkarken akşam gazeteleri de gözüme ilişir ve bunlarda "Jimmy bugün sakindi" diye başlıklar olurdu..
1960'ta 20 yaşında iken 100 lig golü atan en genç oyuncu olan Jimmy'nin peşine o zaman dünya yıldızlarını toplayan İtalyanlar düştü..
1961'de Milan'a transfer olan Jimmy orada sadece 5 ay kalıp 14 maç oynayıp 9 gol attı.. "Katenacio" defans sistemi ile oynanan İtalyan futbolu Jimmy'ye kendini göstermesine izin vermedi..
Neyse ki Chelsea ile Tottenham onu İngiltere'ye geri getirmek için yarıştılar ve o yılların rekor ücreti 100 bin pound ile Tottenham, Jimmy'ye sahip oldu..
9 yılda Jimmy, Tottenham forması altında 331 maçta 220 gol atarak İngiliz futbolunun en büyük golcüsü olduğunu bir kere daha herkese kabul ettirdi..
1959'dan beri İngiliz milli takımında oynayan Greaves, sakat olduğu için 1966 Dünya Kupası final maçında yer alamadı.
1970'te West Ham'a transfer olan Jimmy, 1970'li yılları pek hatırlamadığını bir gazeteciye açıklamıştı. Zira o yıllarda tam bir alkolikti..
Günde 20 şişe bira içer, bu yetmezmiş gibi de yatmadan bir şişe votkayı bitirirdi..
Ancak 1978'den ölene kadar ağzına hiç alkol almayarak bu savaşı kazandığını herkese ispatladı..
Sevgili Hıncal, Yıllar geçiyor.. O yıllarda maçlar gündüz oynanır ve biz spor yazarları statlara giderek maçları izler, şimdiki gibi televizyondan yorum yapmazdık..
Londra yıllarımda Matthews'dan Tommy Lawton'a kadar sayısız büyük futbolcuyu tribünden izleyerek alkışladım..
Ne mutlu bana..
Selam ve sevgiler, Safter
***
ROSSİNİ MUTFAĞI...
40 yaşına gelene dek, yılda ortalama 3'ten 40 opera besteleyen Gioacchino Rossini, birden kendini emekli etti ve mutfağa attı.
Gurme, bazılarına göre de gurman, yani obur olan üstat, tarifleri kendine has müthiş yemekler yapmaya başladı. En ünlüsü, bugün dahi büyük şeflerin listelerinde bulunan "Rossini Usulü Tornado"dur..
Şimdi bunu niye yazdım?.
Bugün ve yarın Kadıköy Süreyya Operası'nda bir konser var.. Adına şaşırmayın diye..
"Rossini Mutfağı Konseri.." Üstadın İtalya'da Bir Türk, Giyom Tel, Sevil Berberi, II.
Mehmet, Reims'e Seyahat operalarından aryaları İstanbul Devlet Operası sanatçıları piyano eşliğinde seslendirecekler..
Giriş serbest.. "Kaçırmayın sakın" demek için yazdım..
Benim için de izleyin gidenler.. Çünkü, kalitesi "On para etmez"e düşen Süper(!) Lig'imizde maçlar var, hem bugün, hem de yarın..
***
ORHAN BURSALI, GERÇEĞİ NEDEN VE NASIL DEĞİŞTİRDİ?..
Frankfurt'ta yaşayan Sevgili Dostumuz Dr. Erdoğan Karatay'dan bir açıklama geldi. Cumhuriyet'te Orhan Bursalı'nın Kovid ve aşı üzerine bir yazısına fena halde üzülmüş..
"Son Kovid yazımda başımdan geçen bir olaydan bahsetmiş ve durumu aynen şöyle nakletmiştim" diyor..
"Haftalar önce bir çiftin aşı randevusu vardı, geldiler muayenehaneye, aşılarını hazırladım.
Son anda aile fertleri engellediler, 'Biz aşıya karşıyız' diyerek. Bir türlü ikna edemedim. O aşıları başka insanlara kullandık tabii.
Bir hafta sonra bütün aile koronaya yakalandı, aşılarını iptal etmek zorunda kaldığımız yaşlıca çift daha ağır geçirdi ve hastaneye kaldırıldılar, hatta bir tanesi yoğun bakıma alındı. Yoğun bakımda Kovid-19'a karşı verdiği yaşam mücadelesini maalesef kaybetti!
Bu ve benzeri örnekleri çok yaşıyoruz biz doktorlar. Çocuklarından çekindikleri için o kadar çok aşı olamayan yaşlı insan var ki.."
Bu olayı Bursalı da kendi köşesinde anlatmış.. Ama bir başka versiyonla.. Özetle şöyle..
Bir arkadaşı yakınlarda Kovid'den babasını kaybetmiş. Babası, oğlunun tüm ısrarlarına rağmen aşı olmamış. Tereddütteymiş. Oğlunun ısrarlarına dayanamamış. "Tamam" demiş. "Doktorumla konuşup karar vereceğim.." Doktoruna gitmiş. "Siz hangi aşıyı olduysanız bana da ondan yapın" demiş. Doktor "Ben aşı olmadım" deyince de aşıdan vazgeçmiş, dönmüş. Ailecek korona olmuşlar. Aşı olmayan baba ölmüş.
Doktor mailini şöyle bitiriyor..
*
Olayda adı geçen doktor benim. Ben senin köşende yazdım ilk, zaten..
Bu köşenin okuyucuları, yakın çevrem, uzak çevrem, hastalarım ve tıp camiası benim aşı konusundaki net düşüncelerimi çok iyi bilir. Prensibim bir bilim insanı olarak şudur:
Bir hastalıktan korunmak için aşı varsa, o aşı mutlaka olunmalıdır!
Yukarıdaki olayda Sayın Bursalı benden bahsederken, "İşe bakın ki, doktor da aşı olmamıştı!" diyor. Neden böyle yazdığını bilmiyorum, oysa olayı yaşayan, yani babasını kaybeden çocuklardan birine sorduğumda, "Senin aşılı olduğunu ben Orhan Bey'e söyledim" dedi bana.
Kovid denen illetle doktor olarak yaklaşık iki yıldır çok yakından boğuşuyorum, maalesef bu hastalıktan kaybettiğim hastalarım da oldu. Almanya'da doktorlara aşı sırası geldiğinde doğal olarak ilk Kovid aşısı olanlardan biri de bendim. Bugüne kadar tek başıma 2 binden fazla aşı yaptım hastalarıma, cumartesi, pazar demeden.
Hâlâ insanları bir an önce aşı olmaları için ikna etmeye devam ediyorum.
Bu pandemiden bir an önce kurtulup 'NORMAL' hayatımıza devam edebilmemiz için aşı olmamız şart, sürü bağışıklığını bekleme lüksümüz yok. Aksi halde daha birçok insanı kaybetmeye devam edeceğiz.
Lütfen ama lütfen bir an önce aşı olalım!
Sağlıklı kalın.. Mutlu kalın!..
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Müzik dinlemeyenler, okumayanlar ve vicdanlarında hoşgörü barındırmayanlar ağır ağır ölürler." Pablo Neruda
***
TEBESSÜM
Buzdolabınız bir gün sizden intikamını alacak. Bir gece yarısı odanıza dalacak, ışıkları açacak, birkaç dakika yüzünüze bakacak, sonra geldiği gibi gidecek.