Yapı Kredi Yayınları "100. Yılında Cumhuriyet'in Popüler Kültür Haritası-1" diye bir kitap çıkardı. Yanında "1" yazdığına göre dizi olacak.
Ciltli, kalın (400 sayfa) bol resimli harika bir eser.. Hazırlayanlar, Derya Bengi ve Erdir Zat'ı yürekten kutlarım..
Şöyle bir karıştırdım.. Nerdeyse yarısını çocukluk ve gençliğimde yaşadığım anıları derlemişler, 1923-1950 arası..
Hemen başucu kitabım yaptım, boş kaldıkça, canım sıkıldıkça rastgele bir sayfa açıp okumak için.. Ve ilk gece öylesine bir sayfa açtım.. Karşıma "Bobstiller" çıkmaz mı?.
Bandırma'da çocukken, yani 40'lı yıllarda mahallede bağıra çağıra bir şarkı söylerdik, ne olduğunu bilmeden, ama birileriyle dalga geçtiğimizi bilerek ve bundan hoşlanarak.. O kadar çok söyledik ki, nakarat hâlâ ezberimde..
"Bobstiller, bobstiller
Apap yolda gidemezler.
Sebebi, sebebi
Cepleri dolu leblebi.."
O"apap" dediğimiz şeyin "asfalt" olduğunu bu kitabı okurken, 81 yaşında öğrendim iyi mi?.
Hayatta asfaltı görmemiş, duymamış çocuk ne bilsin..
Çocuk kulağımıza "apap" diye gelmiş demek ki.. Asfaltı ilk defa 1952 yılında babam Hatay'a tayin olunca görmüştüm.. Şimdi ülkemizi köylere dek saran asfalt yolları düşünün..
Bobstil sayfalarını bir nefeste okudum 40'lı yıllarda, sadece İstanbul'da, hatta sadece Avrupa Yakası'nda görülen bir genç kız ve erkek modası, nasıl bir fırtına koparmış, zamanın en ünlü yazarları, Nadir Nadi'den Peyami Safa'ya en ünlü gazeteci yazarlar, Nihal Atsız'dan Attila İlhan'a edebiyatçılar, başta Cemal Nadir, en ünlü çizerlerden Reşad Ekrem Koçu'ya tarihçiler nasıl çalakalem dalmışlar..
Hatta işin içine edebiyat bile girmiş, Orhan Veli ve Asaf Halet Çelebi gibi zamanında "Garip" akımını yaratarak olay olan gençlere "Bobstil şairler" demiş, aruzcu ve hececiler..
Neyse.. O kitaptan "Bobstiller" bölümünü bu hafta sonu siz de okuyun, keyiflenin ve düşünün istedim.. O günle bugünün fikir tartışmalarını da karşılaştırın okurken..
O günle bugünün gençlere bakışını da bir düşünün en önemlisi..
Belki bu bölüm sizi yakalar ve "Her Savaştan Bir Yara" özel adı taşıyan bu birinci kitabı hemen temin de edersiniz..
O zaman tıklayın. www.ykykultur.com.tr İşte size "Bobstil" sayfaları..
***
1940 yılında İstanbul'un belli başlı semtlerinde, ilkten genç erkekler arasında yayılan bir giyim tarzına bobstil adı verildi. Ama basının diline dolanmasıyla birlikte, bir kılık kıyafet modasının sınırlarını aşarak züppeliğin, ukalalığın, kendini beğenmişliğin eş anlamlısı haline geldi. Edebiyat âlemine hızla yayılınca, birdenbire yenilikçi şairlere,
Orhan Veli'ye, Asaf Halet'e bobstil kulbu takıldı: Orhan Veli de bile bile lades deyip şu dizeleri yazdı:
"Gel benim altın dişlim
Sürmelim, ondüle saçlım, yosmam
Mantar topuklum, bopsitilim, gel."
Nice yazar, bobstil
kıyafet tarifinde birbiriyle
yarışıyordu ama 1940
Temmuzu'nda,
Akşam gazetesinde, meslektaşları
arasında bu kelimeyi
ilk kullanan Vâ-Nû (Vâlâ
Nurettin) olduğu için, arslan
payı onundu:
"Bob stil modasına tabi (bağlı) gençlerin ceketi gayet bol, gayet düşük omuzludur. Pantolonu ise dar paçalı ve kısacadır. Göğsünü içeri çökerterek sırtını kamburlaştırarak iki yana ve biraz ileri sarkıttığı kollarını mümkün mertebe sallamamağa gayret ederek ve bir yana bakmak için başını çevirmeyip icabında vücudunun heyeti asliyesile (bütün vücuduyla) dönerek, arşınlama adım atarak, ileri geri sallana sallana yürür. Omuzlarını ve başını böyle hareketsiz tutmasının sebebi, marul yaprağı kadar geniş olan gömlek yakasının buruşmaması içindir."
Aylar sonra, 1941 Nisanı'nda Vâ-Nû, bobstil
için,
"Bu sözü, Türk gazetelerinde ilk defa ben yazdım... Şevket Rado, Cemal Nadir ve diğer arkadaşların himmetiyle, elbirliği bir gayret sarf edip tutturduk. (...) Tutan söz böyledir, kapıdan kovulsa pencereden girer" diyordu.
Göğüs içeri çökük, kamburunu çıkarmış Türk gençlerinin varlığına, bazı yazarların aklı sırrı ermiyordu.
Vakit'ten Hikmet Münir Ebcioğlu'na göre,
"Göğüs daima ilerde, baş yukarıda ve kolları tam bir hürriyetin verdiği neşe ile sallayarak yürüyenler, toplumun göreneklerine uygun gençlerdi. Tersi davrananlar 'tevkif edilmeliydi', bu işin şakası yoktu." (Temmuz 1940) Birkaç ay sonra,
Ulus gazetesinde, bir gençlik ve spor otoritesi olduğu herkesçe bilinen Selim Sırrı Tarcan "Bob Stil" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
O Selim Sırrı ki, yıllar önce İsveç'te beden terbiyesi tahsilinden dönüşte yazdığı ilk yazısının başlığı "Dik duralım, dik yürüyelim" idi. Bu sefer, bobstillik tehlikesine karşı,
"Atatürk gençliğine hitap ediyorum" diyordu:
Nihal Atsız öğretmenleri suçluyor ve
"Boyalı ve bob-stil hocalar derhal meslekten uzaklaştırılmalıdır" diyordu.
Peyami Safa'ya bir arkadaşı "Beyoğlu'nun açıkgöz bir Ermeni terzisi, moda enayisi gençleri avlamak için salonuna bir sürü Amerikan sinema artistlerinin resimlerini asmış ve bunları örnek diye gösterip yeni bir kılık uydurmuş para kırıyor" demiş, Safa da bu bilgiyi ele geçirince
Tasviri Efkar'da şöyle yazmıştı:
"Ben yüksek tahsil gençliğimizde, halk çocukları ile dolu İstanbul tarafı liselerimizde bob stile tesadüf edebileceğimize inanmam.
Öz Türk mahallelerimizin etrafını, bu biçim yabancı tesirleri geri tepen göze görünmez bir an'ane duvarı çevirmiştir." Aralık 1940'ta,
Yeni Sabah'taki yazısında
A.N.K. (Ali Naci Karacan), bobstillerin sinema,
dans, caz swing, kadın ve futbol haricinde bir şey
konuşmayan, "ne erkek, ne kadın, iki cins arasında
acayip bir fasıla teşkil eden" acınası tipler ve "hazmedilmemiş
yeniliklerin zavallı kurbanları" olduğunu
ileri sürüyordu.
Ertesi yılın Mart ayında,
Cumhuriyet'te
Nadir Nadi "Türkiye'de bir tane bile bobstil kalmamalıdır" diye yazıyordu. Nadir Nadi'yi bu kadar hiddetlendiren neydi? Bir Alman gazetesi başıboş bırakılmış Türk gençleri arasında yoz bir Anglo- Sakson modası olan bobstilliğin çok yayıldığını yazmıştı. Nadir Nadi, İngiliz karşıtı propagandaya Türk gençlerini alet eden Almanlara ayrı, buna çanak tutan birkaç kendini bilmez bobstile ayrı bozulmuştu.
