Bugün bayram.. Başta sağlık ve güvenlik, pek özel görevler dışında herkes tatil yapıyor.. Hele tatil 9 güne çıkarılınca, millet sahillere aktı. İstanbul boşaldı ve tarihinin en güzel günlerini yaşamaya başladı.. Yazdım ya.. Etiler'deki evimden Kalamış'a yarım saatte gittik.. Tepebaşı'ndaki Pera Palas'a 20 dakikada.. Masal gibi geliyor değil mi?.
İstanbul'un ne güzel bir kent olduğunu, yazları Kadıköy'de Necati Dayımlarda (Bilgiç), Üsküdar ve Göztepe'de halamlarda, Erenköy'de Paşa Dayımlarda geçen tatillerimden hatırlarım.. 3 kuruşa tramvay, 10 kuruşa vapura biner, her yere giderdik.. Bugün taksi ya da özel araba ile gittiğimizden çok ama çok kısa zamanda..
O zaman 1 milyon 800 bin falandı İstanbul!. Milyonu duyunca "Vavvv" derdik. Şimdi 18 milyon!. Nasıl güzel kalabilir ki?.
Plajlar kenti İstanbul'da plaj kalmadı. Ondan millet Ege'ye, Akdeniz'e yığılıyor..
"Çocukluğum" dedim de.. Çocukluğumun bayramları, Kilis'te veya Manyas'ta bizim Çavuşköy'de harika olurdu. Bahçeye "Büyük Aile" sofrası kurulurdu.
Kilis'te dedem, Çavuşköy'de babaannem en büyükler olarak sofranın başına otururlardı.. Abartmıyorum, gizli gizli sayardım.. (Annem, "İnsan öyle parmakla sayılmaz, ayıp" derdi) 40 kişiyi geçerdik bayram sofrasında.. Birinci kuşak.. (Dedeler, neneler).. İkinci kuşak (Evlatlar).. Üçüncü kuşak (Torunlar) ve tabii hepsinin aileleri..
Yani tümü toplanabilse yüzü aşarız.. Bunlar gelebilenler..
Şimdi bayram tersine döndü.. Gelenler değil, gidenler bayramı oldu.. Telefon eden bile yok. At bir mesaj.. İki kelime.. Cevap bir emoji.. Yahu bir sesini duyur..
Neden böyle olduk?.
Aile bitti de ondan..
Niye bitti?.
Bu aslında bir sosyolojik araştırma.. Üniversiteler yapmalı.. Aile Bakanlığı yapmalı..
Lisede ilk "sosyoloji" dersinde ilk öğrendiğim şey, "aile" olmuştu.. Karşısında "En küçük sosyolojik toplum" yazardı da, "Bizim mahalle nüfusu gibi kalabalık bayram sofralarının nesi küçük" derdim içimden..
Şimdi Etiler'deki evimin bahçesinde tek başımayım..
Aileye bakar mısınız?.
Başlıkta "Gazeteyi 'Gazeteciler' yapar..dı" demiştim, lafı oraya getiremedim bir türlü.. İçim öyle yanık ki..
Çocukken bayramların bir sevdiğim yanı da gazetelerdi..
Bayram gazeteleri..
Babamın üsteğmen, yüzbaşı maaşı yüzünden eve sadece bir gazete alabilirdik. Okula giderken önünden geçtiğim gazete büfesine asılı öbür gazetelere kıskançlıkla bakardım. Başka haberler.. Başka yazarlar.. Başka röportajlar.. Okula getiren arkadaşlar olurdu da, nasıl merakla okurdum, teneffüslerde..
Bayramda gazeteler çıkmazdı. Gazeteciler de aileleri ile tatil yapardı. Onun yerine "Yerel Gazeteciler Cemiyetleri" Bayram Gazetesi çıkarırlardı. En iyi muhabirler, yazarlar, foto muhabirleriyle, sayfalar sayfalar bitmez, okunmasına doyulmaz, insana bayram yaptıran Bayram Gazeteleri..
Yıllar sonra yozlaştırdık işi.. Bayram Gazeteleri ilk gün iktidar, ikinci gün muhalefet liderinden alınan yazılar, gerisi üç gün önceden yazılmış, hatta basılmış bir iki haber. Sonra nerdeyse tamamı silme ilan, reklam.. Al.. Anında çöpe at..
Fenerbahçe-Galatasaray derbisi oynanmıştı bayramda da, Bayram Gazetesi üç gün evvelden basıldığı için bırakın maçı ve eleştirisini, sonucunu bile yazmamıştı.
Sonunda bir gün Dinç Bey isyan etti.. "Halkı bu paçavralara mahkûm etmem. Ben Sabah'ı çıkarmaya devam edeceğim" dedi ve çıkardı da.. En büyük destekçisi de ben oldum.. Destek lafla olmaz.. Her bayram da çalıştım ve yazdım. Bayram Gazetesi rezilliği sona erdi..
