Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

“Hiç okumayın” diyeceğim nerdeyse..

Şu lanet koronavirüs hakkında bilinen üç şey var.
Bir.. Virüs hakkında.. Henüz kesin bir şey bilinmediği..
İki.. Tedavisi hakkında.. Virüse direnecek en büyük gücün, şu anda insanın kendi bağışıklık sistemi olduğu..
Üç.. "Bağışıklık sistemini güçlü tutacak en büyük unsurun, insanın morali olduğu" şeklindeki tıp ilkesi..
Şimdi, her gün başımıza başta sosyal medya, sonra kanallar, sonra gazetelerden yığınla, tonla haber yağarken ve bunların yüzde 99'u "Kötü, umutsuzluk veren, adeta felaket tellalı" haberlerken, moralimizi nasıl yukarda tutacağız, peki?.

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz

Kaç kez yazdım..
"Kötü haber tez duyulur" demiş eskiler..
Neden?. Çünkü bu dünyaya sanki kötü haber yaymak için gibi gelmiş insanlar pek çok aramızda..
Günlük yaşamımızda, aramızda olan dostlarımız mesela.. Öyle gazeteci, haberci falan değil. Sıradan insanlar.. Belki de biz, kendimiz de öyleyiz. Okurken düşünün..
Bir yakınınız kazaya uğrasın mesela..
Ölsün bir yerlerde mesela.. Dikkat edin, ilk arayanlar, haberi size vermek için yarışanlar genelde hep ayni kişilerdir..
Güya çaktırmadan yazdım..
"Ben haber alana dek hayattadır" dedim.. Ne demek bu cümle.. "Bana ölüm haberi vermeyin" demektir. Ne kadar geç öğrenirsem, benim için o kadar çok yaşar.. Mümkün mü?. Kötü haber ya..
Anında telefonum çalar.. Arka arkaya çalar hem de..
Bazı insanlar kötü haberi yetiştirmekten ne zevk alırlar bilmem..
Ben hayat boyu aldığım bir tek kötü haberi kimseye iletmedim.. "Başkasından duysun" dedim hep..
Ama sosyal medya öyle değil.. Kötü haberi yalan da olsa salladın mı, al sana yüzlerce binlerce tık..
Bende sosyal medya yok.. Yardımcılarım Fatma, Ercan ve Caner'e de, duydukları okudukları sosyal medya haberlerini bana anlatmalarını yasakladım.
Televizyon haber kanallarının hiçbirini nisan ayından beri açmıyorum.
Sadece İzmir depreminde, ağabeyim ve yeğenlerim orada yaşadıkları için biraz baktım o kadar.
Amerikan seçimlerini de CNN INT ve BCC'den izledim, o kadar.
Moralim bu yüzden sağlam, dostlar..
Çünkü haber kanalları da Kötü Haber'le reyting yapıyor..
Elimde bir tek gazeteler var..
Yani burama geldi..
"Gazete de okumayın" diyeceğim nerdeyse.. Özellikle muhalif gazeteler "Ölüm Fermanı" gibi çıkıyorlar.. Manşetler, dehşetler..
Yahu dünyanın felaketi Kovid'den bile oy çıkarma hesabı yapılır mı, yapılabilir mi?.
Siyasetten niye nefret ediyorum sanıyorsunuz?.
Daha dün, Şehir Hastaneleri için demediğini bırakmayan bu gazeteler şimdi "Yakında hastaneler hasta seçmeye başlayacak" diye manşet atıyorlar. Yani her gün ölü sayısı onlar, yüzlerle değil, binlerle söylenir olursa, zil takıp oynayacaklar sanki.
Tarafsızlar ve iktidar eğilimliler de farklı değil. Onların hesabı da, tiraj ve de dijital gazeteleri için "Tık!." "Kötü haber çok okunur ve hızla yayılır. İyi haber, haber değildir" ilkesi var çünkü..
Örnek vereyim..
Çocukluğumdan beri benim 1 numaralı "Haber" gazetemdi Hürriyet.. Yıllar yılı ülke basınının Amiral gemisi oldu. Siyasi gazete değil, halk gazetesiydi çünkü.
Pazartesi günü Hürriyet'i aldım.. Manşet haberi..
"Ben bile çok kaygılıyım" demiş, Prof. Dr. Osman Müftüoğlu.. Hürriyet'in genel sağlık, Genel Yayın Müdürü Ahmet Hakan ve köşe yazarı Ertuğrul Özkök'ün özel danışmanı Osman Müftüoğlu..
