Yani en son bu ülkenin ilk haber kanalı, bir başlangıcın öncüsü NTV de bu yönteme kapılarını açınca "Pes" dedim.. "Bu ülkede neye ve kime inanacağız biz?."
Futbolumuz yalan üzerine kurulu.. En ünlü, en yetenekli futbolcular bile hakemi aldatarak kazanma peşindeler.
Ayağına darbe alan, yüzünü tutarak yere atlıyor ki, hakem rakip meslektaşına kart çıkarsın.
Hiç darbe almadığı halde öylesine çığlık atarak çimlere balıklama uçuyor, yerde üç defa yuvarlanıyor ve elini yere vurarak imdat çağırıyor ki, "Ambulans acile yetiştirebilir mi acaba" diye düşünüyor insan. Sonra ayni adam ayağa kalkıp, hakemin verdiği frikiki atıyor.
Çünkü bu ülkede hakem aldatmak serbest. Çünkü bu ülkede federasyon, futbolu öldüren bu rezilliklere seyirci. Çünkü karar almak için adeti üzere yukardan emir bekliyor. Kuklalar ya!.
İnternet gelirleri tık üzerine kurulu. Ona göre reklam alıyorlar. Tık almanın yolu da ayni..
"Yalan!."
Halkı kandıran kazanıyor. Ama bu ülkede bu internet rezilliğine de aldıran yok.
İsimsiz sitelerden söz etmiyorum. Onlar her türlü yalanı sorumsuzca yazıyorlar, mumları da yatsıya değil, sonsuza dek yanacak. Çünkü aldıran, halkının aldatılmasını önlemek için gerekeni yapan bir devlet kurumu yok..
Poliste "Siber Suçlar Bölümü" var, göstermelik.
Benim asıl öfkem, Sabah ve Hürriyet başta, bu ülkenin önde gelen ulusal gazetelerinin siteleri..
Artık internette "Gazete adı.com. tr" imzalı haber gördüm mü, tıklamıyorum bile..
Çünkü o bir satırlık haberi, 27'nci tıkta veriyorlar. Amaç halkın haber hakkına cevap olmak değil, halkı kandırarak tık almak ve ay sonunda duyuru yapmak..
"Bilmemne gazetesi.com.tr ayın birincisi.."
Buna da aldıran yok. Ne devletin basın kurumları.. Mesela Basın Yayın Genel Müdürlüğü.. Mesela Basın İlan Kurumu.. Ne de, bizim basın kurumları.. Gazeteciler Cemiyeti.. Basın Ahlak Yasası'nı kollayan Basın Konseyi.. Basın sendikaları sadece seyirci.
Galeri diye bir şey icat etmişler.. Diyelim yıllar öncesinin ünlü yıldızıyken kayıp birisini bulmuşlar..
"Falanca ne halde?."
Merak edip tıklıyor ve tuzağa, yani galeriye düşüyorsunuz.
Bir ünlünün resmi. 20 sene önceki. Yanında bugünkü resmi.. "Sonraki" diye tıklamanızı istiyor. Sunumda sizi meraklandıran "Falanca"yı arıyorsunuz ya.. Tam 45 kere "Sonraki" diye tıklatıyorlar sizi....Ve 81 milyonu en iyi aldatan, "Ayın Birincisi" olup, reklamlara konuyor.
Geçen gün NTV, koskoca NTV, dünyanın referans kaynağı NTV de bu aldatmaya tenezzül etmez mi?.
"Amerika'da sıcaklık 48 saatte 36 derece düştü.."
Yani iklim üzerine yıllardır bir ticaret kampanyası sürer, kıyamet haberleri verilirken bunu duysanız "Tamam. Dünyanın sonu geldi" demez misiniz?.
İki gün önce 26 derece olan hava sıcaklığı birden -10'a düşerse ne olur dünyanın hali.. "Buzul devri mi geliyor" demez, dehşete düşmez misiniz?.
Ama yalan.. NTV'nin haberi yalan. Aldatmaca.. Amerika'da bir eyalette 36 derece düştü ama, bu derece bizim kullandığımız santigrad değil, onların kullandığı Fahrenheit. Yani.. Kafanızı fiziksel formüllerle karıştırmayayım..
Bizim termometre ile düşen sıcaklık, 36 derece değil, hemen hemen yarısı.. O da önemli bir düşüş ama, Amerika için, bilinen, alışılmış bir şey.. Oklahoma'daki hortumlar kadar bilinen, beklenen..
