Bir federasyon üyesi, tanıdığı bir "Üç Küçük Kulüp" yöneticisine, "Neden Ali Koç'un peşinden gidiyorsunuz?" demiş.
Kendini giderek padişah sanmaya başlayan Ali Koç da zaten ondan çekinen sütunlarda gürlüyor..
"Bu ne cüret?."
Burak Elmas, Ahmet Nur Çebi ve Ahmet Ağaoğlu'nu tuzağa düşürüp peşine takan adam, federasyon üyesini de haşlıyor..
O zaman ben, o kendini padişah, devleti de Koç Holding sanan adama soruyorum..
"Bu ne cüret!."
Üç Küçük Kulüp yöneticisini dümen suyuna aldın diye, sen asıl kendini ne sanıyorsun..
Hayır.. Hata falan yok. Bilerek "Üç Küçük" yazıyorum. Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzon artık küçük kulüplerdir benim için..
Aziz Yıldırım gibi bir başkana 15 bin oy fark atarak başkan olan ve olduğu günden beri Fenerbahçe'yi hemen her spor dalında perişan, futbolda iyice rezil eden "Güya Başkan" Ali Koç, sezon sonunda kıyametler kopacağını bildiği için gündemi değiştirmeye kalktı.
Türkiye Futbol Federasyonu'nu "Kabul etmezseniz maçlara çıkmayız" diye tehdit eden, yani Türk Ceza ve 6222 sayılı Sporda Şiddet Yasası'na göre suç olan bir ültimatom hazırladı ve "Futbol Birliği" imzasıyla yayınladı.
Ali Koç'tan ödü patlayan medya da, aramadan, sormadan bu ültimatomu manşete çekti. Ali Koç amacına ulaştı. Fenerbahçe ve Başkanı gündemden çıktı.
Nihat Özdemir Federasyonu günlerce "Gık" demezken, anlaşıldı ki, Kulüpler Birliği'nin böyle bir kararı yoktur. Pek çok üyenin imzasını geçin, ültimatomdan haberi bile yoktur.
Palavrası meydana çıkan Ali Koç, bu defa Galatasaray Başkanı Burak Elmas, Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi ve Trabzon Başkanı Ahmet Ağaoğlu'nu avucuna aldı. Emretti. Üç Küçük Kulüp Başkanı oldukları için koşarak geldiler.
Ali Koç ne dediyse "Evet" dediler..
"İstediğimi yapmazsanız ligden çekiliriz" küstah tehdidinde dahi geri adım atmadılar.
Ali Koç, "Ligden çekilirseniz UEFA ceza verir" diyen Federasyon'a kafa tutmaya devam etti, yanındaki "Üç Küçük"lerle..
"Ligden çekilirsek UEFA ceza vermez. Sadece puanımızı siler.."
Elmas, Çebi ve Ağaoğlu ortak zekâsı buradaki oyunu dahi sezemedi..
Yaptığı 53 transfer, değiştirdiği 7 hocaya rağmen hâlâ perişan durumdaki Fener'in puanının silinmesi Ali Koç'un istediği şey.. O zaman kendini hedeften alır ve Federasyon'u hedef yapar, bir. O tek taşla "Üç Küçük Kuş" daha vurur, iki..
Rakipleri, bu Üç Küçük de silinen puanlarla şampiyonluğa oynayamazlar ve Ali Koç'u sefalette ve rezalette tek başına bırakmaz, yanına inerler ve Koç Padişah'ın paçasını Fener Kongresi'nden kurtarmasına yardımcı olurlar..
Bu müthiş tuzağı göremeyecek kadar gözleri kapalı Elmas, Çebi ve Ağaoğlu, şimdi bu Ali Cambaz değil, Ali Koç oyunundan paçayı nasıl sıyıracaklar, önce kulüplerini, sonra kendilerini nasıl kurtaracaklar, bilmiyorum.
Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzon nasıl tekrar "Büyük Kulüp" olacaklar, Elmas, Çebi ve Ağaoğlu kişi olarak saygınlıklarını nasıl tekrar kazanacaklar, onu da bilmiyorum.
Aklıma gelen tek şey, "Ali Koç'un kulüpler, hatta Fenerbahçe için de değil, sadece kendi paçasını kurtarmak için kurduğu tuzağa balıklama atlayan bizler, bu ülkenin en saygın üç kulübünün başında kalmayı hak etmiyoruz" diyerek istifa etmeleri..
Ama bu ihtimali akıllarına bile getirmezler.
Tuzakta nasıl çırpınmaya devam ettiklerini ve ettikçe nasıl daha da battıklarını üzüntü ile izleyeceğim..
Evet, üzüntü ile.. Çünkü üçü de sevdiğim dostlar!.
***
SÖYLEM VAR... EYLEM YOK!..
Nihat Özdemir Federasyonu yukarılardan beklediği işareti almış olmalı ki, Ali Koç başta, onun güdümünde konuşan ve imza atan sözüm ona öteki büyüklere hak ettikleri yanıtı, tokat gibi verdi.
Ültimatomun tüm maddelerine yanıtlar, gerçek ve yasal açıklamaları ile birlikte hazırlandı ve kamuoyuna sunuldu.
Dün hemen tüm gazetelerde okuduk..
Federasyonun yanıtı, Kulüpler Birliği'nden, giderek "Ali Koç ve Üç Küçük Figüranı"na dönen gurubun lafları ile manşetleri paylaştı.
Benim ödlek medyam, artık alenen Ali Koççu olamamış, bir şeyler sezdiğinden, "tarafsızlığı" tercih etmişti.
Ne kokar ne bulaşır olmak, spor medyamın yıllardır sığınağı, biliriz.
Benim lafım bu alkışlık açıklamayı geç de olsa yapan Federasyon'a..
Söyleminiz güzel, peki ama hani nerde eylem?.
"Maça çıkmadık, diye UEFA bize ceza veremez. En fazla puan siler" diye ilk tehditlerinde ısrar eden Ali Koç ve "Üç Küçük Figüranı"nın yaptıkları hem devleti tehdit etmekten Türk Ceza Kanunu'na, hem taraftarı tahrik etmek ve büyük olayların yolunu açmaktan 6222 sayılı Sporda Şiddet Yasası'na aykırı değil mi?.
Federasyon'u tehdit etmek, Profesyonel Ceza Talimatnamesi'ne göre de suç değil mi?.
O zaman Nihat Başkan doğrudan size soruyor ve kamuoyu adına cevap bekliyorum.
"Ali Koç ve arkasındakileri neden PFDK'ya tedbirli sevk etmediniz ve neden cumhuriyet savcılarına (TCK ihlali) ve Sporda Şiddet Özel Savcısı'na (6222 ihlali) resmen başvurmadınız?."
Ve de İstanbul 6222 Özel Savcısı'na soruyorum.
Devleti "Aldığın kararları değiştir, değiştirmez ve bizim dediklerimizi yapmazsan maçlara çıkmayız" demek, taraftarı tahrik ve doğrudan 6222 ihlali değil midir?. Neden resen dava açmadınız?.
Yarın bu Dört Küçüklerin puanları düşürülür ve taraftar Riva'yı, Federasyon'u basar ve kan dökülürse, geç kalmış olmaz mıyız, Sayın Savcım?.
İstanbul ve Trakya İstinaf Mahkemesi Savcısı Asım Ekren'in 6222 konusunda yazdığı kitapları ve makaleleri okudunuz mu acaba?. Ben okudum da..
"Türkiye'de hukuk, vatandaş Ali'ye ayrı, Ali Koç'a ayrı mı işliyor?" demek istemiyorum..
***
BU BURAK ÖZÇİVİT 2005!..