Sonra..
Sonuna soğan doğradık.. Onu da yarın anlatayım izninizle..
*
VERONA'DA BEKLENMEDİK BİR 'İLK!..'
Dr. Erdoğan Karatay'dan gelen maili hayretler içinde okudum.. Verona'da gerçekten bir "İLK" yaşanmış.. Hem de "Verona" değil, belki de "Opera" tarihinde bir "İLK!." Başrolünde de bir Türk, dünyaca ünlü tenorumuz, yıllardır dünyanın 1 numaralı Opera Festivali Verona'yı açan ve kapayan Murat Karahan!. Sizi daha fazla merakta bırakmadan, sözü Verona'yı hiç kaçırmayan, ama bu sene pandemi yüzünden çalışmak zorunda kalan, ama olanları uzaktan da olsa izleyen Doktor'a bırakalım..
***
Açık havada opera denince dünyada akla ilk gelen yer, şüphesiz ki Verona'daki Arena'dır, Arena di Verona! Her yıl dünyanın en ünlü opera festivallerinden birisi hatta birincisi burada yapılır.***
***
Ben Doktor'un mailini bitirince hemen internetten olayı araştırdım. Buldum da..
Ulusal gururumuz Murat Karahan için "Orkestrasız Radames de harikaydı" demiş, İtalyan eleştirmenler..
*
DOKTOR OZ!..
Oz değil, aslında Öz, tabii.. Doktor Mehmet Öz!. Ama İngilizcede "Ö" harfi yok.. Onun için Amerika'da adı Oz!. Üstelik bu yazış tarzı bir doktor için harika olmuş..
Wizard of Oz, yani Oz Büyücüsü tiyatroda yıllarca oynayan, filmi anne Judy Garland, kızı Liza Minnelli tarafından iki defa çevrilen, ünlü şarkısı Somewhere Over the Rainbow (Gökkuşağının Üstünde Bir Yer) başta sayısız ödül alan ve adı ezbere bilinen bir yapıt..
Oz Büyücüsü, hayatta kim? Dr. Oz!..
Hızla üne kavuşunca TV şovlarına da başlayıp dünya çapında şöhret olan Doktor Mehmet Öz'ü bu ülkede ilk tanıyanlar arasındayım. 2009'da o kafatasımın üstüne oturduğu omurları alıp, yerine titanyum koyan o akıl almaz ameliyatı Azmi Hamzaoğlu Hocam muhteşem bir ustalıkla yapar ve beni hayata döndürürken, Florence Nightingale Vakfı Kurucularından Dr. Mustafa Öz, hemen her gün odama gelir, benimle saatlerce sohbet ederdi, moralimi yukarı kaldırmak için.
Bana en çok anlattığı da Amerika'daki doktor oğlu Mehmet Öz'ün başarıları idi.. Öyle gurur duyardı ki onunla.. Öyle şeyler anlattı ki, ben de gurur duymaya başladım.
Hafta sonu Hürriyet'te okudum. Dr. Oz, İstanbul'a gelmiş. İpek İzci de harika bir söyleşi yapmış onunla. 1.5 gazete sayfası.. Hatta 2 defa okudum.
Üç şeyi nakletmek isterim.
1. Doktor, "Emekli olmak yok. Ölene dek doktorluk yapacağım" demiş. Tıpkı ben..
2. "61 yaşına bastım. Kalan zaman azaldı.. Zaman hızlanmaya başladı. Artık ne yapacağıma iyi karar vermek ve doğru adımlar atmak zorundayım" demiş. Aynen öyle. Yaşlılık el ayak çekmek değil, doğru seçimleri doğru yapmak ve uygulamak demek. Geri dönüşe vakit yok çünkü..
3. "Türkiye'ye gelince ilk kavun aldım. Amerika'da kavunun tadı yok. Üzerine şeker ekerler" demiş. Aynen yaşadım Amerika'da.. Kayınvalide şeker ekerdi.. Ama Doktor, bizde de eski kavunlar yok.. Şeker ekmemize az kaldı.
*
TEBESSÜM
Doktor odasına giren yüzü iyice şiş hastayı kısaca muayene etti ve sordu..
"Bana gelmeden bir başka doktora göründünüz mü?."
"Doktor Karaca'ya gittim" dedi, hasta..
"Doktor Karaca mı?. O şarlatana mı gittiniz?. Şimdi cebinizi on para etmez yığınla ilaç, beyninizi de bir sürü palavra tavsiye ile doldurmuştur" dedi Doktor..
"Bilmem" diye kafa salladı hasta..
"Bana, mutlak size görünmemi tavsiye etti.."
*
SEVDİĞİM LAFLAR
"Sevgi insanları birliğe, bencillik ise yalnızlığa götürür." Schiller