Futbol Federasyonu, nihayet Türk futbolu adına iki çok önemli ve çok doğru karar aldı, ama görünüşe göre en azından birini geri çekecek..
Neden?.
1. Kulüpler, özellikle de büyük kulüpler öyle istiyor.
2. Büyük kulüplerin oyuncağı medya da ya çanak tutuyor ya da zerre itiraz etmiyor..
"Küme düşmenin bu yıl da kaldırılması" istemine rayları Hürriyet Gazetesi döşemişti. Teklifleri de 24 takıma çıkacak Süper Lig'in 12'şerli iki gurup halinde oynanmasıydı. Sonunda iki gurup liderleri play-off'la şampiyonu belirleyecekti.
Fener ve Galatasaray ayni gurupta olup birbirlerini yemeyeceklerdi tabii. Ayrı guruplarda olurlarsa, bu defa, dünyanın en büyük derbileri arasına giren bu ezeli rekabet maçının hiç oynanmayacağı sezon yaşama ihtimali doğacaktı, ligimizde.
Ligde hiç Ankara takımı kalmayışı ikinci baskı sebebiydi, ama ben Özdemir ve arkadaşlarının ligi 24'e çıkarma değil, kademeli şekilde 18'e indirme kararlarını geri almayacaklarını düşünüyorum.
Amma velakin "Yabancı sayısı kadroda 14, sahada 8 olacak" kararı fena halde tehlikede.. Nihat Özdemir, "Aynen kalsın" haberleri çıkar çıkmaz "Olmaz öyle şey. Alınan karar uygulanacaktır" diyerek, otoriter bir Federasyon Başkanı gösterisi yapmadı.
Mırın kırın.. Kulüpler sezdiler. Hemen güya toplandılar. "Yabancı kararı geri alınsın" dediler. İmzalayıp Özdemir'e götürdüler. (Aslında Özdemir onların ayağına geldi. Kulüplerin toplantısına katıldı.) Özdemir, "Kulüpler pandemi nedeniyle kararın bir yıl ertelenmesini istiyor. Yönetim Kurulu'nda değerlendireceğiz" diyerek, bence "kıvırma yolu"nu açtı.
Özdemir Federasyonu bu kararından dönerse, ki dönecek gibi görünüyor, başından beri en utanç verici eylemini yapmış olacaktır.
Özdemir "Döndük" kararı ile birlikte "istifa"sını da açıklamalıdır. Çünkü böylesi inanılmaz, böylesi onun bunun keyfine, dürtmesine, hatta emrine göre karar alan ve değiştiren bir federasyonun Türk futbolunu yönetmesi, hem ülke, hem futbol adına utanç olacaktır.
Bak Nihat Başkan..
Kulüpler yabancı sayısının serbest bırakılmasını isterken "Avrupa'da başarı için" dediler.. Yıllardır tur atlayamadılar ve ülke puanımızı sınıra düşürdüler.
Afrika ve Güney Amerika'nın çöplüklerinden toplanan ucuz adamlar kulüplerdeki Türk çocuklarının yerini alınca, Milli Takım "Yerli, kendi kulüplerinde oynayan Türk futbolcu" bulamaz oldu. 2020 Avrupa elemelerinde gördük. Dış çöplüklerden yüzlerce yabancı kolayca gelince, hiçbir kulüp altyapıya, adam yetiştirmeye para harcamadı. Ülkenin dolarları içe değil, tekrar ediyorum, Afrika ve Güney Amerika'nın çöplüklerine harcandı.
Efendim o çöplükler Türkiye'ye boşalmazsa, yerli futbolcu fiyatı artarmış..
Yok yahu?. Serbest yabancıların fiyatları ile yerlileri mukayese edin bakalım?.
İki.. Fiyatı artan yerli futbolcu özellikle Anadolu kulüplerinin ayakta kalması için en büyük dayanak.. Anadolu yetiştirsin, Fener, Galatasaray, Beşiktaş ucuza konsun.. Niye.. Elin çöpü bedava.. Bu mudur futbolu, Türk futbolunu yönetmek?.
Bir soru..
Galatasaray Lisesi'nde "yabancıları yenmek için" kurulan Galatasaray'da, lise mezunu bir futbolcu en son ne zaman oynadı?.
Galatasaray, bu yabancı serbestisi içinde yabancılara karşı en son ne zaman başarılı oldu?.
Nihat Özdemir Başkan..
Bu kararından dönersen eğer, Türk futbolunu yöneten değil, tam tersine "yönetilen kukla" olduğunu kanıtlarsın.
"Diren" deyişim sadece Türk futbolu değil, "Özdemir soyadı"na duyduğum saygıdandır, ayni zamanda..
***
IŞIK ÜNİVERSİTESİ 25 YAŞINDA... İMİŞ!..
"Feyziye Mektepleri Vakfı Işık Üniversitesi 25 yaşında" başlıklı haber, Hürriyet'te yarım sayfaydı, resimleriyle birlikte. Sonra tepesindeki "minik yazı" dikkatimi çekti..
"Bu bir ilandır."
Yahu ben bu okulu, 2000 yılında, Teşvikiye'ye taşındığımızdan beri tanıyorum. Bugün Sofa Oteli ve Frankie olan bina, Sabah'tı. Tam karşımızda da, Işık Lisesi ve onun tiyatro salonu.. İlk Hadi Çaman çağırdı beni o salona..
"Küheylan"ı oynuyordu Çaman Tiyatrosu ve harika oynuyordu, Ankara'da M.Ali Erbil'in muhteşem oynadığı genci canlandıran Tolga Çevik de tıpkı Mali gibi şöhret basamaklarını o oyunla atladı ve kendini zirvede buldu.
Ben hem Tolga'yı, hem salonu keşfettim. Işık Vakfı, sezon sonlarında harika müzikaller oynuyordu orada.. Sene içinde de tonla faaliyet. Gidip gelirken Asuman Şeker dostla tanıştım.. Işık Vakfı'nın Halkla İlişkiler Danışmanı'ydı. Benim merakımı görünce, tüm etkinlikler için bana gelmeye başladı.
Işık Lisesi ve Üniversitesi şehre sığmayıp Şile'deki kampüse taşınınca, Asuman Hoca (Ben ona Hocam derdim) beni o kampüse de götürmeye başladı. Şile'ye okulun temsillerini izlemeye.. Çocuklarla sohbet toplantıları yapmaya.. Kaç yazı yazdım Işık Lisesi ve Üniversitesi için.. Kaç dostun çocuğuna "Feyziye Vakfı Okulları"nı tavsiye ettim bilemezsiniz..
Benim "gönüllü" koştuğum Şile Kampüsü ve Işık Üniversitesi, 25'inci yılında Hürriyet'e "paralı ilan" olarak girebilmiş.. Hani o belli bir komisyon karşılığı yazarlara yazdırılan "proje" yazıları bile değil. Sütun santim ilan..
Asuman Hocam'ın yerini alacak birini bulamadı mı Vakıf.. Halkla ilişkiler bitti, parayla sütun satın almak mı düştü, 135 yıllık Feyziye Vakfı Okullarına..
Oysa bakın 10 sene evvel, 125'inci yılı nasıl kutlamışlar, ben gitmiş neler yazmışım, 12 Mayıs 2011 Perşembe günü.. Yandaki yazı..
***
ATATÜRK'ÜN OKULUNDA HARİKA GECE!..
(Bu yazıyı 12 Mayıs 2011'de bu sütunda yazmıştım.)
Siz bu satırları okurken, 20 genç pedal basıyor.. Selanik'te oturdular seleye.. Cumartesi günü Şile'de, Işık Üniversitesi kampüsünde bir meşale yakacaklar.. 125'inci yıl meşalesi..
Selanik, Atatürk'ün doğduğu kent.. Işık Üniversitesi'nin temeli, 125 yıl önce bu kentte Feyz-i Sıbyan Mektebi olarak atıldı. Küçük Mustafa Kemal bu okulda okudu.. Okul daha sonra İstanbul'a taşındı. Cumhuriyetin ilanıyla en büyük atılımını yaptı. Arapça ve Farsça dersler arasından çıkarılıp yerlerine, felsefe, sosyoloji ve mantık kondu. Yeni cumhuriyetin ilk karma eğitimine öncülük etti. Sonrası tarih.. 1934'te, Atatürk, okulun adını Türkçeleştirdi.. Işık Lisesi.. Ve nihayet Işık Üniversitesi..
20 Işık Üniversiteli, Işık Okullarının simgesi meşaleyi, Selanik'ten, Atatürk'ün yolundan getiriyorlar.. Kalplerinde Atatürk'ün ışığı..
Benim, Feyziye Mektepleriyle tanışmam, 10 yıl öncesine dayanıyor.. Sabah, Nişantaşı'na taşınmıştı. Lisenin hemen oraya.. Orada bir sanat galerisi vardı.. Bir de tiyatro salonu.. Bir gece tiyatroya davet ettiler.. Işık Üniversitesi öğrencilerinin kurduğu Müzikal Topluluğu'nun bir şovu varmış.. Gittim, bayıldım.. Sonra öğrendim ki, bunlar, konservatuvar öğrencileri falan değil, üniversitede mimarlık, mühendislik falan okuyan gençler.. Bu işi hobi olarak sevmişler.. Ama yaptıkları, hobinin çok ötesinde.. Müthişlerdi.. Oturdum, o heyecanla yazdım.. Gurubun gönüllü basın temsilcisi Asuman Şeker, olup biten her şeyden beni haberdar etmeye başlayınca, çalışmaları kaçırmaz oldum..
Sonra kampüs Şile'ye taşındı, biz Balmumcu'ya.. Kapı komşu olmaktan çıktık.. Buluşmalar azaldı.. Geçen hafta Asuman Hanım elinde davetiyeler Yasemin'e uğramış..
"Tiyatro ve Müzikal Topluluğu'nun 10. Kuruluş Yıldönümü.."
Onuncu yıla, Mamma Mia müzikalini hazırlamışlar.. Türkçe, iyi mi?..
"Yani çocuklar bu kadarı da fazla" dedim içimden.. Dünyanın en ünlü müzikallerinden birini, milletin ezbere bildiği şarkı sözlerini Türkçe'ye çevirerek sahnelemek.. Yahu daha film, herkesin aklında.. Hem de başta Meryl Streep, o muhteşem kadrosuyla..
Ama iş, yürekte..
Kolları sıvamışlar.. Türkçeleştirmeyi, şarkılar dahil yapmacasına..
Gurubun on yıldır yanında ve başında yönetmen Uğur Babürhan ve müzik direktörü (O da aslında kimya mühendisi) Serpil Günseli'yle birlikte..
Perde açıldığı andan itibaren, bir amatör hobi gurubu değil, bir profesyonel çalışma ile karşı karşıya olduğumu hissettim. Dekorundan ışığına.. Sonra şarkılar, danslar, oyun..
Mamma Mia'yı "Vay Anam Vay" diye çevirmiş gençler.. Ben baktıkça içimden "Vay anam vay" diyorum..
Meryl Streep'in oynadığı annede bir Melis Erdal var, dünyanın her sahnesinde müzikale çıkar.. Oyunculuk, ses, dans.. Her şey var Melis'te..
Kızı Sophie'de Gizem Han, nasıl şirin.. Annenin arkadaşında Güneş Merve Akyol, müzikalci doğmuş sanki.. Gizem Kalmanoğlu müthiş fiziğiyle sahneyi dolduruyor.. Erkekler, damat adayı Ogan Etferat, muhtemel babalar, Onur Alp Sancaktar, Anıl Öztürk, Tuna Dinç, şarkıları ve danslarıyla birinci sınıf oyunculuk sergiliyorlar.
Herkes ama herkes nasıl yakışıyor sahneye..
İçimde bir mutluluk var.. Dünyanın en güzel müzikallerinden birini, ne eğitimleri, ne işleri tiyatro olmayan amatör gençler harika sahneliyorlar..
İşte Atam'ın okulu bu!.
***
50 MADDEDE DOĞU FELSEFESİ!..
Eski dost sevgili Ünal Ersözlü'nün, "50 Maddede DOĞU FELSEFESİ" adlı yeni kitabının sayfaları arasındayım. Sağolsun imzalayıp göndermiş.
Ünal, aktif gazetecilikten uzaklaştıktan sonra, şiir serüvenini sürdürürken, birbirinden farklı araştırma kitaplarıyla da öne çıktı. Daha önce değinmiştim.
Karakarga Yayınları'ndan yayımlanan yeni kitabında, felsefenin bir düşünce sistemi olarak "Doğu'dan Yükselişi"ne ışık tutmuş. Sezen Aksu yıllar önce "Işık Doğu'dan Yükselir" adlı harika ve pek çok şarkısı hâlâ ezberlerde albümü ile bu lafı adeta slogan yapmıştı.
Ünal, Doğu felsefesinin satır başlarını önemli alıntılarla, derin bir araştırma merceğinden geçirerek okuyucuya sunmuş.
Dünyada ruhsal alanlara ilgi son yıllarda daha da yoğunlaştı. Ama bu ilgiyi sürdürenlerin çoğu, aslında işin kaynağına yabancı.
İşte bu kitabında Ünal, okura önemli bir pencere açmış.. Doğu felsefesini 50 maddede anlaşılır bir dille özetlemek, zor bir iş. İşte bunu başarmış.
Kitapta, Doğu felsefesinin esas köklerine uzanıyorsunuz.
Hint felsefesinden Buda'ya, Konfüçyüs'ten Tao'ya, antik Mısır'dan Zerdüştler'e tasavvuf ve Doğu felsefesi arasındaki temel benzerliklere, Sufi ile 'Keşiş'in kesişen yollarına, ezeli hikmetten kadim felsefeye, artık yitmek üzere olan Sabiiliğin etkileyici düşünce dünyasına kadar çok sayıda farklı yol ile karşılaşıyorsunuz.
Çok ilgimi çeken kitabın girişinde, şöyle yazmış Ünal..
"Doğu Felsefesi, ucu bucağı olmayan, sonsuz bir okyanusa benziyor. Bu kitabın yazarı dahil, hepimizin bilinmezlik duygusuyla, bu gizemli okyanusta yüzebilmesi; kararlı çabayı, düşünmeyi, bilgilenmeyi, sezmeyi, hissetmeyi, bazı temel kavramlarla ise daha yakından tanışmayı gerektiriyor. Bu kitap, böyle yaklaşıldığında, öğrenme yolunda hep öğrenci olan bir felsefe-sever yazarın, Doğu felsefesine mütevazı yaklaşımını içerebilir ancak."
Ünal'ın bu mütevazılığını takdir ediyorum; ama çok ciddi bir kaynak taraması gerçekleştirdiğini de vurgulayayım.
Sonuçta ortaya yalın bir dille kaleme alınmış, Doğu felsefesini anlayan, değerlerini gündelik hayata taşımayı başaran, kolay, keyifli okunur bir kitap çıkmış.
2011 yılında Yunus Nadi Şiir Ödülü'ne de layık görülen Ünal Ersözlü'nün diğer kitaplarını da size hatırlatayım isterseniz: "Okyanusların Not Defterinden", "Gidiyorum, Adım Unutuluş Olsun Diye", "Zaman, Ayna ve Bıçak", "Aşk-ı Hakiki", "Gençliğin Dün Gecesi", "Kapıyı Çalıyorum", "Sarmaşk", "Dört Gün Buda, Üç Gün Zorba", "Tanrının Yaşam Kılavuzu", "Yeryüzü Misafiri"..
Yazmaya devam et sevgili Ünal kardeşim.
Yeni kitaplarını bekliyoruz.
***
TEBESSÜM
Kilo aldığınızdan şüphe ediyorsanız arkadaşlarınızın arasındayken "Kilo aldım" deyin. Kimse itiraz etmezse, almışsınız demektir.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Hafif acılar konuşabilir, ama derin acılar dilsizdir.
Seneca