Tansu Çiller hükümeti, çok ani bir kararla, ülkede kumarı yasaklamıştı. Oysa kumar, özellikle Ege ve Akdeniz sahillerinde büyük turizm ve gelir kaynağıydı. Başta Ruslar, İsrailliler ve de Almanlar, geniş ailelerini de yanlarına alıp, kumar için bizim sahillere geliyorlardı. Buralarda Turgut Özal sayesinde kurulan ve yayılan binlerce yataklı deluxe otel ve tatil köyleri doluyor, erkekler kumar salonlarına dalarken, kadınlar, gene ayni sahil konaklama yerlerinde yayılan kuyumcu dükkânlarında alışveriş yapıyor, çocuklar için de tematik parklar kuruluyordu.
Ne var ki bu kumarhanelere giren Türkler içinde, evini barkını satanlar, yuvalarını yıkanlar da vardı.
Çiller, "Türk vatandaşlarının girmesini engelleyebilir miyiz?.
Girişlerde pasaport kontrolünü ciddi ciddi yapabilir miyiz" demedi. Ani bir kararla kapadı tüm kumarhaneleri..
O kumarbaz ama bol para bırakan turistler, hemen komşularımıza, Kuzey dahil Kıbrıs'a, Yunan Adalarına, Bulgaristan'a ve Gürcistan'a kaydılar.. Tabii bizim yerli kumarbazlar da.. Günübirlik pasaport bile sormayan komşulara gider oldular.
Türkiye çok önemli bir hem de dolar üzerinden gelir kaybına uğradı..
İzmir'den Mersin'e binlerce de luxe sahil yatağı boş kaldı. Dünyanın en güzel otel ve tatil köyleri "Her şey dahil" sistemi ile kapılarını açık tutma savaşına girdiler.. Rekabet, "Günde 15 dolara her şey"e dek indi. Günde 24 saat içen Almanlar'ı düşünün.. Mümkün mü?. Kaçak içki imalatı başladı. Et diye ne hayvanlar kesilir, pişirilir oldu.
Bütün bunları "Kumar aile söndürmesin" diye kabullendi Türkiye..
Bunları bilmeyen var mı?.
O zaman niye anlatıyorum..
Resme dikkatli bakın.. Sayfada yeterince büyük kullanamadığımız için göremeyebilirsiniz..
O zaman şunu yapın..
Cebiniz, tabletiniz, ya da bilgisayarınıza yazın.. www.millipiyangoonline. com Sonra tıklayın.
Karşınıza çıkan tablonun en üstünde "Kazı Kazan"ı tıklayın. Karşınıza 23 oyun çıkacak.. Bunlar işte sizi bekleyen tuzak.. Barbuttan başlayan bir sürü kumar oyunu..
Yani kumarhanelere gidip kol çekerdiniz ya.. İşte onun dijitali. Kol çekme yerine, tıklıyorsunuz.. Birkaç saniyede bitiyor.. Yenisi.. Yenisi..
Yenisi..
Üzerinde "Milli Piyango" yazıyor..
Alışkanlıkla "Arkasında devlet var" sanabilirsiniz. Hayır devlet yok. Satıldı Milli Piyango.. Şimdi artık arkasında devlet yok.. Demirören var. Yani Hürriyet, Milliyet, Posta var.
Milli Piyango dahil bilinen oyunlar, Sayısal, Süper Loto'larda, On Numara'da, Şans Topu'nda olanları, bu üç gazete dışındakiler yazdılar.
Ertuğrul Özkök kardeşim de, talimatla güya cevap verdi. Yetmedi.
Demirören, en muhalifler dahil milyonlarca liralık tam sayfa reklamlar dağıtıp, tek rakam açıklamadan ve eski ile yeni arasında tek mukayese yapmadan "Rekorlar kırdık" dedi. Amacı yayınların önünü kesmekti tabii.
Şimdi benim sorum İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu'ya..
1- Bu ülkede kumar, kanunen yasak değil mi?.
2- O zaman güvendiğiniz bir danışmanınıza görev verin. "milli piyangoonline.com" yazsın. Çıkan tabloda "Kazı Kazan"ı tıklasın.
Paraya gerek yok. "Dene"yi tıklasın ve denesin kısa zamanda nasıl para kaybedeceğini gözleriyle görsün.
Sadece kumarbazların değil, bu ekonomik sıkıntının bol, vakit geçirme imkânının az olduğu günlerde orta ve orta alt sınıf için nasıl bir yıkım tuzağı kurulduğunu anlasın ve size rapor versin.
3- Tabii ayni şey, Adalet, Maliye ve Aile Bakanlarımız için de geçerli..
Sonra 4 bakan oturun ve tartışın.
"Biz kumarı niye yasakladık" diye tartışın, lütfen..
Ama acele edin.. Yuvalar yıkılmadan..
***
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
BU KADAR KAYIP!.
Yücel Özden.. Sevgili sınıf ve asker arkadaşımın o müthiş teatral, tok sesi hâlâ kulaklarımda..
Kendi hazırladığı ve yönettiği bir koro eşliğinde Külebi okumuştu.. "Atatürk Kurtuluş Savaşı'nda.." 50 sene geçti, gözümün önünde, kulağımda hâlâ.. Bir gazete ilanıyla gitti, Koca Yücel..
Kenan Akın.. O müthiş Bab-ı Ali Ustası'nı Kovid götürmüş.. Tercüman, Türkiye başta genelde sağ kanat gazetelerinde yazdı.
Bizi birbirimizden haberdar eden Bab-ı Ali Magazin dergisini on yıllarca adeta tek başına çıkardı. Sohbeti de doyulmazdı. Aslan gibiymiş, ağbim söyledi.. Ama bu korona, aslan, kaplan dinlemiyor.
Ahmet Vefik Alp!.
Akla hayale gelmez büyük düşünen bir adamdı.. Aslen Mimar'dı ama, ev site falan değil, kent, hatta dünya mimarı kafası vardı onda..
İstanbul trafiğine E-5 ve TEM yetmezken, Yeşilköy- Pendik arasına, yüzer viyadük üzerinden otoray döşemek kimin aklına gelir.. Alp, düşündü, projeyi çizdi de..
Anamur'dan Kıbrıs'a 60 kilometrelik yüzer köprüyü planladı mesela..
Dört defa İstanbul Belediye Başkanlığı'na adaylığını koydu. Hepsinde kaybetti.
Kazansaydı.. Kim bilir?.
Ben "Büyük düşüneni severim. Çılgın Proje"lere hayranım, bilirsiniz.
Ahmet Vefik Alp'le çok konuştuk, çok tartıştık projelerini...
Kalp krizinden gitmiş o da..
Dostlar azalıyor..
***
İZLENMEYE DEĞER BİR FİLM.. AZİZLER!.
Allah tartışanlardan razı olsun.. O tartışanlar yüzünden, duydum da izledim Azizler'i. Tıpkı "9 Kere Leyla" gibi..
Bildiğimiz sinemanın dışında, iki absürd, avangard (Bilmeyenler biraz zahmete girsinler de internette arasınlar ne demek diye, vakit geçirmiş olurlar.) film.. İki "Başka" film..
9 Kere Leyla'da iki muhteşem oyuncu vardı. Haluk Bilginer ve Demet Akbağ..
Sırf onları bu çok değişik, bu aklımdan hayalimden geçmez rollerde izlememe değdi.
Oyunculuk bu değil mi?. En değişik tipleri bile canlandırabilmek, yaşatmak!.
Azizler, gene baştan sona bir "Oyunculuk" döktürmesi.. Bir yıldızlar geçidi..
Ayrıca düşünmek isteyene müthiş malzeme..
Sezen'in ünlü şarkısı var ya hani.. İşte "Yalnızlık Senfonisi" bu film..
İki muhteşem oyuncu.. Haluk Bilginer, kendi evinde, kendi koyduğu Karantina'da yalnız.. Engin Günaydın, kalabalığın, kalabalıkların içinde yapayalnız..
Müthiş.. Müthiş..
Filmde uzun kısa rolleriyle müthiş yıldızlar da var..
Halit Ergenç, Bergüzar Korel..
Binnur Kaya, Fatih Artman..
İlker Aksum.. Okan Yalabık..
...Ve de bir çocuk oyuncu.. Nasıl müthiş, nasıl çarpıcı, nasıl etkileyici.. Göktuğ Yıldırım..
Taylan Biraderler'in film olsun, dizi olsun, yaptıklarını hep sevdim. Bu defa başka denizlere, okyanusa açılmışlar ve gene başarmışlar.
Senarist Berkun Oya, müthiş bir zekâ..
Alışılanın dışında işler yapmaya zorluyor bu zekâ onu.. Gerek sahnede, gerek ekranda çarpıcı işlerini izledim.. Ama ona bir ağabey tavsiyesi.. Seyirci ortalamasını da düşünmeli..
Sadece entel genişliği büyük olanlar için yazarsa, alttakileri kucaklayıp onları yukarı nasıl çıkaracak?.
Sanatçının asıl görevi bu değil mi?. Toplumun düzeyini yükseltmek..
Mesele "Tepeden bakmak" değil, onu da tepeye çıkarmak?.
Dikkat edin, eleştiriler, entel çapı az olanlardan geliyor genelde..
Benim çevremde konuştuğum herkes "Azizler'e bayıldım" dedi..
***
FUTBOLDAN NEFRET EDİYORUM!.
Geçen hafta bugün atmıştım bu başlığı ve beni hele bu karantina günlerinde boş vakit geçirme fırsatım olma ötesinde, bir yanda da mesleğim futboldan nasıl nefret ettirdiklerini anlatmaya başlamıştım. O gün 3 kurum yazdım sizlere..
"Sahtekâr futbolcular.. Bu sahtekârlıklara bile bile, göre göre alet olan, hatta teşvik eden Hakemler.. Ve kulüplerini değil, kendilerini düşünen korkak Teknik Direktörler.." Ötesini "Yarın" yazacaktım.
Ama olaylar öyle hızlı gelişti ki, gündem öncelikleri yüzünden geciktim.
Bugüne kısmetmiş, devam..
*
Yayıncı Kuruluş.. Dünyanın en ucuz yayınını yapmaktan başka şey düşünmeyen yayıncı kuruluş, zaten cazibe sıfırı maçları iyice izlenmez hale getirmek için elinden geleni yapıyor..
Maçın öncesinde güya analizciler var.. Ama hepsi büyük kulüplerin eskileri. Rakip nasılsa figüran, ona bakan yok.. Tamam da, o "Eskiler" içinde "Aman ne diyecek, hele bir bakalım" diyeceğiniz tek isim var mı?. Olan söylesin.
Spikerler, çoluk çocuk.. Bütün ustalar gönderildi. Çocuk kimseyi tanımıyor. Bu yüzden benim gördüğümü anlatıyor. "Orta.. Kafa.." Yahu TV spikeri görüneni değil, ekrandan görünemeyeni, anlaşılamayanı söyler. Ortayı yapan kim, kafayı vuran kim?. Yavaş çekimde bile hâlâ "Orta.. Kafa" diyen acemi ötesi stajyer en ucuz diye maç anlatıyor.
Anlatımda yorumcu kullanmak kalktı. Bir masraf kapısı daha kapandı.
Bir İngiliz Ligi maçı izleyin. Zaten 5 dakikasında bizim 90 dakikayı aşan aksiyon var, yetmiyor. Adamlar bir de ekran yazılarını öyle ilginç, öyle bilgi verici ve ekran başında konuşma konusu halinde kullanıyorlar ki!..
Bizde ezberlenmiş yazılar.. Topa sahip olma.. Rakip ceza sahasına girme.. Korner.. Bitti..
Yahu adamlar "Maçı biz yayınlıyoruz.
Seyircinin sahibi biziz..
Formalarda futbolcu isimleri alta alındı. Artık okunmuyor. Avrupa maçlarında UEFA'nın emri var.
Bizde TFF niye seyirci" diye de sormuyor..
BeIN buraya maç yayınlamaya değil, para götürmeye gelmiş..
Seyircinin hakkını arayan soran da yok. Ne Spor Bakanlığı, ne Federasyon, ne de spor medyası..
Yazıklar olsun..
(Yarın devam.. İnşallah!.)
***
TEBESSÜM
(Eyüp Karadayı dosyasından gene..) Delinin biri, akıl hastanesinin bahçesinde, el arabasını ters çevirmiş, öylece sürükleyip duruyordu..
Bir ziyaretçi sordu, doktor da anlattı:
"- Umutsuz hasta, bıraktık peşini!.." Ama ziyaretçi sabretti, bir fırsatını kolladı..
Deliye sordu..
"- El arabasını neden doğru sürmüyorsun?." Deli eğilip kulağına fısıldadı..
"- Deli miyim ben?.. Doğru sürersem, içine taş dolduruyorlar!.."
SEVDİĞİM LAFLAR
"İnsanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek için uyandırmak gerekir."
Tolstoy