Bizim Doktor Ahmet Kurtaran'la konuşuyorduk.. "Bizim.." deyişim, iki türlü hem de.. Bir defa 1969 yılından beri, ben onların yani ortada durup banjo çalanın Ahmet olduğu Modern Folk Üçlüsü'nün meneceriyim. "Modern Folk mu kaldı", diyeceksiniz..
Benim menecerlik mezara kadar. İkincisi, Ahmet benim 1970'ten bu yana dişçim.. Daha öğrenciyken giderdim Hacettepe Diş Fakültesi'ne de koltuğuna otururdum. Diş bahane tabii. Asıl sebep Hacettepe'nin dünya tatlısı kızları.. Ne arkadaşlıklar çıkardım ordan..
Doktor "Yahu Boss" dedi..
"Tam 50 yıl olmuş bilir misin ben mesleğe başlayalı..."
Vay be.. Yani, Doktor benim 50 yıldır resmi dişçim.. Kliniğinde onunla çalışan onlarca diş hekimiyle de tanıştım.. Yani bu ülkede nereye gitsem bir dişçim var orda.
Pardon benim bir de "Nöbetçi dişçim" var, eski okurlar bilir.. Galip Gürel..
Bir gece Galipler, smokinli hem de bir balodayız. Dişim felaket olmaz mı?. Gece yarısına doğru gittik, kliniği açtı. Ben smokinli, o smokinli, dişi doldurdu da dönmüştük baloya.. Ordan adı "Nöbetçi Dişçi" kaldı, Galip'in..
Neyse.. Ahmet "Boss" dedi, tekrar.. "Bizim 50 yıl öncenin Türkiye'sinden alıp, yarınların Türkiye'sine, bir şeyler karalamak istiyorum!."
Ahmet'in kalemi çok çok iyidir. Çok çıktı imzası 30 yıldır bu köşede..
"Yaz tabii" dedim.. Yazdı.. Buyurun
*
64'te Ankara Koleji'nden mezun olunca Hacettepe Dişi kazanmış, bu üniversitenin ilk öğrencilerinden olmuştuk. Pek de farkında değildik ama, Doğramacı Hoca olmazı başarmış bir Dünya Üniversitesi kurmuştu!..
Benzeri, Atatürk Türkiye'si kuruluşunda, Hitler'den kaçan 1200 Yahudi bilim insanının Türkiye'ye gelişinde de yaşanmıştı. O zor günlerde, tıptan sanata, mimariden arkeolojiye bakan maaşları verilmiş, araştırma ve çalışma koşulları sağlanmıştı. Böylece 10'uncu yılda "Açık alınla çıkılmış", eğitimde pekiyi notla sınavlar başarılmıştı.
Doğramacı'nın Hacettepe kuruluşunda yaptığını az insan bilir. Ufak bir çocuk hastanesi olarak temelini attığı Hacettepe'de çalışacak Avrupa'sı, Amerika'sındaki Türk bilim insanlarına haber salmıştı.
Onlar, ülkelerine ve o günün gençleri bizlere sahip çıkmış, Hacettepe'yi sağlıkta dünya markası kimliğine taşıyan müstesna kişilerdir.
Sabahın 7'sinden, gece yarılarına eğitim, dostluk, paylaşım, sevgi, kardeşlikle biribirine kenetlenmiş bir hoca-öğrenci yumağı oluşturduk.
Dersler kolay değildi, müfredat Amerika'sının en ileri üniversitesinden alınmış, zorlu bir eğitim söz konusuydu...
Son sınıfta, sahada uygulamalar başladı.
Buna "Toplum Hekimliği" yani "Her derde deva hekim" adı verildi!.
Tıpçılar, Hacettepe gecekondularında sağlık sorunlarına ev ziyaretleri ile çözümler ararken, biz dişçiler de ambulanstan bozma mobil diş kliniğiyle, çevre köyleri diş taramasından geçirir olduk. Diploma almadan "doktor bey / doktor hanım" oluvermiştik.
O günlerde ne internet, ne de Google vardı. Kütüphanede sağlık literatürüyle ilgili tüm kitapları, dergileri bulmak mümkündü, olmayanın da getirtilmesi en çok 10 günü alıyordu...
Bir bilimsel projeyi sunmanız ve kabulü sonrası, deney hayvanlarında, araştırma laboratuvarlarında kapılar açılıyor, uzmanların denetiminde araştırmalar yapıyorduk. Böylece o tarihlerde rekor düzeyde bilimsel araştırma yayınlandı...
Tıp-diş beraber olan laboratuvarlarında her birimizin masası, iskemlesi, dolabı, mikroskopu vardı. Tüm mobilya ihtiyaçları için "Tepe Möble" o günlerde kuruldu.
Her branşta 40'ın üzerinde ameliyathanede; açık kalpten organ nakline, beyin ameliyatlarından ortopedi, implantolojiye sayısız teknik ve uygulamayla ülkemiz, 50 yıl kadar önce Hacettepe'de tanıştı. Gece nöbetleri ve acil servis uygulamaları, eğitimin vazgeçilmez parçalarıydı.
Öğrencisi, hocası aynı kafeteryada sıraya girer, Fransa'dan gelmiş Mösyö Rönan'ın denetiminde hazırlanan yemekleri yerdik. Üniversite kurullarında hocaların yanı sıra öğrenci temsilcileri de söz sahibi oldu.
Açıkçası, bilim, paylaşım, dayanışmaya dayalı özgür bir üniversite eğitimi gerçekleşti.
Dağcılıktan folklore, tiyatrodan fikir kulüplerine, öğrenci kulüpleri kuruldu. Yeni tamamlanan "Konser ve Kongre salonlarında" gösteriler, uluslararası toplantılar yapılır oldu.
Çarşambaları Siyah Amfi'de Tanju Hoca'nın açıklamalı klasik müzik dinletilerinde yer bulmak oldukça zordu.
Özetle Atatürk'ün kurduğu cumhuriyette, aynı yoldan gidilerek bu kez Doğramacı önderliğinde yurt dışından gelen Türk Bilim İnsanlarının katkılarıyla bir Türkiye mucizesi yaratıldı.
Bunları, dünlerin özlemi için değil, "Yarınların Türkiye'si" için anlatıyorum.
Günümüzde mutsuz, işsiz, yaşananlardan kaygı duyan insan toplulukları oluştu. Çoğu üniversite hatta lise mezunu gencimiz yarınları için, yurt dışlarında çözümler arar oldular...
Analar, babalar, dayılar, teyzeler, neneler, dedeler ayrılıklardan mutsuz ve biraz da endişeliler.
"Ya gider de gelmezse, oralarda kalır, başka sevdalar peşinde koşar, bizleri unutursa" diye karalar bağlamaktalar...
Teyzelerim, amcalarım, dedelerim, nenelerim, yaşananlardan mutsuz olmayın.
Çocuklarımız, torunlarımız, yeğenlerimiz bizlerin yavrularıdır ve bu ülkeye aittirler. Bilgi ve görgülerini arttırmak, yarınların Türkiye'sini inşa etmek için yurt dışındalar...
Bir gün yeniden; köylerine, kasabalarına, ailelerine, kısaca Anadolu'ya dönecekler, ülkelerini yarınların dünyasına taşıyacaklardır.
Buna bir hayal olarak bakmayınız. Bu gerçekler bu ülkede defalarca yaşanmıştır.
Bunda kadınlar ve gençler ön saflarda yer alacaklardır.
Antik Yunan ve Grekçe'deki tanımıyla Anadolu (Anatoli), "Güneşin Doğduğu Yer" olarak ifade edilmektedir.
Bu "doğuş", yani tanyeri; tüluğ, bağış, ihsan, Cenabı Hakk'ın özel ve ayrıcalıklı oluşturduğu yeri tanımlar.
"Anadolu", Tanrı'nın insanlığa bahşettiği "İlahî bir lûtuf" ve koruma altındaki ülkedir.
Yarınların Güneşi Anadolu'dan doğacak ve buradan tüm insanlığa yayılacaktır.
Dr. Ahmet Kurtaran (2020 Kasım)
***
Zevk almak.. Keyif duymak!..
Okur Onur Antabi, nerden bulmuşsa, çok sevdiğim dostum, örnek insan ve iş adamı İshak Alaton'un satırlarını bulmuş bir yerlerden bana göndermiş..
Yani nasıl güzel şeyler.. Kesin, cüzdanıza koyun, ya da cebinize indirin, dijital Sabah'tan. Sık sık okuyun. O kadar yani..
*
İster genç olun, ister yaşlı, yaşınızla barışık değilseniz ihtiyarsınız demektir.
Çok genç ölen yaşlılar olduğu gibi ihtiyar doğanlar da vardır.
Üniversitelerimizde yaptığım söyleşilerde bana en çok para hakkında soru sorulur. Herhalde iş adamı olduğum için...
Ben, ''Paranın iki kişiliği vardır" derim.
Birincisi para bir değiş tokuş aracıdır.
Para verip yiyecek, giyecek, ev, bark, hatta sağlık satın alabilirsiniz.
İkincisi ile gelecek korkusunu yenersiniz.
"Yaşlılığımda çaresiz, muhtaç, perişan kalmam çünkü kötü gün paramı bir kenara ayırdım" dersiniz.
Ama para ötesi para-üstü bir konu daha vardır bunu parayla satın alamazsınız.
Bunun adı zevk ve keyiftir. Zevk almak, keyif duymak ancak kültür ile mümkündür.
Resimden zevk almak için sergiler bedava..
Müzik.. Kaset ve diskler üç otuz para. Ayrıca konserler de pahalı değil.
Tiyatrolar hamburger fiyatına...
Aşk ve sevgi zaten bedelsiz.
Güneşin batışından, denizin hışırtısından ya da bir satranç oyunundan zevk alabiliyorsanız güneşi kaç paraya batırabilirsiniz?
Denizi hışırdatmanın fiyatı nedir? Kalenizle bedavaya şah çekebilirsiniz.
Yaşlılığınız için biriktireceğiniz kötü gün parası kadar belki ondan da önemli olan bu zevkler ve mutluluklardır.
Bunlara sahip olmak ancak kültürle mümkündür.
Para kazanmaya emek verdiğiniz kadar kültür edinmeye de emek verin.
Yaşlılar ölüme daha yakın derler. Ama ölüm nüfus kağıdı sormuyor. Şimdiki tutkulu projem, bir ceviz ormanı yetiştirmek..
Fidanları dikmeye başladım bile. Ceviz fidanı 8 yıl sonra ağaç olup ceviz verirmiş. Şimdi 76 yaşındayım. Yani 84 yaşımda ceviz kıracağım. Bu kez kendi cevizlerimi...
İshak Alaton
*
Yüksel'den..
Evlenecek gence geyik muhabbeti yapıyordu arkadaşları, abileri, - Bekârlık sultanlık..
Şimdiki aklım olsa hiç evlenmem...
Aman dedi genç, askerlik için de birçok şey söylediniz, yaptım geldim işte.
Genç, senin anlamadığın, askerlikte bir şey yaşar insan bin anlatır, evlilikte bin şey yaşar insan, bazen birini bile anlatamaz.
Yüksel Durak (Yarım Bardak Su)
***
Pazar Neşesi
Amerika'da kasım ayında kutlanır "Teşekkür/ Thanksgiving Day".. Genelde aile bir araya gelir.
Üç milyarder kardeş annelerine gidemediler, armağan yolladılar.
Buluştuklarında ağabey anlattı..
"Anneme harika bahçeli bir villa hediye ettim.." Ortanca "Ben özel yapılmış bir Rolls Royce yolladım" dedi.
En küçük "Annem 80 Günde Devrialem kitabını çok sever. Defalarca okumuştur. Ama yaşı dolayısıyla artık iyi göremiyor. Ona çok pahalı bir papağan gönderdim.
80 Günde Devrialem'i ezberlemiş. Sen hangi ülkenin adını söylersen o bölümü ezberden okuyor" dedi.
Bir hafta sonra üçü de annelerinden ortak teşekkür mektubunu aldılar.
"David, hediye ettiğin villa çok büyük. Bir tek odayı kullanıyorum ama 10 odayı temizlemek zorunda kalıyorum.
William, vaktimin çoğu evde geçiyor. Hiç çıkmıyorum ki!. Rolls Royce garajda eskiyecek.
Ama John, senin yolladığın piliç o kadar lezzetliydi ki.. Teşekkür ederim."
***
Latin Sözleri
"Dimidium facti qui coepit habet!."
"Başlamak, yarısını bitirmektir!."
Horatius