"Bobstiller Türk gençliği arasında ekalliyetin ekalliyeti denecek kadar azdır ve bu şaşkın çocuklar modayı İngiltere'den değil, Beyoğlu'nda, -içlerinde Alman filmleri de gösterilen- sinemalardan almışlardır. Şu satırları yazmaktan maksadım, propagandanın başvurduğu çareleri işaret etmek olduğu kadar, ekalliyetin ekalliyeti de olsa, bazı avare ve şuursuz zümrelerin memleket hesabına oynayabilecekleri menfi rolü de göstermektedir." Yine 1941 Martı'nda,
Yurt ve Dünya dergisinde,
genellikle Behice Boran veya Niyazi Berkes'in
kalem oynattığı "Hadiseler ve Düşünceler" sayfasında
çıkan bir yazıda, gençlik denince memlekette
sadece şehirli talebelerin akla gelmesine itiraz ediliyor
ve "Yine şehirlerde yaşayan fakat okuldan
uzaklaşarak hayata atılmış bulunan gençlerle memleket
nüfusunun büyük ekseriyetini teşkil eden köy
delikanlılarının gözden kaçmasından" yakınılıyordu.
Bobstil konusunda gazeteler bir bardak suda fırtına koparmışlardı:
"Bize öyle geliyor ki, büyük şehirlerimizde birkaç züppe delikanlının maskaralıklarından başka bir şey olmayan bob-stil meselesi biraz fazla dallandırılıp budaklandırılmıştır." "Bobstil kıyafetleriyle, üstelik meyhanede zeybek
oynamaya kalkışanlar, ıslıkla cezalandırılmalıydı."
Bunu 1941'in Aralık ayında
Tan'da Naci Sadullah
öneriyordu:
"Sahne, meyhane sahnesidir. Orada kahve telvesinden bobstil bıyık çekmiş bayan çehreli bir delikanlı var. Başına bir Arnavut takkesi geçirmiş, omuzlarına hemşiresinin, refikasının veya dostunun yazlık mantosunu atmış. O mantonun altına Türk milletinin hemen hemen asker üniforması kadar sevdiği bir zeybek cepkeni giymiş, kürdan bacaklarına dizliği çekmiş, ayaklarına altı kalın mantarlı bobstil iskarpini geçirmiş, kar gibi beyaz dizlerini yere vura vura zeybek oynuyor. (...) Koca, zeybek, meyhane sahnesine, komik bir zenne makiyajıyle çıkarılacak kadar zavallılaştırılıyor (...) Bu cüreti gösterenleri cezalandırmak için, müddeiumuminin, polisin, inzibatın müdahalesine lüzüm yoktur. Çirkin manzaralar karşısındaki haklı isyanları en kaba, en ince ve en içten ifade eden silah, yani... ıslık kâfidir!"
1960'lı yıllarda Reşad Ekrem Koçu, maziden
hatırladıklarından ve
Cemal Nadir karikatürlerinden
hareketle, bobstil kadınları şöyle tarif ediyordu:
"Bobstillerde tarife değer bilhassa kız kıyafetidir. Kızlar bluzlarının üstüne kız hüviyetine göre değiştirilmiş erkek ceketleri giymişler, uzun saçlarını ipek ağlar içine almışlar, başlarına şapka diye, acayip külahlar, hatta hatta simitçi tablakarlarının başlarına koydukları halka şeklindeki yastıkçıkların ipeklisini, kadifesini koymuşlardır. Eteklikler diz kapaklarının çok yukarısına çıkmış; cömertçe teşhir edilen bacaklara varla yok arası gayet ince çoraplar geçirilmiş, bir kısmı çorabı da atarak baldır bacak dolaşmışlar, ayakların tırnakları mercan rengine boyanmış ve ayaklara dört beş parmak, belki de daha fazla yükseklikte mantar tabanlı iskarpinler geçirmişlerdir." Mehmet Kemal 1979'da
Cumhuriyet'teki bir
yazısında, 1940'ların
Asaf Halet Çelebi'sinden bahsediyordu:
"O dönemde moda olan bobstil kıyafette gezerdi. Uzun ceket, dar pantolon, ayağında bağlı, getrli (tozluklu) uzun fotinler...
Yakasına da bir karanfil takardı. (...) En ünlü, bilinmeden dilimizde dolaşan dizesi, 'Om mani padmehum'du. Ne demekti bu?
Bilmezdik, ama söyler dururduk. (...) Asaf Halet'in şiirleri bana, biraz yaban gelirdi.
Ciddiye aldığım da yoktu. Zaten o günlerin okuyucularının da ciddiye aldığını sanmıyorum." (Lotus Çiçeğinin İçindeki Mücevher
demektir. H.U.)
Bu meşhur ve anlamı meçhul dizenin ne demek
olduğunu Mehmet Kemal yıllar sonra beat kuşağı
yazarı Jack Kerouac'ın bir romanından öğrenmişti:
"Demek bizim Asaf Halet Çelebi, İkinci Dünya Savaşı yıllarının bobstili, eğer bugün yaşasa, bugünlerin de hippy'si imiş.
Haşhaşlı, LSD'li, hippy'li çağı çok ötelerden görenler oluyor, üstad bunlardan biridir." Bobstille hippi arasında ne gibi bir bağ olabilirdi?
Olmasa da vardı. İkisi de Batı'dan gelmesi, başlangıçta şehirli, varlıklı, aydın tabakadan küçük bir zümreyi etkilemesi ve gençlere biçilen, adeta resmiyet kazanmış toplumsal ödevleri hiçe sayması bakımından "züppelik" paydasında toplanan, eşleştirilen akımlardı.
Silsile sahiden de Mehmet Kemal'in takip ettiği biçimdeydi. 40'larda bobstil, 50'lerde egzistansiyalist, 60'larda -Aziz Nesin'in yazışıyla- bitnik ve hippi aynı dille tartışılacak, aynı alaylara maruz kalacak, yabancı muamelesi görecek ve tepki çekecekti.
Bobstilden öncesine bakılacaksa, Tanzimat Dönemi'ne kadar geri gidilebilirdi. Ahmet Midhat Efendi'nin Tanzimat ve sonrasını hicvettiği
Felatun Bey ile Rakım Efendi romanındaki Felatun Bey'i, Hasan Ali Yücel şöyle tarif ediyordu:
"Fransızca bilir, frenk artistlerle düşüp kalkar. Beyoğlu'nun sefahat yerlerinde yaşar.
Züppedir. O devrin bobstil bir delikanlısıdır." Vâ-Nû bobstil sözcüğünün yayılma hızının,
Orhan Veli'nin "Yazık oldu Süleyman Efendi"ye
dizesinin yayılma hızıyla aynı olduğunu, şairin bu
dizesinin bir darbımesel haline geldiğini söylüyordu.
Şairin giyinişi, yürüyüşü, oturup kalkışından ötede, bu şairanelikten uzak yalın şiir anlayışı, sağ kanattan Akbaba dergisi ve derginin yazarı Orhan Seyfi Orhon tarafından bobstillikle itham ediliyordu.
Melih Cevdet'in "Bir misafirliğe gitsem/Bana bir temiz yatak hazırlasalar" dizeleri,
Akbaba'da "Bana bir temiz dayak atsalar"a dönüşüyordu bir kalemde. Mehmet Kemal'in söylediği gibi, belki de bütün solcular
Akbaba'nın gözünde bobstildi.
Attila İlhan da 1950'lerde Garip şiirine, Orhan Veli ve arkadaşlarına "Bobstiller" diyerek koroya katılıyordu.
Öyleyse bobstillik her kılığa girebiliyordu. Bazen ülkenin en çok okunun şairi oluyordu, bazen de popüler çocuk şarkısı:
"Bobstiller stiller
Asfalttan geçemezler
Sebebi, sebebi
Cepleri dolu leblebi
Bobstilin şapkası
Sanki vapur bacası
Sebebi, sebebi
Cepleri dolu leblebi
Bobstilin kravatı
Sanki vapur halatı
Sebebi, sebebi
Cepleri dolu leblebi."