"Yüzde 100 Futbol" adlı programında genelde o gecenin maçını eleştiren, iyi de reyting yapan Rıdvan (Dilmen), bu defa ortalığı birbirine kattı..
Pazartesi akşamı 9 kişilik Hatay'ı bile yenemeyen büyük transferler takımı Fenerbahçe hakkında ne diyeceğini merak edip, o kanalı açanlar, şaşkınlıklar içinde hiç yeri ve zamanı olmayan bir konu ile karşı karşıya kaldılar..
Rıdvan, başta Hürriyet Spor Müdürü Mehmet Arslan, ve Vatan eski Spor Müdürü İbrahim Seten olmak üzere, tanınmış gazetecileri FETÖ'cülükle, bugün başta Hürriyet, Milliyet ve Posta olmak üzere, yazılı, Kanal D ve CNN olmak üzere de görüntülü medyanın nerdeyse yarısının sahibi Yıldırım Demirören'i de sahte evrak düzenlemekle itham edince kıyamet koptu. Rıdvan'ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı da konunun içine çekme gayreti içine girmesi olayı iyice büyüttü ve sosyal medya işlemeye başladı..
O saatte hemen bütün gazeteler baskıya girdiğinden, salı günü gazetelerde tek satır yoktu ama, internet Rıdvan'ın yersiz ve zamansız ithamlarıyla doluydu.
İtham edilenler içinde iki çok yakın arkadaşım vardı..
Kimlik ve kişiliklerine kefil olacağım iki dost.. Mehmet Arslan ve İbrahim Seten..
"Neler oluyor" dedim, ikisine de..
Mehmet "Bu rezil iftiraların hesabını yargı önünde soracağım..
İftira, hakaret, halkı kin nefrete yöneltmek diyerek, tazminat ve ceza davaları açacağım" dedi..
İbrahim "Benim artık gazetem yok. YouTube üzerinden ve sosyal medya ile fikirlerimi yayabiliyorum" dedi.
"O zaman köşem sana açık.. Cevabını yaz bana yolla. Perşembe günü yayınlarım" dedim. Yolladı. Onu ayrı okuyacaksınız..
Şimdi konum başlıkta gördüğünüz gibi, başka..
Rıdvan bu fikirlerini bir açık oturumda, ne bileyim Ahmet Hakan ile tarafsız bölgede yayınlasa mesele yoktu..
Ama sırf bir önemli maçın önemli sonucu üzerine, kişisel fikirlerini söylemesi üzerine düzenlenen ve yıllardır yayınlanan bir programı, bambaşka amaçlar için, bambaşka bir konuda kullanması, Sayın Devlet Başkanı'nı da ısrarla konunun içine çekmeye çalışması büyük yanlış, bana kalırsa "Yayıncılık suçu" idi.
Dikkat buyurun "Yayıncılık suçu.."
Peki bu suç uzun uzun işlenirken, bu ülkenin en eski, en bilinen, bu yüzden en izlenen kanalı ne yaptı?.
Hiçbir şey!.
Oysa, çok deneyimli sunucu Murat Kosova araya girebilir, "Bunlar konumuz dışında" diyebilirdi.
Demedi.
Kanalın sorumlu müdürü Kosova'nın kulaklığına "Reklam arası ver" der, arada da Rıdvan'ı uyarabilirdi. O da sesini çıkarmadı.
Rıdvan, hem de yıllar öncesine ait ithamlarını, neden sezonun transfer kralı Fenerbahçe'nin 9 kişilik Hatay'ı yenemediği gece alakasız bir programda durup dururken gündeme getirmişti acaba?.
Gündemi değiştirmek ve Fenerbahçe Başkanı ve yakın dostu Ali Koç'u unutturmak için miydi, mesela?.
Olay patlayınca, NTV'den bir resmi açıklama bekledim. Hatta fena halde Fenerli patron Ferit Şahenk'ten..
NTV, tepeden en dibe, tam bir "Kuzuların Sessizliği" içindeydi benim bu satırları yazdığım çarşamba sabahı 11.00'e kadar..
Filmi hatırlamış olmalısınız.. "The Silence Of The Lambs" orijinal adlı filmde, Anthony Hopkins, kızdığı insanları öldürüp yiyen yamyam doktor Hannibal Lecter'i canlandırır.
Ne var ki Kuzuların Sessizliği içinde bir başka kurum daha vardı.
Sadece gurubun değil, ülkenin en eski gazetesi, dış medya için referans kaynağı, iç medyanın amiral gemisi Hürriyet'in spor müdürü FETÖ'cülükle itham edilir, gurubun patronu, sahte evrak düzenlemek ithamı ile karşı karşıya kalırken susan Demirören gurubu ve bizzat kendisi de suçlanan gurubun patronu!.
Ne Hürriyet'te tek satır vardı, ne de internette..
Çarşamba sabahı guruptaki bu sessizlik, kamuoyunda "Rıdvan Dilmen'in ithamları kabul edilmiştir" havası yarattı. Öyle ya..
Bin yıldır "Sükut ikrardan gelir" dememiş mi, eskiler.. Yani "Susmak, ithamları kabul etmek, itiraf etmek" demektir, sadece bizde değil, dünyada..
Demirören gurubu, Rıdvan'la muhatap olmak ve konuyu gazete ve TV ve sosyal medyada uzatmak istemeyebilir.
O zaman Hürriyet'in birinci sayfasına bir açıklama konabilir ve mesela "Bir rakip yayın gurubunun kanalında, Demirören Gurubu'na yönelik ağır ithamlarda bulunulmuştur.
Bunlara cevap verip, kurdukları tuzağa düşmeyeceğiz. İtham sahipleri, hesaplarını yargıda vereceklerdir" denebilirdi.
Onu bile yapmadılar ve koskoca Demirören Gurubu'nu 'Dr.' pardon "Rıdvan Lecter"a yem ettiler..
Çarşamba günleri arka sayfasını gazetesinin elemanlarını tanıtmak ve alkışlamak üzere kullanan yeni Genel Yayın Müdürü Ahmet Hakan dostum da, kendi Spor Müdürü Mehmet Arslan'ın yanında yer alamadı.
O zaman, siz söyleyin şimdi..
"Suçlu kim?."
***
İbrahim Seten diyor ki!..
Müftü Muharrem Efendi'nin en büyük oğluydu, Cemal Dayım.. Harika bir insandı. Muhteşem de bir asker.. Emekli olunca, Florya'daki Basınköy'e yerleşti. Orada, zamanın en ünlü gazetecisi Çetin Altan'la komşu oldu. Kızı Gülnur'la, Çetin Ağbi'nin oğlu Ahmet, birlikte ayni bahçede büyüdüler. Arkadaş oldular. Flört ettiler. Evlendiler.. Kızları Sanem doğdu. Benim kuzenim yani.. Sanem de büyüdü, spor yazarı İbrahim Seten'le evlendi. Böylece İbo da kuzenim oldu. Zaten meslekten çok yakındık, bir de hısım olduk.
Sanem'le İbo yürütemediler ama, damat hep dostum olarak kaldı.
Rıdvan'ın, çok yakından tanıdığım İbo için söylediklerini duyunca "Ne oluyor" diye hemen aradım. "Benim sosyal medya dışında yerim yok, Hıncal Ağbi" dedi.
"Var" dedim.. "Benim köşem sana açık.. Yaz yolla.."
Yolladı İbo.. İşte o mail..
*
Hıncal Abi "Yaz, yolla" deyince önce kendimi özetleyerek başlamak istedim. Çünkü okurlar, yalanlarla bu rezilliğin içine çekilmeye çalışılan kişinin kim olduğunu bilmek isteyecektir.
İbrahim Seten adında, iki yıl önce emekli olmuş, eski bir spor müdürüyüm. Birkaç gündür ben ve arkadaşlarım Rıdvan Dilmen'in saldırılarına maruz kalıyoruz. Bunun sebebi de kendisini eleştirmiş olmamız.
Evet eleştirdim. Çünkü tarafsız olduğunu iddia ederek oturduğu ve milyonlarca kişiye ulaştığı koltukta Fenerbahçe temsilcisi gibi davranıyor. Ben de espriyle karışık "Bu sezon Rıdvan Dilmen sezonu olsun" diyorum.
O da, bu eleştirilerime sağlam cevap veremediği için karşılığında bana 'FETÖ'cü' iftirası atıyor. Mesele bu kadar basit aslında.
Ama meselenin basit olması, bendeki, "Başkasının yerine utanma" duygusunu yok etmiyor maalesef.
NTV'deki bir saatlik kara tiyatroyu izleyen herkeste bu duygunun oluştuğuna eminim. FETÖ alçağı ile ilgili zamanında attığım birkaç ironik tweet'in ekran görüntüsünden başka söyleyecek bir şeyi yoktu çünkü.
O da ciddi tek lafı olmayan pek çok zavallının yaptığını yaptı, arkasında büyük bir siyasi güç varmış gibi davrandı.
Hiçbir delili olmadan 81 milyonun önünde insanları 'FETÖ'cü' olmakla suçlayarak, FETÖ davasını da sulandırdı.
Dahası..
Aklıselim sahibi biri; İbrahim Seten adlı 2 yıl önce emekli olmuş, eski spor müdürüyle kavga ederken, neden 19 kere Cumhurbaşkanımızın adını kullanır?
Siyaseti arkasına aldığı izlenimi verirken sergilediği sakil görüntüyle; en büyük zararı bu kuruma verdiğini nasıl farketmez?
Rıdvan Dilmen devlet büyüklerine haksızlık etmiş, kişilerin adını ve itibarını kendi çıkarı için kullanmıştır. Daha da önemlisi, bu sakil görüntüsüyle FETÖ'cü vatan hainlerinin ekmeğine yağ sürmüştür.
Bu ayıptır, günahtır, rezilliktir.
Herkes kendisini rezil etmekte özgür. Ama Rıdvan Dilmen bana attığı çamurun bedelini mahkemede ödeyecek.
Adaleti yönlendirebildiğini düşünse de ben yargıya güveniyorum. Bu meseleyi, meydan kavgasına çevirmeden, kamuoyunu meşgul etmeden hukuki yollarla ilerleyerek bitireceğim.
Rıdvan Dilmen tek bir konuda haklı!.
Futbolda "Temiz eller operasyonu" hemen başlamalı..
...Ama ilk taşı atmak, eli en kirli olanlara kalmasın bir zahmet!.
***
Ah Defne ah!..
Defne Samyeli'den söz ettiğimi anlamışsınızdır. Harika bir dostluk vardı aramızda.. Öyle yakındık ki, aileye de girdim.. Annesi Sendegül'ü de, kardeşi Suhan'ı da çok sevdim. Birlikte çok yemekler yedik..
Sonra o da yakın arkadaşım Mimar Eren Talu ile evlendi. Ne güzeldi o düğün..
Ve sonrası.. Sık sık evlerinde yemek yer, dışarıda buluşurduk.
Defne Türkiye Güzeli olması dışında çok yetenekliydi. Onu o zamanlar TRT'yi kasıp geçiren Rafaella Carra Şov benzeri bir programa teşvik ettim.
Projeyi beraber yaptık, hatta..
Ama onun tercihi ana haberler oldu. Sonra Galatasaray aşkı yüzünden akıl almaz indirimle girdiği stat inşaatı Eren'i maddi, manevi yıktı.
Ayrıldılar..
Ondan sonra ikisiyle de rastlaşmaz olduk. Bir programını eleştirince, Defne bana kızdı.
Yıllarca kırgın kaldık. Sonra barıştık ama eski günleri yakalayamadık.
Sonra..
Sonra Defne, sosyal medyayı kullanarak adını hatırlatma merakına düştü. Yetmedi.. Yanına ergenlik çağındaki kızlarını da aldı.. Hemen her gün magazin sayfalarında Defne, Deren ve Derin'le birlikte görünmeye başladı..
Bu resimler Defne'yi mutlu ediyor. Ettiği belli..
Çünkü hepsini anne ve kızlar kendi sosyal medya hesaplarından yayıyorlar..
Ama ben üzülüyorum..
Çünkü benim 1991 yazında Çeşme'de tanıdığım "Amiralimin kızı" Defne bu değil..
Doğumuna en çok sevindiğim, yıllanmış şarap ve iki kristal bardaklık doğum hediyemi verirken "21 yaşına basınca tıpayı açar, bu bardaklarla 'Mutluluğa çin çin' yaparsınız" dediğim Deren de, gazetelerde çıksın diye resmine fotoşop yapıp alay konusu olan genç kız değildi..
Bütün Samyeli ailesini hala çok sevdiğim için üzülüyorum, anladınız mı?.
***
Alzheimer!..
Geçen hafta, kim bilir hangi ajanstan ne geldi bilmem, medyanın gündemine aniden Alzheimer düştü. Yani Demans, yani halk arasındaki adıyla Erken Bunama..
Sevgili Yüksel (Aytuğ/ Yakından Kumanda) dün çok isabetli bir yazı koymuş, köşesinin tepesine..
"Aile büyüklerimde var. Ben de muhtemel bir Alzheimer hastasıyım" diyor.. Allah göstermesin.
Ve sadece muhtemel hastalara değil, herkese, bu dertten uzak kalmanın en basit, en ucuz, en kolay yolunu gösteriyor ki.. Dedikleri bilimsel. Dünyanın en ünlü doktorları müttefik..
"Çapraz bulmaca çözmek.."
Nasıl vücudumuzun fit kalması için jimnastik yapıyorsak, beynin de sağlam kalması için jimnastiğe ihtiyacı var.
Yani, ilaç bu gazeteyle aldığınız ve Ateş Böceği Ercan'ın hazırladığı, eklerimizde verdiğimiz bulmacalar..
Onları çözerken beyni çalıştırıyorsunuz.
Japonların icad ettiği, harfler yerine rakamları kullanan sudoku bilmeceleri de harika beyin jimnastiği..
Hele bu karantina dönemlerinde, hem vakit geçirmek, hem de geçirirken beyni çalıştırmak harika..
***
TEBESSÜM
Teksas'ın küçük kasabasının ileri gelenleri, yörenin sorunlarını konuşmak üzere kilisede toplanmışlardı. Bir ara kürsüye bir kadın geldi ve konulara değinmeye başlayınca, arka sıralardan yaşlı bir çiftçi ayağa fırladı..
"Bu kadın kim oluyor da, her şeye aklı erer gibi konuşuyor. Oysa en basit şeyleri bile bilmez.. Hadi cevap ver kadın!. Domuzun ayağında kaç parmak var?"
Kadın güldü..
"Çıkar ayakkabını kendin say!."
SEVDİĞİM LAFLAR
Başkalarının kalplerini incitmekten kaçın. Çünkü başkasına verdiğin acının zehiri, er ya da geç sana döner.
Kızılderili Atalar Sözü