Telefonun üzerinde çok sevdiğim bir arkadaşımın adını görünce mutlu oldum. Kendisi onlarca yılın "Halkla İlişkiler" uzmanı.. Sohbeti de hoştur.. Açar açmaz karşıdan canhıraş bir çığlık..
"Hıncal!.. Kovid misin?. Yazını okudum da.."
Sesinde öyle bir telaş, öyle bir dehşet ifadesi var ki?.
"Sen de mi" dedim.. "Sen de mi?."
Yahu yazımda durumumu uzun, açık ve ayrıntılı yazmışım.. Çok iyi olduğumu, yaptırdığım iki aşının mükemmel etki ettiğini, virüsü taşımama rağmen hiçbir belirti yaşamadığımı anlatmışım..
Sevgili arkadaşım sanki yarına çıkmayacağım dehşetiyle konuşuyor. Yahu öyle olsam bile, bırak son günümü rahat geçireyim yahu!.
"Yahu, PR'cısın.. Biraz neşe, moral verecek şeyler konuşsak olmaz mı?. Kovid olduğumu bile bile o dehşet içinde 'Kovid misin' diye çığlık atmak ne oluyor" demem kabahat oldu iyi mi?.
"Yarınki yazımı okursan halimi anlarsın" diye mesaj attım.. Dün okudunuz Mustafa Denizli'ye, en eski, en yakın dostuma nasıl patladığımı..
"Ben senin oyunlarına gelmem, sen kavga arıyorsun" diye cevap atmaz mı?.
Buyurun..
Önce "ölüm döşeğindeymişim" gibi telaş, korku ve dehşet içinde arayacaksın.
Sonra da özür dileyeceğine, bir de saldıracaksın..
Dün gene yığınla dost, arkadaş aradı..
Hemen hepsinde durum ayni.. Bende de tabii. "Kovid" diye lafa başlar başlamaz, "Pazar gününden beri 1876 kişi aradı. Hepsi durumumu sordu. Hepsine ayni şeyleri anlattım, 1876 kere.. Yeter.. 'Nasılsın' deyin, 'Çok iyiyim' diyeyim. 'Geçmiş olsun' deyin, teşekkür edeyim, sonra başka şeyler konuşalım" dedim.. Ne oldu bilir misiniz?. Bir dakika geçmeden kendimi gene Kovid konuşur buldum..
Sanki gizli bir düşman bunları aramış.
"Hıncal iyi.. Morali de iyi.. Onu arayın, moralini bozmak, ölümcül hale getirmek için ne lazımsa yapın, gebersin herif" demiş.. Resmen bir ölümcül psikolojik savaş uyguluyorlar bana, sanki..
En görmüş geçirmiş, dünyayı dolaşmış olanı, her şeyi bilir edası ile ne diyor, inanmazsınız..
"Sen bugünkü haline sakın kanma..
Yedinci günde her şey, aniden değişir, aniden çok ağırlaşabilir, hastanelik, yoğun bakımlık olabilirsin!." Niye diyor?.
Yarın yoğun bakımlık olur, entübe edilirsem "Ben söylemiştim" diyecek..
Ulan söyledin de ne olacak?. Yapacak bir şey var mı?. Bu ülkenin en iyi hastanelerinden birinin kontrolünde, Kovid tedavisi için devletin belirlediği ve dağıttığı ilaçları alıyor, evimde karantinada yaşıyorum. Vücut antikorlarım en iyi düzeyde çıktı, testte.
Yani aşı işe yaramış. Oksijen alış testi sonucum da mükemmel çıkıyor her gün.. Kovid'le mücadelede en büyük silah insanın kendisi.. Onun da en üst düzeyde olması, morali yüksek tutmaktan geçiyor. Benim moralim bomba gibi..
Ama arayanlar zehir saçmak, öfkelendirmek, çıldırtmak, moralimi sıfırlamak için görevli sanki..
Yahu hastaya "Bugünkü haline kanma, iki üç güne komaya girebilirsin" denir mi?. Bundan ne zevk alır insan?.
Şu zevki alır, dostlar!.
Arayanların çoğu, ama pek çoğu, beni, benim için değil, kendileri için arıyorlar..
Tıpkı sosyal medya gibi, kötü haberleri vermeye, duydukları her yalanı bana fısıldamaya bayılıyorlar.. Zorlanmıyorlar da..
Sosyal medya, Kovid yalanlarıyla dolu..
Hem de güya uzman doktorlar kaynak..
Doktor, tıp reklamı yasak ya.. Adını duyurmak isteyen iyi bir şey söylese kimse aldırmıyor.
Kötü söyledin mi, binlerle, yüz binlerle tekrar yapılıp yayılıyor..
Kaç defa yazdım.. "Gerçek pantolonunu giyerken, yalan dünyayı altı kez dolaşır" diye.. İşte o yalan haberi kulağıma fısıldayıp "Bugününe kanma, yarın işkencelerle ölebilirsin" demenin ne âlemi var, söyler misiniz?.
..Ve bunlar dost.. Dostluk yaptıklarını sanıyorlar..
Dedim ya.. Hepsine "Pazardan beri Kovid konuşmaktan bıktım, başka şey konuşalım" diyorum ve onun mesleğine uygun bir soru ile konuyu değiştiriyorum güya.. Dinlemiyor bile.. 15 saniye sonra yeniden Kovid konuşmaya başlıyoruz.
Bana en son duyduğu kötü haberleri anlatmaya başlıyor..
Size bir şey diyeyim mi?.
Kovid virüsü bana bir şey yapar mı, yapmaz mı bilmem ama, güya dostların hemen hepsinin içindeki "Kötü haber yayma virüsü" bitirecek sonunda..
Bir daha söylüyorum. Bin defa söylüyorum.
Hastayla, ister yüz yüze, ister telefonda hastalığıyla ilgili tek şey konuşmayın.
Klasik, "Nasılsın", ardından "Geçmiş olsun!." Bitti. Sonra konuyu değiştirip havadan sudan, gündemden bir şeyler. Hepsi o..
Hepsi o..
Lafı ille hastalıkta tutup, hem de hastanın yüzüne kötü haberleri ardı ardına sıralayanlar, tutulmuş, kiralanmış suikastçılardan farksız olduklarını bilsinler..
Tamam mı?.
Bunu sadece kendim için değil, tüm hastalar ve "hasta hakları" adına yazıyorum.
Hastayla hastalığı konuşulmaz. Hastalığıyla ilgili soru sorulmaz..
Tamam mı?.
***
FATİH HOCAM VE GALATASARAY!..
"Ailem, yakınlarım ve Galatasaray!."
Fatih Hocam, hayatını çerçeveleyen üçgeni böyle açıklayınca, Fenerli medyayı aldı mı bir telaş.. Oldular mı, mütelaşi..
O da mı ne?. Çocukken bir tekerlememiz vardı, babamın askeriyesinde öğrenmiştik..
"Bizim yüzbaşi
Pek mütelaşi
Olduğundan naşi
Olamadı binbaşi!."
Yani "telaşlı" olduğundan terfi edememiş, yüzbaşı..
Şimdi Galatasaray'daki sezon başından beri gerdikleri iplerin gevşediğini görünce Fenerli medya fena telaşlandı..
Başkan ile Fatih Terim arasında sular durulursa, biterler. Zaten çok iyi kadroya sahip Galatasaray, transferde de akıllı çalışırsa, seneye müthiş bir güçle girer ve..
Sonrasını düşünmek bile istemiyorlar.
Ama kafaları da fazla çalışmıyor.
"Belhanda'nın gönderilmesi, Feghouli'yi de bozdu" saçmasıyla milleti popolarıyla güldürdüklerine bakmadan, zehir saçmaya çalışıyorlar..
Efendim "Benim hayat üçgenim, ailem, dostlarım ve Galatasaray'dır" demek, "Ben Galatasaray Başkanı olacağım" demekmiş!.
Valla popomuzla güldük zaten. Başka popomuz da yok!.
Bu Fener medyasına acıdığım kadar hiçbir şeye acımıyorum.
Galatasaray'a fesat sokacağını düşünerek yaptıkları her hamle tam tersi sonuç veriyor, camiayı birleştiriyor.. Yakında sımsıkı olacaklar gene..
Devam sözde Fenerliler!. Aman devam.. Az kaldı!.
Bu kafayla, binbaşılıktan geçtik, rütbesiz asker durumuna düşmenize az kaldı..
***
BİR HARİKA RESSAMI YOK ETTİLER!..
Haluk Özden'i bir sanat fuarında tanıdım. O fuardan aldığım tek tablo bu genç adamınkiydi. Sonra kişisel sergiler açmaya başladı. Hepsine gittim.
Hepsinden mutlak bir şeyler aldım ve dostlarıma, yakınlarıma hediye ettim. Hepsi, ama hepsi bayıldı. Öyle harikaydı Haluk..
Her sergisi olay oluyor, yaptıklarının hepsi, ama hepsi daha açıldığı gün kapışılıyordu. En çok satan ressamdı.. Sonra aniden ortadan kayboldu..
Salı günü bir mesaj aldım ondan.. "Geçmiş olsun" diyordu. Teşekkür ettim cevabımda ve sordum..
"Çalışmalar nasıl gidiyor?." İşte bana yolladığı yanıt..
*
Bıraktım maalesef, daha doğrusu bıraktırdılar.. 6 yıl oldu..*
Haluk'a yapılan o korkunç ihaneti biliyorum. Ama sadece onu değil, onu destekleyen galerisini de yok eden "Çirkin/İğrenç" güçler elini kolunu bağlamışlar.
Sanatçı tarih boyu çekmiştir. Eski devirlerde, zengin tüccarlar ve asiller vardı sanatçıyı himayesine alan.
Haluk Özden gibi bir müthiş ressam, dünya sanatına yeniden kazandırılmalı.. Bunu ancak zengin bir sanatsever sağlayabilir..
Kendimi elinde fenerle gündüz sokakları arşınlayan filozofa benzetiyor ve bir "Hami" arıyorum. Sanata hamilik edecek, Haluk Özden'e destek olacak bir "Adam!." Vardır elbet bu ülkede!.
***
TEBESSÜM
Doktoruna gitti.. "Ne zaman çay içsem, gözümde bir batma hissi oluşuyor" dedi.
"İçerken kaşığınızı bardaktan çıkarmayı denediniz mi" dedi, doktor!.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Hüzünsüz bir neşe ve darlıksız bir bolluk olmaz.
Abdülkadir Geylani