Neden "O bile çok kaygılı" imiş?.
Alt başlık.. "İflah olmaz bir iyimser olarak, artık ben de koronavirüs salgınında ani bir 'Tsunami' yaşayabileceğimizi düşünüyorum."
Yani, başlığa bak..
"Sonumuz geldi.. İflah olmaz iyimser Osman Hoca da böyle diyorsa, artık bittik. Alabileceğimiz önlem mi?. Vasiyetimizi yazmak.."
Pazartesi sabahı, hafta başında, millet işine giderken, Hürriyet'in manşet mesajı bu..
Elinizden o gazeteyi anında fırlatıp atmaz, sayfaları çevirmeye devam ederseniz eğer, 13'üncü sayfada "Hani uçaklarda 13. sıra, bazı yüksek katlı binalarda 13. kat yoktur ya, uğursuz" diye, işte o 13'üncü sayfanın en altında, bir buçuk sütun bir minicik gösterilmiş kısa haber var..
"Gelecek kış hayat normale dönebilir" başlığı var. Alta başlık falan da yok. Minnacık haberde alt başlık mı olur..
Merak edip okursanız görüyorsunuz..
Bu lafı edenler Prof. Uğur Şahin ve Prof. Dr.
Özlem Türeci...
"Kim bunlar" diyeniniz çoktur. Oysa dünya ezberledi isimlerini. Koronavirüsün aşısını bulan iki bilim insanı, Türk.. Türk hem de..
Bu iki muhteşem insan "Gelecek kış hayat normale dönebilir" diyorlar.. İçerde, 13. sayfada, en dipte 1.5 sütun minnacık, adeta okurdan kaçırılan haber..
"Osman Müftüoğlu" diye Ertuğrul'un yaşını ve kilosunu düzenleme dışında uzmanlığını pek görmediğim biri de, "Ben bile (Bile'ye dikkat..) kaygılıyım.
Koronavirüs tsunamisi geliyor. Önüne gelen her şeyi ve herkesi silip süpürecek" diyor, o da manşet!.
Hadi şimdi, Hürriyet'i böyle, gerisini düşünün..
Bu gazeteleri okuyun da moralinizi sağlam tutun ki, virüs size gelirse, sağlam bağışıklık sisteminiz sayesinde, hatta farkında bile olmadan atlatasınız..
Yani 63 yıllık bir gazeteci olarak "Gazete de okumayın, dostlar" diyeceğim ama, dilim varmıyor..
O haberi birinci sayfaya manşet koyan sevgili dostum, can kardeşim Ahmet Hakan "Hıncal Ağbi, amacımız, halkın alınan tedbirlere uymasını sağlamak" diyecektir mutlak.
Hayır sevgili Ahmet Hakan.. İnsanları korkutarak yasaklara uymaya zorlamak, 4. Murat devrinde kaldı..
Şimdi, anlatarak, ikna ederek, inandırarak öğretecek ve uygulatacaksınız yasakları.. Herkes gönüllü olacak. Çevresini de zorlayacak..
Gelecek kış hayat normale dönecek. Mesele gelecek kışa dek hayatta, ayakta ve sağsalim kalabilmek.
Bunun yolu da, alınan önlemlere ve konan yasaklara harfiyen uymak..
Şimdilik üç harf hepsi..
M. M. T..
Yani Maske.. Mesafe.. Temizlik!.
Hepsi bu.. Ne kadar uyarsak ve çevremizi uydurursak, ilave yasaklar, kısıtlamalar ve önlemler o kadar az gelir.. Gelecek kış "Normal"e dönmemiz o kadar kolaylaşır ve hatta hızlanır!.
Bize düşen de Ahmet Hakan ve tüm meslektaşlarımız, "Halkın moralini yüksek tutacak haberler ve yazılar"ı öne almak!.
Koronavirüs "Sen, ben" diye ötekileştirerek, üzerinde oy hesabı yapacak kadar bölünerek değil, topyekûn savaşla, 7'den 70'e bu ülkede yaşayan herkese, dikkat edin, "Vatandaş" demiyorum, bu ülkede yaşayan her ama herkesin topyekûn bir savaş için el ele vermesi ile yenilir ancak.
Ne kadar birlik, beraberlik, o kadar kısa zamanda..
Anlayın artık bu gerçeği..
Tüm ama tüm haber kaynakları da anlasın..
Abartılmış, şişirilmiş, devleştirilmiş, sosyal medyada hele, nerdeyse hepsi yalan kötü haberlerin verdiği zararı, terör vermiyor bu ülkeye, bilesiniz!.

