Son iki pazar sizlere "Adalet Mülkün Temelidir" başlığı altında iki öykü anlattım. Biri onlardan.. Viyana'daki değirmenci ile kralın "Berlin'de hakimler var" sözünü simge yapan gerçek hikayesi..
İkincisi bizden.. Dünya tarihinde "adalet" dendiği zaman adı geçen "Hazreti Ömer'in Adaleti" sözünü simge yapan halifemizin kimlik, kişilik ve adalet anlayışını anlatan, meşhur "Ben Nurşirevan'dan daha az adil değilim" öyküsü..
İkincisi bizden.. Dünya tarihinde "adalet" dendiği zaman adı geçen "Hazreti Ömer'in Adaleti" sözünü simge yapan halifemizin kimlik, kişilik ve adalet anlayışını anlatan, meşhur "Ben Nurşirevan'dan daha az adil değilim" öyküsü..
Ne varki adalet bugün hâlâ gündemimizde..
Aslında Anayasa Mahkemesi'nin kararını uygulamayan bir Ağır Ceza Mahkemesi'ni tartışıyor olmalıydık ama, yaptığının ve yazdığının farkında olmayan bir Anayasa Mahkemesi üyesinin nereye çeksen uzayacak tweeti gerçek gündemi değiştirdi. Ağır Cezayı değil, Anayasa Mahkemesi'ni tartışır olduk nerdeyse..
Bir gün hepimize lazım olabilecek Adalet, hele bir avuç sosyal medya trolünün, başta Hürriyet olmak üzere medya genelinde baş tacı yapılması ve Anayasa Mahkemesi'nden bile daha etkili hale getirilmesiyle, büyük yara aldı.
Yazılar "tık" uğruna yazılıyor. "Adalet" için değil.
Gazeteler "tık" için çıkıyor. "Adalet" için değil..
O zaman "Adalet Mülkün Temelidir" konusuna ve sadece İslam'da değil, dünyada adalet timsali Hazreti Ömer'in öykülerine devam ediyoruz, bu pazar da... Birkaç öykü derledim. Artık sığdığı kadar..
***
İşte vicdani adalet... Ahde vefa!..
Hz. Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girdi.
İkisi öne çıkıp dedi ki:
- Ey halife, bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü. Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin ki, Adalet yerini bulsun.
Hz. Ömer suçlanan gence dönerek, "Söyledikleri doğru mu" diye sordu.
Suçlanan genç "Evet, doğru" dedi..
Hz. Ömer "Anlat bakalım nasıl oldu" diye sordu.
Suçlanan genç anlattı..
"Ben bulunduğum kasabada hali vakti yerinde olan bir insanım, ailemle beraber gezmeye çıktık, kader bizi bu arkadaşların bulunduğu yere getirdi.
Affedersiniz hayvanlarımın arasında bir güzel atım var ki gören bir defa daha bakıyor. Hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyve koparmasına engel olamadım. Arkadaşların babası içerden hışımla çıktı atıma bir taş attı, atım oracıkta öldü. Bu durum bana ağır geldi.. Ben de bir taş attım, babası öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaşlar beni yakaladı, buraya getirdi."
Hz. Ömer, "Söyleyecek bir şey yok" dedi. "Madem suçunu da kabul ettin, cezan idam..." Suçlu delikanlı "Efendim bir özrüm var" dedi.. "Ben memleketinde zengin bir insanım. Babam bana epeyce altın akçe bıraktı. Gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım. Şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz yetimin hakkını zayi ettiğiniz için Allah indinde sorumlu olursunuz. Bana üç gün izin verirseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim. Bu üç gün için de yerime birini kefil bırakabilirim."
Hz. Ömer merakla sordu..
"Sen buranın yabancısı bir gençsin. Senin yerine idam cezasına kim kefil olur ki?"
Genç adam etrafa baktı, birini gösterdi..
"Bu zat benim yerime kalır."
Gösterdiği, Peygamberimizin en iyi arkadaşlarından, Amr İbni As'tı.
Hz. Ömer "Ey Amr, delikanlıyı duydun" dedi.
"Evet, ben kefilim" dedi Amr İbni As ve genç adam serbest bırakıldı.
Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzereydi, ama gençten bir haber yoktu.
Medine'nin ileri gelenleri Hz. Ömer'e çıkarak gencin gelmeyeceği, dolayısıyla Amr İbni As'a verilecek idam cezası yerine maktulün diyetini ödemeyi teklif ettiler. Ama gençler razı olmadı, "Babamızın kanı yerde kalamaz" dediler.
Hz. Ömer kendisine merakla bakan Medinelilere döndü ve "Kefil babam olsa fark etmez" dedi. "Ceza infaz edilecektir."
Amr İbni As da dimdik durdu..
"Biz de sözümüzün arkasındayız." Bu arada kalabalıkta bir dalgalanma oldu. Genç kalabalığı yararak geldi. Diz çöktü.
Hz. Ömer "Delikanlı, gelmesen hayatın kurtulacaktı, neden geldin" diye sordu.
Genç doğruldu "Ahde vefasızlık etti, demeyesiniz diye geldim" dedi.
Hz. Ömer bu defa Amr İbni As'a sordu..
"Ey Amr, sen bu delikanlıyı ilk defa görmüştün, nasıl oldu onun yerine idama kefil oldun."
Amr İbni As da vakarla cevap verdi..
"Bu kadar insanın içinden beni seçti!. 'İnsanlık öldü mü' dedirtmemek için kabul ettim!." Hz. Ömer "idam" işaretini verecekken gençler Halife'nin önüne geldiler ve dediler ki..
"Biz davamızdan vazgeçiyoruz."
Hz. Ömer, "Ne oldu, biraz evvel babamızın kanı yerde kalmasın diyordunuz. Şimdi neden aniden caydınız" diye sordu.
Gençler de cevap verdiler..
"Merhametli insan kalmadı, demeyesiniz diye."
***
Hz. Ömer'i anlatan üç öykü...
Bir Şam yolculuğunda, Hz. Ömer ile kölesi beraberlerindeki tek deveye nöbetleşe biniyorlardı. Şehre girerken sıra köleye gelince, Halife devesinden indi. Kölesini bindirdi. Devenin yularından tuttu. Ayakkabılarını çıkarıp dereden geçti. Uzaktan bakan; deveye binmiş köleyi halife, devenin yularını çeken Hz. Ömer'i de köle zannederdi.
Bunu gören ordu komutanı Ebu Ubeyde bin Cerrâh dedi ki: "Efendim, bütün Şamlılar, bilhassa Rumlar, Müslümanların halifesini görmek için toplandılar. Size bakıyorlar. Bu yaptığınızı nasıl izah edebilirsiniz? Sizi köle zannedecekler, küçümseyecekler."
Hz. Ömer buyurdu ki:
"Ey Ebu Ubeyde! Senin bu sözünü işitenler, insanın şerefini, deveye binerek gitmekte ve süslü elbise giymekte sanacaklar.
Biz daha önce fakir ve hakir bir kavimdik. Allah bizi Müslümanlıkla şereflendirdi.
Bundan başka şeref ararsak, Allah bizi her şeyden aşağı eder." Bu şekilde şehre girdiler.
Gerçekten bu hareketi, onun şerefini küçültmedi, aksine büyüttü.
*
Halife Hz. Ömer, başka bir zaman yine Şam'a gidiyordu. Şam'da veba hastalığı olduğu işitildi. Halife haber üzerine; "Şehre girmeyelim" dedi.*
Hz. Ömer, devlet başkanı seçildiğinde, Hz. Ebu Bekir kadar ücret alıyordu. Daha sonra, Hz. Ömer'in, geçim sıkıntısına düştüğünü gören yakınları toplanıp, durumu görüştüler. Zübeyr bin Avvam, "Maaşını arttıralım ama kendisinden de izin alalım" fikrini ortaya attı.
Hz. Ali "Bu teklifi kabul edeceğini zannetmiyorum. İnşallah kabul eder. Gidip teklifi bildirelim" dedi.
Hz. Osman söz alıp "Ömer'in hak ve adalette ne kadar ödün vermez olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu teklifi biz yapmayalım. Kıramayacağı birine söyletelim. Kızı Hafsa götürsün" dedi.
Hafsa, babasına teklifi bildirince, Hz. Ömer çok kızdı. Sonra Hafsa'ya sordu:
"- Sen Resûlullah'ın evinde iken, Allah'ın Resulünün giydiği en kıymetli elbise neydi?"
"- İki tane renkli elbisesi vardı.
Elçileri onlarla karşılar, cuma hutbelerini bunlarla okurdu."
"- Peki, yediği en iyi yemek neydi?"
"- Yediğimiz ekmek, arpa ekmeği idi."
"- Senin yanında kaldığı zamanlar, yerde yaygı olarak kullandığınız en geniş, en rahat yaygı neydi?"
"- Kaba kumaştan yapılmış bir örtümüz vardı. Yazın dörde katlar, altımıza yayardık. Kış gelince de, yarısını altımıza yayar, yarısını da üstümüze örterdik."
Hz. Ömer kızına şöyle dedi, sonunda:
"- Ey Hafsa, seni bana yollayanlara söyle! Resûlullah efendimiz kendisine yetecek miktarını tespit eder, fazlasını ihtiyaç sahiplerine verirdi.
Kalanı ile yetinirdi. Vallahi ben de kendime yetecek olanını tespit ettim. Artanını ihtiyaç sahiplerine vereceğim. Ve bununla yetineceğim. Resûlullah efendimiz, ben ve Hz. Ebu Bekir, ayni yolu takip eden üç kişi gibiyiz. Onlardan ilki nasibini aldı ve yolun sonuna vardı. Diğeri de aynı yolu takip etti ve ona kavuştu. Sonra üçüncüsü yola koyuldu. Eğer o da öncekilerin takip ettiği yolu takip eder, onlar gibi yaşarsa, onlara kavuşur ve onlarla beraber olur. Eğer öncekilerin yolunu takip etmezse, başka yoldan giderse, onlarla buluşamaz.
***
Hz. Ömer'in Adaleti!..
İran Seferi, Hazreti Ömer'in hilâfeti zamanında yapılmış ve bol miktarda ganimet elde edilmişti. Ganimetler arasında kıymetli kumaşlar da vardı. Harpten dönüldükten sonra ganimetler ashap arasında dağıtılmış ve herkes hissesine düşeni almıştı.
Hazreti Ömer, kendisininki ile oğlu Abdullah'ın kumaş hissesini birleştirerek üzerine bir elbise diktirdi.
Bir cuma günü üzerindeki yeni elbisesiyle hutbeye çıkıp "Ey müminler beni dinleyin ve bana itaat edin" diye seslendiği zaman, ashaptan biri ayağa kalktı..
"Üzerindeki elbisenin hesabını vermedikçe seni dinlemiyor ve sana itaat da etmiyoruz. Çünkü ganimetten bizlere düşenle bir elbise yapmak imkânsızdı. Sen nasıl oluyor da kendine bir elbiseye yetecek kumaş alabiliyorsun" dedi.
Hazreti Ömer, oğlu Abdullah'a "Ey Ömer'in oğlu kalk cevap ver" dedi.
Abdullah bin Ömer, ayağa kalktı:
"Allah'a yemin ederim ki, babamın üzerindeki kumaşın yarısı benim hisseme düşen kumaştır. Babam ikimizinkini birleştirdikten sonra elbise yaptı" dedi.
Hazreti Ömer'in oğlunu dinleyen tekrar ayağa kalktı ve "Ya Ömer, şimdi konuş. Hem seni dinliyor ve hem de itaat ediyoruz" dedi.
Hazreti Ömer, ancak ondan sonra hutbesini okumaya başladı.
***
Pazar Neşesi
Ünlü seks terapisti, dolu bir salonda konferans veriyordu. "İnsanlar genelde seks yapma frekansları hakkında yalan söylerler. Ben onların yüzlerindeki ifadeye bakıp, gerçeği anlarım" dedi. Dediklerini ispat için de, rastgele insanlar seçti ve tahmin etmeye başladı. Hepsini de doğru bilirken, en önde oturan, ağız kulak mesafesi sıfıra inmiş adama işaret etti.
"Günde iki defa.."
Adam "Hayır" deyince, uzman fena halde şaşırdı. Tekrar sordu.
"Haftada iki?."
"Hayır.."
"Ayda iki?."
"Hayır.."
Uzman "Yılda bir" deyince nihayet, adam "Evet" diye bağırdı.
Uzman, iddiasını kanıtlayamadığı için öfkeli.. Azarladı adamı..
"O zaman yüzündeki bu mutluluk ifadesi ne oluyor?."
"O gün, bugün doktor!."
Latin Sözleri
"Docendo discitur!" "Öğreterek öğrenilir! Seneca