Aynen öyle.. Resimde gördüğünüz üşenmedim saydım bugüne dek çeşitli kurumlardan 17 ödül almış, sinema, dizi ve reklam oyuncusu ünlümüz, 2005 yılında, Best Model Yarışması elemelerinde jüri önünde.. Dikkatli bakarsanız, arkada öbür adayların ayni kılıkta oturduklarını görürsünüz. Fotomontaj falan değil. Google'a Burak Özçivit yazıp, görselleri tıklarsanız, ayni resmi daha net bulursunuz..
Yani, hani bir kaşık suda fırtına koparıp bu ülkeye kadınerkek bir yığın sanatçı kazandıran bir organizasyona, sırf sosyal medya yardakçılığı için çamur atma yarışına girenlerin niyetlerini de anlarsınız.
Bu yarışma başından beri, yani 25 yıldır hep böyle yapıldı.. Ki, ben de birkaçında jüri üyesi oldum.
2021'in öncekilerden farkı ne?. Fark sakın sizde olmasın, dostlar?.
***
PARK OTEL'DEN SÜRPRİZ!..
Dünyaca ünlü bir polisiye yazar Agatha Christie ile onun kadar ünlü polisiye gerilim film yönetmeni Alfred Hitchcock'un ortak yanları var.
İkisi de İstanbul'a geldi ve ikisi de Park Otel'de kaldı..
İstanbul'da Atatürk'ümün çok sevdiği ve kaldığı için çok sevdiğim, kültür ve sanata hizmetlerine bayıldığım Park Otel, önceki gün Günaydın ekimizde okudum, menüsüne Alfred ve Agatha ustaların Park Otel'de kalırken ısmarladıkları kahvaltının aynisini koymuş.. 135 lira..
İşte Hitchcock kahvaltısı.. Sahanda yumurta, ızgara füme kaburga, fırın patates, domates, portakal suyu, çay ve kahve..
Bu da Christie kahvaltısı.. Sahanda yumurta, dana sosis, tereyağı, kaymak, müsli ve kruvasan..
İlk uygun günde dostlarla gideceğim..
***
TOSCA MI?..
Dün sabah köşemi okurken (Bu yazı aslında dün çıkacaktı. Reklamlar bugüne bıraktı. Yani çarşamba sabahından söz ediyorum) kendim utandım.
Hayatta en sevdiğim opera aryası Nessun Dorma'nın Tosca'da olduğunu yazmışım iyi mi?.
Yaş 82 bunaklığı da değil.. Bu başka bir şey.. Ama öyle akılalmaz, öyle basit yanlışlar yapıyorum ki, çoğu sevgili editörüm Fikret tarafından düzeltiliyor da siz görmüyorsunuz..
Puccini'nin Tosca'sı ve Turandot'u en sevdiğim iki operadır. Nessun Dorma, Turandot'ta.. Tosca'da, en sevdiklerim listesinde başka bir arya var.. Lucevan le Stelle.. Rivayet ederler ki, Bulgaristan'da askeri ataşe iken, Sofya Operası'nda Tosca'yı izlemiş ve bu aryaya da bayılmış.
"Ata'nın Ankara Devlet Opera ve Balesi'nin temellerini atmasına bu sevgi ve sempati mi yol açtı acaba" diye çok düşünmüşümdür.
***
TEBESSÜM
Sinemalar nihayet açıldı. Koştum hemen.. Ama orda sosisli sandviçi bile ateş pahasına sattıklarını bildiğim için kendi yemeğimi yanımda götürdüm diye beni salondan attılar..
Ne var yani, aylardır mangal yapmaya hasret kaldıysam?.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"İtalya 30 yıl Borgiaların boyunduruğunda kaldı. Savaş, terör, cinayet ve seller gibi akan kanlar İtalya'da Michelangelo, Leonardo da Vinci ve de Rönesans'ı yarattı. İsviçre 5 yüzyıl demokrasi ile yaşadı. Halkı arasında kardeşçe bir sevgi, ülkede hep barış vardı. Peki ne üretti İsviçre?.
Guguklu Saat!.."
Orson Welles