***

Amaçsız, hedefsiz bir müzik kanalı!.

"TRT Müzik'in aylık harcaması 1 milyon 500 bin liraya çıkınca TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, hemen olaya el koydu.
Geride bıraktığımız hafta TRT İstanbul Televizyonu ve TRT Müzik yetkilileriyle toplantı yapan Genel Müdür Şahin, kurum dışına yaptırılan programların çoğunu kaldırttı.
İbrahim Şahin, TRT Müzik'in iç yapımlarında da tasarrufa gidilerek aylık harcamaların minimuma indirilmesi talimatını verip Ankara'ya döndü...
TRT'nin, "Klip kanalı değil, müzik kanalı" iddiasıyla açtığı TRT Müzik, böylece bir yılı bile doldurmadan, daha ilk aylarında yayınını "tekrar"lar ve kliplerle doldurmaya mecbur oldu."
Hayır, hayır, isim hatası yok. Bu yazı yazıldığında 2010 yılıydı, çünkü. Yani TRT Müzik 1 yaşını bile doldurmamıştı ve TRT Genel Müdürü o zaman bugünkü İbrahim Eren değil, o zamanki İbrahim Şahin'di.
Benim bugün sizlere yazmayı planladığım "Bu ne?. Tekrar, tekrar, tekrar.. En ucuz programcılık bile yok" konulu eleştirimi, Ali Eyüpoğlu Kardeşim, tam 10 yıl önce yazmış, iyi mi?
Nerdeyse kelimesi kelimesine yazmış..
TRT Müzik ile ilgili en büyük eleştirim "Nedir bu?. Hepsi klip, hepsi arşiv..
Nerdeyse bedava maliyetli programlarda bile 'Tekrar' olur mu, ey TRT Müzik" olacaktı.
Cevabı tahmin ediyordum.. Yıllar yılı TRT muhabirliği yaptım. İçlerinde çalıştım.
Haber kaynaklarım var. "Efendim bütçe..
TRT Müzik bütçesi o kadar küçük ki, bunu bile zor yapıyoruz" diyeceklerdi..
Bu yüzden dün akşam oturdum "TRT Müzik Bütçesi" yazdım, arama motoruna, neymiş bakalım bu bütçe, diye..
Karşıma iki yazı çıktı. Birisi işte yukarda okuduğunuz.. Daha kurulduğu yılda bütçe vermemiş TRT Genel Müdürlüğü, yeni açtığı kanala..
Hangi TRT Genel Müdürlüğü.. Hani, kimsenin nerdeyse diziler dışında açmaz olduğu TRT 1'e milyarlar ayırırken, TRT Müzik'e 3 kuruşu çok gören Kamu Yönetimi..
Hani şu satırları yazarken bilgisayarımı çalıştıran, alt kattaki çalışma odamı aydınlatan lambayı yakan elektrikten bile hisse alan TRT Kurumu.. Benim paramla maaş alan adamlar, bana hizmetten kaçıyorlar..
"Yahu bu parasını her elektrik faturasına yükleyip aldığımız millet, ne ister, ne bekler" diye zerre düşünmeden, dünya güzeli bir kanalı, yüzde 90'ı tekrarlarla dolu bir yapay zeka uygulamasına çevirip "İsteyen izler, istemeyen izlemez, bana ne" kafası ile yönetiyorlar da, 10 yıldır kimsenin sesi çıkmıyor..
TRT'nin bağlı olduğu Cumhurbaşkanı Yardımcılığı makamı dahil..
Hadi normal günleri geçtik.. Ailenin nerdeyse hepsinin evde olduğu karantina günlerinde, mesela akşamları, mesela hafta sonu sabahları, aileyi ekran başına toplayacak "Müzik ve Eğlence" programları yapamaz mı, TRT Müzik?.
Kaça patlar yahu?.
En iyi ben bilirim. 1990'lı yılların sonu, 2 binlerin başında, TRT 2'de başlayıp, yüksek reytingleriyle, üç haftada TRT 1'e nakleden Tele-Pazar adlı 3.5 saat süren canlı, Kültür, Sanat, Spor ve Eğlence Programını kurum dışından ben yaptım, yardım eden Ünal Özüak kardeşimle.
Kurum dışı yapardık programı.. TRT'ye haftalık faturamız da 3 bin liraydı, her ama her şey dahil.. Ne miydi o zaman 3 bin lira.. Söyleyelim. TRT, Spor Loto mu ne karın ağrısı bir piyangonun haftalık çekimini canlı yapardı. 10 dakika falan süren o çekimin sunucusu 5 bin lira alırdı. Anlayın maliyeti..
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın en değer verdiği sosyal topluluk "Aile!." Bunu herkes biliyor ve Başkan haklı.. Aile her şeyin başı.. Hazır karantina varken, hazır aile evdeyken, onları ayni ekran başına toplayıp, çocuğu, genci, anası, babası, ninesi, dedesiyle herkesin kendisi için bir şeyler bulacağı bir "Müzik ve Eğlence" programı yapmak, bir "Aile Ruhu, Aile Bilinci" yaratmak o kadar mı, zor?. Yahu işte "Arşivden" adlı programda her gece 19.00'da, onun bile bininci tekrarını izlediğimiz, siyah beyaz, yani teknik ve mali imkansızlıklar döneminde bile neler neler yaparmış TRT, izleyip de yüzleri kızarmıyor mu, bugünkü olanaklar içindeki TRT Genel Müdürü ve TRT Müzik Genel Sanat Yönetmeninin.. Ki ikisinin de maaşını, bu yazıyı yazarken bile, "Ben" ödüyorum.
Parayı veren cumhur.. "Aile esastır" diyen Cumhurbaşkanı?.
Peki siz kimsiniz beyler, ne cumhura aldırırsınız, ne Başkanı dinler, anlar, hissedersiniz?.

***


TEBESSÜM
Delikanlı, baba parasıyla iş kurmuş, kendisine de harika bir ofis döşemişti, en pahalısından.. İlk sabah masasına kuruldu, gururla etrafına bakarken biri içeri girdi. Genç iş adamı hava atmak istedi. Telefona sarıldı. Birisiyle milyonluk bir siparişi konuşur gibi yapmaya başladı. Güya bitirdi, kafasını kaldırdı adama döndü.. "Buyurun" dedi, "Ne istediniz?." "Telefonunuzu bağlamaya geldim" dedi, içeri giren..

SEVDİĞİM LAFLAR
En güzel intikam, 'Başarı'dır. Seni sevmeyen herkesi üzer.
Jacques Lacan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA