Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Derbinin yıldızı hakem Ali Palabıyık’tı!..

Galatasaray- Fenerbahçe derbisinden hiç beklemediğim bir yıldız çıktı. İtiraf ederim, maçtan önce aSpor'daki "Hıncal Uluç'la Başbaşa" programında Palabıyık'ın bu maça atanmasının çok yanlış olduğunu söylemiştim. Ama o Palabıyık bana, hayatımın en mutlu yanılgısını yaşattı.
Türkiye'de ilk defa bir hakem, hem de çok kritik bir maçı tam bir İngiliz hakemi gibi yönetti.
Futbolun bir temas oyunu olduğunu bilerek, her temasa ve belirli ölçüde sertliğe düdük çalmayarak, oyunu zırt pırt durdurmadı.
Böylece, seyre değer bir futbol oynanmasına, oyun kurulmasına şans tanıdı..
İkincisi, hemen her takımın artık nerdeyse her bireyi ile yapmaya başladıkları sahtekarlıkları yutmadı.. Her faulün arkasından bir de sarı kart isteyenlere zerre aldırış etmedi.
Bu yüzden işte, iki takım hocasının da sahaya "Önce yenilmeyelim. Sonra bir gol atarsak ne ala.. Atamazsak da, derbide yenilmiş olmayız. Çünkü yenilirsek dünya başımıza çöker" korkusuna rağmen, seyircinin heyecanını ayakta tutan bu futbola izin veren, adeta zorlayan şey o "az düdükler" oldu.
Ali Palabıyık, tüm Türk hakemlerine rol model oldu, bu yönetimiyle..
Tek hatası vardı, Palabıyık'ın..
İki defa yüzlerini tutarak kendilerini yere attı, sahtekarlar.. İkisi de düşer düşmez arkadaşları "sarı kart" için hakeme koştular. Eliyle "darbe boyuna" işareti yaptı. Yani hareketin aldatma olduğunu gösterdi ama, boynuna aldığı darbeyle yüzünü tutarak kendini yere atanlara "aldatma suçu"ndan dolayı sarı kart göstermedi.
Bir defasında, 18 içinde ayağındaki topu, rakibi nizami bir dalışla ayağından alınca, kendini yere atıp penaltı isteyen sahtekara ve arkadaşlarına "hareket topa" işareti yaptı. Bir defasında da, 18 içinde ikili mücadelede kendini yere atıp, penaltı ve kırmızı kart isteyen futbolcu ve arkadaşlarına iki koluyla "kendini yere attı" işareti yaptı. Gene "Sahtekarlığı gördüm" dedi, yani. Ama o sahtekarları gene cezalandırmadı.
Maç boyu, 7'si Galatasaray'a, toplam 11 sarı kart gösteren bir hakemin, "hakemi aldatma suçu"na tek sarı kart dahi göstermemesi, aslında onun değil, Türk hakemliğinin genel yanlışı..
Bugün ülkemizde "Süper Lig" değil, "Süper Sahtekarlar Ligi" oynanıyorsa, bunun günahı tümüyle hakemlere ait.
Sahtekarlığı alenen ve resmen teşvik edenler onlar..
Düşünün bir hakemi aldatıp, penaltı alırken, rakibi de bir eksiltiyorsam, takımım neler kazanıyor..
Ama aldatamazsam, bana ceza yok. Yaptığım yanıma kar kalıyor..
O zaman niye yapmasın ki futbolcu?.
Hele hocası da böyle galibiyetlere fevkalade teşneyse ve kendi lehine tüm sahtekarlıkları adeta alkışlıyorsa..
Türk Futbolunu az düdük çalarak, oynanır ve seyredilir hale getirdi, Ali Palabıyık.
Şimdi sıra, sahtekarlıklarla en hızlı ve en ağır savaşa..
Daha derbinin 57. saniyesinde hem de takımı lehine faul çalan hakemin üzerine bağıra çağıra koşan ve sarı kart isteyen hem de Kaptan Arda, takımının maçı futbolla değil, rakip takımı kartlarla ezerek kazanma niyetini açıkça belli etti.
Palabıyık orda ilk kartını Arda'nın alnına dayayıp, o da niyetini belli etseydi, o sahtekarlıklar bıçak gibi biterdi.
Şimdi görev yeni Merkez Hakem Kurulu'na düşüyor..
Aldatma suçunu affeden hakemlerin notları kırılmalı. Göz yummaya devam edenlere, maç cezası verilmeli ki, biz sahaya futbol oynamak için çıkan takımlar ve oyuncular izleyebilelim.
Yalancının mumu yatsıya kadar değil, yandığı anda sönmeli, Başkan Serdar Tatlı!

***


Derbi'nin en talihsizi Fatih Terim!..

Balık kura, bedava rakipler önünde güç bela da olsa, iki lig, iki de Avrupa Ligi galibiyeti alıp, medyadaki askerlerine kendisi ve sevgili evladı manevisi Belhandası ve tabii Feghouli için destanlar yazdıran Fatih Terim de derbinin en talihsiz adamıydı.
Belhanda pas verdi. Feghouli vurdu.. Gol.. Yani asist Belhandası.. Gol Feghoulisi.. O zaten kaleyi bulan şut özürlüsü maç, o golle 1-0 bitseydi, pazartesi sabahı gazeteleri görürdünüz siz..
Belhanda nasıl kükretmişti Aslan'ı..
Feghouli nasıl kafasını koparmıştı Kanarya'nın.. Bir Terim/ Belhanda/ Feghouli destanı okurduk.. Öyle okurduk ki, güya satışı için menecerine emir verilen Belhanda'nın hem de zamlı tarife ile iki yıl uzatılmış yeni sözleşmesi Başkan Mustafa Cengiz'in önüne konurdu.
Allah korudu Galatasaray'ı o bir ayak boyu ofsaytla..
Dört beleş maçtaki Terim balonu söndü..
Şimdi perşembe günü Rangers önünde gene takımı ve oyunu Galatasaray'ın Avrupa Ligi'ne gitmesi değil de, Belhandası'nın üzerine kuracak kadar kör parmağım gözüne inatçı mı olur, yoksa 1999- 2000 sezonunun en büyük rakipleri önce kafasında deviren ve ülkemizin tek Avrupa Kulüp Kupası'nı getiren Muhteşem Fatih Terim mi olur, göreceğiz..
Galatasaray'a gelince..
Takımın en iyisi Luyindama'ydı.
Fener'in çok hızlı çıkışlarını daha şuta bile dönüşmeden o kadar sayısız ve kritik müdahalelerle kesti ki..
Niye çoktu onun müdahalesi?.
Çünkü Galatasaray'da orta saha yoktu.
Taylan, arka ikilinin ortasında geri libero gibi oynuyordu. Belhanda ve Emre Kılınç ise Fenerbahçe'nin orta sahayı engelsiz geçmesini sağlayan adamlar gibiydiler..
Fatih Terim, eski Fatih Terim olsa, ikinci yarıya en az 2 değişiklikle başlar, duran Belhanda yerine, koşan Ömer Bayram'ı 89 değil, 46'da oyuna alırdı.
Ama onun kafasında hala Belhandası'nı derbi kahramanı yapma hülyaları vardı. 70'de başladığı öbür değişikliklerin hiç etkisi görülmeli. Hatta zararlı bile oldu denebilir. Çünkü Arda ve Falcao, yerlerine girenlere göre çok daha teknik, anlık ve gollük hareketleri çok daha iyi yapan klas ayaklardı hiç değilse..
Fenerbahçe önce Ali Koç'un kurbanı oldu. Gökhan ve Caner gibi iki en üst düzey beki varken, sırf Beşiktaş ve Galatasaray'a gitmesinler diye Nazım Sangare ve Novak'ı alan ve 90 dakika kenarda oturtan Ali Koç, daha transfer sezonu başlamadan satacağını ilan ettiği Vedat Muriqi'in yerine bir santrfor almayı beceremediği için, Fener maç boyu Valencia ile 10 kişi oynamak zorunda kaldı.
Bulut, Galatasaray'ın orta sahadaki feci zafiyetini görmüş ve Ozan'ı ortadan hızla saldıran bir gizli santrfor gibi düşünmüştü. Bu taktiğin ne kadar başarılı olduğu görüldü. Ozan tek başına Fatih'in orta sahasını bomboş geçiyordu ama, ileri üç adam, Valencia, Deniz ve Thiam adeta sahada olmadıkları için, Luyindama'nın karşısında tek başına kalıyordu.
Erol Bulut, ikinci yarı başlarken, riski göze alıp, bu ileri üçlüyü toptan kenara alsa, mesela sağbeke Sangare, sola da Novak'ı alıp, onları ileri süreceği Gökhan ve Caner'le ikili oynatsa, ortadaki hayalet Valencia yerine de, son anda büyük paralarla transfer eden Samatta'ya son 25 yerine son 45 dakika oynama ve takıma ısınma şansı tanısa, sonuç ne olurdu acaba?.
Ama Bulut o risklere hiç girmedi.
Çünkü, yenemezse değil, yenilmezse kalacağını biliyordu..
Düşündüğü gibi de oldu.
"Önce kaybetmeyeyim de" diyen iki teknik(!) adamın düşündüğü gibi, bayıldığı gibi bitti maç!.

*

Beşiktaş bu Sergen'le olmaz!..

Geçen yıldan beri söylüyorum, "Bu Sergen'le olmaz" diye.. Küçük takım hocalığı başka şey, büyük takım hocalığı başka..
Küçük takımın başında, bir defa kaybettiğin puanlar göze çarpmaz. Büyük takımla oynadığında yenilsen mesele yok. Ama tüm riskleri göze alan bir "galibiyet oyunu" düşünür ve kazanırsan kahraman olursun.
Yani küçük takımda hele büyüklere karşı korkmadan risk alma şansın vardır.
Bu kadar basit.
Beşiktaş, bu basit gerçeğin farkında olmayan camianın baskısıyla Sergen'i getirdi ve işte olmadı.
Sonunda iş, Konyaspor'dan 4 yemeye kadar vardı.
Diyeceksiniz, o Konya geçen yıl Başakşehir ve Galatasaray'a da 4'er atmıştı.
Ve Konya'dan 4 yiyen Başak, gitti şampiyon oldu.
Beşiktaş da olabilir.
Ama geçen sene hiçbir takım şampiyonluğa layık değildi, ama biri olacaktı nasılsa..
Başakşehir oldu işte.
Peki bu sene nerde ayni Başakşehir?.
0 puanla sonuncu!.
Beşiktaş geçen sene Sergen'in kullanamadığı Burak'a ilaveten Gökhan ve Caner gibi iki silahı da yerlerini dolduramadan gönderince, hücuma yönelik en büyük silahlarını kaybetti.
Sergen'in Beşiktaş'ın gençleri ile de sorunları var gibi geliyor bana.. Özellikle de Şenol Hoca'nın takıma kazandırdığı Güven ve Dorukhan'la..
Takımın hatta en iyisiyken Güven'i 60'ıncı dakikada oyundan aldı.. Güven bu ülkenin en iyi arka santrforu.
Geçen sene oynatsaydı Sergen, durmadan alan değiştiren Burak'ın açtığı koridorlarda ne işler yapar, Burak'a da ne toplar atardı.
Sergen o Güven'i "tek santrfor" olarak takıma koydu. Güven ise geri santrfor gibi, santralarda dolaştı, kanatlara top dağıttı durdu. Ama ortada golcü olmadığı için Beşiktaş hücumları bir işe yaramadı.
Tam Aboubakar girdi, Güven'le oynamak üzere. Sergen kalktı Güven'i çıkardı.
Buyrun buradan yakın!.

***


Ve Trabzon!..

Trabzonspor nihayet bu yılın ilk galibiyetini aldı..
Kime karşı?.
Gördüğüm en kötü futbolunu oynayan Malatya'ya karşı.. 3 maçta ancak 1 puan çıkarabilen Hamza Hamzaoğlu'nun işi bayağı zor bu yıl.. Ama Hamzaoğlu güvendiğim hocalardan biridir. Bir şeyler yapar.. Sabırlı olalım. Bir de tabii, takımın bence en seçkin adamı Adem Büyük, yerini kaybetmiş, ikinci santrfor gibi ortalarda dolanacağına, bir sol açık olarak klasını konuştursa ve de takımın en çok ihtiyaç duyduğu "liderlik" görevine soyunsa..
Trabzon'a gelince..
Çok önemli sakatlıklara rağmen Sörloth'un yerine gelen Afobe iki işe yaradı. Hem orta ileri boşluğu doldurdu, hem de Nwakaeme, asıl yeri kanata geçip çok etkili oldu.
İki Abdülkadirler kendilerine geliyorlar. Ömür bu hafta iyiydi. Parmak'ın ise sadece fizik kondisyona ihtiyacı kalmış ki, Newton Hoca, bunu kolay çözer.
Başkan Ağaoğlu da, hakemle, rakiple, Federasyon'la uğraşıp, futbolculara peşin mazeret sağlamaktan vazgeçer, sorumluluğu onların omzuna yüklerse, Trabzon hızla yükselir.

***


Tebessüm

Yaşlı adam torunlarına nasihat ediyordu..
"Çocukken, baba mesleğim nalbantlığa karar vermiştim. Bunun için kollarımın güçlü olması gerekiyordu. Önce iki elime beşer kiloluk patates torbası alıp kaldırmaya başladım. Sonra 10'ar kiloluk patates torbası aldım. Sonra 50'şer kiloluluk patates torbalarını kaldırmaya başladım.."
En küçük torun heyecanla atıldı..
"Sonra?.."
"Sonra" dedi yaşlı adam.. "Torbalara patates doldurmaya başladım!."

Sevdiğim Laflar

"Yerini vaktinde terk etmeyi bilmek gerçek olgunluktur. Sadece acizler kalmakta ısrar eder!."
Victor Hugo

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA