Aslında Kulüpler Birliği de değil.. Çünkü toplantıda böyle alınmış bir karar yok. Pek çok başkan, "Biz böyle bir şeyin altına imza atmadık" dedi..
Buna rağmen 10 gündür Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir'den tık yok.. Pek çok şey gibi onu da yaladı yuttu..
Sözünü ettiğim şey bir, tek bir kulüp başkanının, gazetelerden okuduğum anladığım kadarı ile Ali Koç'un işi bir tehdit!. (Bizde gazetecilik de öldü.. Bir tek gazete işin aslını öğrenmeye teşebbüs, öğrenen varsa, o da yazmaya cesaret edemedi. Ali Koç hem Fenerbahçe, tiraj demek, hem de Koç Holding, reklam demek, sıkar mı?)
Kulüpler Birliği imzası altında Türkiye Futbol Federasyonu'na gönderilen yazıda, Nihat Özdemir'den TFF'nin bugüne dek Türk futbolu adına aldığı en doğru, en geçerli kararını, yabancı futbolcu sayısını sahada 8, toplamda 14 olarak sınırlayan kararını kaldırması istendi ve yazıya bir de korkunç tehdit eklendi.
"Bu dediğimizi yapmazsanız sahaya çıkmayız!."
Böyle bir tehdide karşı Federasyon Başkanı nasıl ses çıkarmaz?. Nasıl eylem yapmaz?.
Türkiye Futbol Federasyonu "devlet" demek..
Adamlar alenen, resmen, bir de kendilerine "Kulüpler Birliği" kisvesi vererek devleti tehdit ediyorlar ve devlet harekete geçmiyor..
Olacak şey mi?.
Oluyorsa, "Devlet yok, anarşi var" demektir. "Güçlü olan istediğini yaptırır!." Bu mudur Türkiye, Spor Bakanı'mız?.
Siz uzayda bir yerde mi yaşıyorsunuz?. Yoksa siz de mi "Ali Koç'a bulaşmayalım" diyenlerdensiniz?.
Türkiye'yi ucuz, on para etmez Afrikalı ve Güney Amerikalıların at oynattığı pazar haline getiren, menecerleri zengin eden, kulüpleri pahalı altyapı kurma ve yönetmeden vazgeçirip bu ucuz dış pazarın müşterisi yapan "yabancı transferini tamamen serbest bırakan" sistemin rezilliğini Euro 2020 elemelerinde gördük. Türk Milli Takımı'nda Türkiye'de oynayan 3, sadece üç futbolcu çıkabildi.
Takımlarında süre alan Türk oyuncu yoktu ki, nerden çıksın?.
Türk gencinin ve Türk futbolunun idam kararı olan, Türk insanının paralarını bu ülke gencini yetiştirmeye değil, dolara çevirip yurt dışına aktarmaya yarayan her yönü ile zararlı, her yönü ile zehir bir kararı sınırlamaya karşı Ali Koç tertibi ve tehdidine bakın..
"Bu karar kalksın, yoksa sahaya çıkmayız ha!." Tekrar tekrar yazıyorum, o kadar öfkeliyim ki?.
Bu ülke sahipsiz.. "Bu ülkede gücü olan, istediği dalda anarşi yaratabilir ve dediklerini tehditle kabul ettirir" dedirtiyoruz millete bugünlerde..
Hangi günlerde?.
Bugün 13 Temmuz Salı.
Perşembe 15 Temmuz!. Devlete kafa tutanları halkın perişan ettiği gün!. Çünkü "Lider"leri vardı!.
Anlatabildim mi?.
Nihat Özdemir, gücü varsa iki şey yapmalıydı.
1. Bu tertibi hazırlayan, Federasyon'u itham eden yazıyı hazırlayanları derhal Profesyonel Disiplin Kurulu'na, yetmez, devleti tehdit ve yarın sahalara yansıyabilecek olayları teşvik etmekten 6222 savcılığına şikâyet etmeliydi..
2. Bunu yapmaya gücü yetmiyorsa istifa etmeliydi.
Öyle anlaşılıyor ki, istifaya bile gücü yetmiyor..
Bekliyor ki, bir yerlerden emir gelsin!.
Bu Federasyon'la 2021-22 sezonu Süper Lig'i başlayacak, bu Federasyon'la Dünya Kupası 2022 elemelerini oynayacağız öyle mi?.
Yazık olmuş sana Türk futbolu, yazık olmuş.. Medyası başta, ağlayanın yok!.
***
BU MUSTAFA DENİZLİ Mİ?..
"Türkiye'de futbol başarıya endekslenmiş. Başarılıysan seni yere göğe sığdırmıyorlar, başarısızsan hedef oluyorsun. Ben bunu doğru bulmuyorum. Bir yıl şampiyon olmuş takımlar, diğer yıl çok başarısız olabiliyor. Takımda neler yaşandı, içini bilemeyiz. Futbolcular gibi teknik adamların da formsuz olduğu dönemler olabilir. Şenol da böyle bir döneme denk gelmiş olabilir. Milli takımların turnuva öncesi gereksiz takımlarla maç yapmasını da hiçbir zaman doğru bulmadım. Takımın eksiklikleri vardı ama şunu da görmek lazım, futbolcuların çoğu şampiyonluk yaşamış takımlardan geldi. Başarıya doymuş futbolcuların da motivasyonu daha düşük olabiliyor. Bence milli takımın performansını bu da etkiledi. Bir de, ülke olarak beklentilerin çok yüksek olması milli takım üzerinde baskı yaratmış olabilir. Dolayısıyla bu turnuvada milli takımımız beklentilerimizi karşılayamadı."
Bunlar Mustafa Denizli'nin sözleri..
Ama düşündükleri değil.. Dünkü Günaydın ekimiz, Hoca'ya kapaktan ve içerden nerdeyse 1.5 sayfa ayırmış, Tuba Kalçık kardeşimle yaptığı röportaj için.
Tuba, "Şenol Güneş, eleştirilerin odağı oldu. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz" deyince Mustafa Hocam adım gibi biliyorum, zerre inanmadığı lafları kıvırmış..
Son zamanlarda bir haller oldu bu ülke futboluna "cesaret"i getiren 40 yıllık dostuma..
Kıvırıyor.. Televizyonlara maç yorumlamaya çağırıyorlar. Yusyuvarlak laflar. Kimse incinmesin, kimse darılmasın..
Bir gün yüzüne söyledim..
"Hocam inanmadığın şeyler söylüyor, kıvırıyorsun. Bir daha televizyonda maç yorumuna çıkma.. Adına gölge düşüyor" diye..
Hayır.. Hocamı tanıyamıyorum.
Yahu "Canım, hayatım" dediği Altay için bile kıvırıyor. Efendim, kulübe bir transfer listesi vermişmiş de, onlar yapılırsa imza atacakmış da..
Hocam sen Büyük Altay'ı yıllar önce düşüren, bu sene de çıkaran adamsın..
Ne demek "Ben yaptım programları, arkadaşlarım çalıştırıyor?."
O çalışan futbolcular yarın sana güvenir, inanır, senin için oynarlar mı?.
Onları yeterli bulmadığını, eksikliklerini durmadan ilan et, sonra git başlarına geç!.
Hadi canım sen de?.
Mustafa Hocam, seni tanıyamıyorum!.
***
İYİ OLDU KÜSTAH İNGİLİZLERE...
Birinci Dünya Savaşı'nda İstanbul'u işgal eden, sonra da Sevres ile Boğazlar ve Marmara Bölgesi'ni sömürgesi haline çevirmek isteyen İngiliz kafası değişmemiş.
Şampiyonlar Ligi finali Türkiye'de oynanacaktı. Pandemiyi bahane ettiler ve "Biz Kovid'in fink attığı ülkeye gitmeyiz" dediler. Parmaklarında oynattıkları UEFA Başkanı Ceferin "Okey" dedi. Maçlar bizden alındı, "Gitmeyiz" diyen İngilizlere verildi. Ben, "İyi oldu. Bu sarhoş holiganlar, gittikleri her Avrupa kentini perişan ederler. İstanbul'a yazık olurdu" diye yazdım.
İngilizler kendi maçlarında Wembley'e konuk takım seyircilerinin gelmesini de yasakladılar.
Mesela, "Burada yaşayan İtalyanlar gelebilir, ama Kovid'li Avrupa'dan gelenleri almayız" dediler..
Wembley'deki her maçını İngiltere 60 bin, konukları 6 bin seyirci ile oynadı.
UEFA buna da ses çıkaramadı.
Tek taraflı seyirci, bu seyirci baskısı altındaki hakemlerle finale geldi İngiltere..
Maç gecesi bizde 5 kişiydik ekran başında.. Bir mini anket yaptım.. Beşimiz de İtalya'yı tutuyorduk..
"Nedense" demedim.. Küstah ve bencil İngilizlerin Euro 2020'yi kendileri için pazarladıklarını herkes hissediyor olmalıydı.
Aslında "Tutulan taraf İtalya" değildi.
"Tutulmayan taraf İngiltere" idi.
Karşısında kim olursa olsun..
Saka, İtalya'yı şampiyon yapan penaltıyı kaçırınca mutlu olduk mu?.
Diyemem.. Ama hepimiz "İyi oldu İngilizlere" dedik.. Başta ben..
İçim sadece Southgate için "Cız" etti.. O bir mucize yaratmıştı. Tüm dünya teknik direktörlerine ders verecek bir sistemle mucize yaratmış, kupayı hak etmişti çünkü..
Ondan da söz edeceğim size, uygun bir zamanda..
***
TÜRK SİNEMA ARŞİVİ...
Prof. Sami Şekeroğlu, Mimar Sinan Üniversitesi'nde bir "Türk Sinema Arşivi" kurmuştu. Emekli olmasından sonra kimse ilgilenmemiş.. O yerine konmaz hazine perişan. Gazetelerde kıyamet kopuyor.. Cumartesi ben de yazdım.. "Kültür Bakanımız nerdesiniz?" diye.
Ayni gün saat 11 gibi, Bakan'ın Başdanışmanlarından Tayfun Topal dostum aradı.
"Hıncal Ağbi" dedi, "Sinema Arşivi, özerk Mimar Sinan Üniversitesi'ne aittir. Ama biz, Türkiye hazinesi bu arşivi ilk günden beri izliyoruz. Üniversite ile temasa geçtik.
İşin peşindeyiz merak etme" dedi.
"Bu yaptığınız çok doğru, alkışa layık, ama yanlışınız 'usul' yönünde.. Neden o arşivin perişan halini fotoğraflarla anlatan haberler çıktığı gün yapmadınız bu açıklamayı da, bir hafta sonra, Sabah'ta benim yazmamı beklediniz Tayfun" dedim..
Olay bu..
İktidar olsun, muhalefet olsun, cevaplar ve açıklamalar genelde olaya göre değil, yazana göre cevaplanıyor ya da cevaplanmıyor, bu ülkede..
***
MERT VİDİNLİ'YE GIPTA...
Günaydın ekimizde "Dedikodu" köşemizi yazan ve hazırlayan Mert Vidinli kardeşime nasıl gıpta ettim, Pazar günü gene.. En kolay iş onun.. Otur oturduğun yerde, sayfa doldur.. Ne kadar isterlerse..
Hiçbir isim yazmadan, ipucunu bırakın ima bile etmeden, otur yaz. İstersen salla, doldur sayfayı.
İstanbul'da Etiler ile Ulus'ta, Bodrum'da bazı lüks sitelerde, aile ile birlikte yaşayan çocuk bakıcılarının havuza girmelerine izin vermiyorlarmış. Yahu çocuk orda. Bakıcı asıl havuz başında çocuğa sahiplenecek, icabında onu havuza sokacak kişi.. Böyle yönetmelik, böyle pis ayrımcılık olur mu?.
Mert haklı siteminde.. Ama hangi site bunlar, örnek var mı?. Mesela Etiler Alkent böyle mi, benim sitem?.
İsim vermeyi göze alamazsan, ben sallamadığını nerden bileceğim?.
Sosyete dedikoduların da böyle..
"Ünlü işadamının bilmem nesi" diye başlıyor ve 10 kişiyi, 10 kişiye yamıyorsun. Bu ülkede milyonlarca ünlü işadamı var.. Kimi anlatıyorsun?. İsim vermeden yazınca, kaç kişiye şüphe ile bakılmasına sebep oluyor, kaç okura "Bu hep sallıyor zaten" dedirtiyorsun..
Aç, eski günlerde Güngör Denizaşan'lar, Hakkı Devrim'ler, hatta Abdi İpekçi'ler, ne dedikoduları nasıl yazar ve okuru nasıl tiryaki ederlerdi bir bak..
Pazar günü tek isim vermeden 4 yazı yazmışsın.. Bir saatte tam 10 tane böyle yazı yazarım Mert!. Kimse de seninkilerden ayırt edemez!.
O zaman?..
***
TEBESSÜM
Anne- Bugün okulda ne yaptınız Temel?.
Temel- İnanılmaz bir şey anne.. Kimya laboratuvarında gübreden patlayıcı üretme deneyleri yaptık.
Anne- Bugünlerde hocalar neler öğretiyorlar?. Kimbilir yarın ne yapacaksınız bakalım, okulda?.
Temel- Okulda mı?. Hangi okulda?.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Kötü insanlar kendilerine tahammül edildikçe daha da çok azarlar. Leo Tolstoy