Polar Vortex denen bir hortum benzeri fırtına var, dünyanın her iki kutup bölgesinde. Onun için adı "Polar Vortex/ Kutup Girdabı" zaten.
Kuzey Kutbu'nun vortexleri, zaman zaman güneye, hatta Güney Amerika'ya kadar inerler.. Bu sene mesela mayıs ayında Amerika'da gene Polar Vorteks'e rastlanmıştı. Şimdi eylülde bir daha geldi.
Haber böyle de haber aslında, gazetecilik olarak. Ama oturup böyle anlatırsanız, millet hem bilgilenir hem de paniğe kapılmaz..
Ama paniğe kapılmazsa, tık sayısı artmaz ki..
O zaman salla gitsin.. Eeee!. "36 derece dedik. İşte 36 derece doğru.. Fahrenheitmış.. Bize ne.. Biz tıkımıza bakarız.."
Türkiye'yi "Yalanlar Ülkesi" olmaktan kurtaracak bir kişi, bir kurum yok mu, Allah, Lillah rızası için?.
Amerika Nixon'ı "Yalan söylediği için" azletti. Bizde kandıran kazanıyor.
***
Bu defa başvurum size Sayın Fuat Oktay!..
Fuat Oktay, bilirsiniz, Başkanlık sistemi ile yönetilen ülkemizde Başkan Yardımcısı. Yani ülkemizin 2 numaralı adamı..
Ona başvurmamın iki sebebi var.
Birincisi, şikayetçi olduğum TRT, onun sorumluluk alanında..
İkincisi.. Bu ülkede sorunlar "Yukarısı" el koymazsa çözülmüyor..
Gazino dönemi bitti. Sıradan insanların gittikleri aile bahçeleri yok. Maksim gibi büyük gazinoların "İçkisiz aile matineleri" de yok.. Yani bu ülkede hele Alaturka Müzik dinleme imkanı kalmamıştı ki, TRT Müzik yayına girdi.
Sandık ki, TRT eski günlerdeki gibi, komedi, eğlence dahil, tüm aileyi, nineden toruna ekran başına toplayacak, "Aile" kavramına hizmet ederken, alaturka müzik zevkine de seslenecek.
Nerde.. Bakın aile izleme saatlerine.. Yani akşam, prime time dedikleri zamana.. Ya da cumartesi, pazar sabahlarına..
"Herkes TRT Müzikten kaçsın" diye program yapsan ancak bu kadar başarılı olur.."
Aile eğlence programı yok.. Ne var?.
Hele son zamanlarda, kimin keyfine hizmetse, nerdeyse türküden nefret ettirecek kadar, türkü doldurdular.. Düşünün 40 sene Modern Folk Üçlüsü'nün menajerliğini yapan ve türkü çağıran ben söylüyorum bunu..
Yayının yüzde 80'i türkü. Yüzde 15'i alaturka. Yüzde 5'i Türk pop..
Arşiv'den seçmeler ki, dünyanın en güzel arşivi var, TRT'de, ayni program tekrar tekrar ve yarıdan fazlası, halk müziği olarak yayınlanıyor...
Torpillerinin yukardan olduğunu yayıp, TRT Müziği tapulayan dört beş sanatçı var. Onlara haftalık özel program verilmiş ama yetmemiş, bir de her türlü yapımda, her gün defalarca ekrandalar, nasıl torpilse..
Allahın günü, kaynağı belirsiz Top 10, Top 20 programı yayınlıyorlar ama, o listeki pop şarkıların yer aldığı, tek, bir tek pop müzik programı yok, TRT Müzik'te.. O zaman liste niye?. Ben tahmin ediyorum, Sayın Oktay..
Bunları defalarca yazdım Başkan Yardımcım..
İsim vererek yazdım. TRT Genel Sanat Yönetmeni Kenan Bölükbaş denen zat, cevap verme zahmetine bile katlanmadı.
Ondan umut kesince, TRT Genel Müdürü İbrahim Eren'e açık mektup yazdım. Emrinde basın bürosu, tonla adamı var.. Kendisi dahil hepsi benim vergilerimle, bana hizmet için maaş alan tonla adam. Tenezzül edip satır cevap çıkmadı. Bildiklerini okumaya, daha da şiddetle devam ettiler..
Yani, kusura bakmayın, tavırları..
"İt ürür. Kervan yürür.."
Ürüyen de ben oluyorum, Sayın Oktay!. Bu ülkenin en kıdemli gazetecisi olma yanında, ilk TRT ve Televizyon Muhabiri ve Yazarı olarak, bu kurumu nerdeyse avcunun içi gibi bilen ben.
Lütfen bu konuya el koyar mısınız, Sayın Başkan Yardımcım!.
Lütfen TRT Müzik Yayınları için soruşturma açtırır mısınız?
***
Müdürüme bir alkış daha!..
Spor Müdürümüz Murat Özbostan gene harika bir analiz yazısı kaleme almış ve Beşiktaş'ı yorumlamış.. Dünkü SABAH'ta okumadıysanız ve hele Beşiktaşlı iseniz, internetten tıklayın ve okuyun.
Nedense pek kimsenin laf etmediği Sergen Yalçın'ı öyle yerinde eleştirmiş ki..
"475 milyon lira değerindeki takımı için, hem de sezon başında 'Yetersiz' der mi bir hoca" diye soruyor.
25 bin taraftar önünde imza atan Sergen "Rakipler bizden önde, bizden iyi" der mi gerçekten..
Sergen küçük takımlardaki büyük başarısıyla taraftarı arkasına aldı. Ama Büyük Takıma Hoca olmak, çok başka iş. Küçük takımda her aldığın puan alkış toplar. Büyük takımda her verdiğin puan yüzüne tokat olarak döner.
PAOK, Beşiktaş'tan iyi takım mı, Sergen?. Senin takım ve taktik hataların yüzünden elenen Beşiktaş, hem de taraftarın 20 (Yirmi) liralık mesajlarına muhtaç olduğu dönemde 35 milyon euro kaybetti.
..Ve de geldiği günden beri zerre kale almadığı gençleri de sözleriyle kaybetti.
Gökhan Töre'yi transfer ederken, Şenol Güneş'in armağan ettiği Dorukhan, Güven ve Umut gibi gençleri sildi attı..
Hepsini öyle güzel anlatmış ki, Müdürüm..
Şimdilik kelime eklemeyi gereksiz buluyorum.
Sergen'in en büyük şansı, ligin seyircisiz başlaması.. Tribünler dolu olsa daha sahaya girerken ıslıklanırdı çünkü, bence..
***
Galatasaray mı?..
Ara ara çıkıyorum.. Bana sorulan hep ayni..
"Galatasaray ne yapar?."
Benim yanıtım da hep ayni..
"Benim zerre umudum yok.."
Neden yok?.
Çünkü Fatih Terim'in Galatasaray'ı altıncılığa dek düşüren kafasında zerre değişiklik yok..
Hala kafasında Belhandası'nı ve Feghoulisi'ni ilk onbire koymak, hala başta Ömer, Adem, Türkleri yok etmek, hala "Top bende kalırsa gol yemem" felaket inancı yüzünden, yana, geriye garantili pasla ve yavaş oyunla futbolu öldürmek var.
Hızlı ve dikine oyunu takım unutmuş.
Galatasaray'ın tarihinde olmayan bu korkak, bu tatsız, bu nefreti oyunu inatla ve ısrarla sürdürüyor, Fatih!.
Bir de midemi bulandıran şey var.. Dün Bülent Timurlenk yazdı, onda da okudum.
"Galatasaray hep ayni tezgahtan alıyor" demiş, Bülent. Bunca on para etmez adamla, takımı lig altıncısı yapan kadroyu nerdeyse ayni menecer kurmuş..
Başkan, dostum Mustafa Cengiz'e sorsam, nedir bu "Ayni menecere ısrarla para ödeme"nin sebebi?.
Fatih Terim bu kafayı, ya da Galatasaray Yönetimi Fatih Terim'i değiştirmedikçe, başarı zor. Çok zor..
Türk futbolunun gelmiş geçmiş en parlak hocası için bu satırları yazmanın da çok zor olduğu gibi!.
***
Tebessüm
Mağaza kocaman reklamlarla büyük indirim ilan etmişti. Sabah açılış saatinden önce kapıda uzun bir kuyruk oluştu. İnsanlar beklerken, biri koşarak sıranın en önüne girmeye çalışınca, ordakilerden bir yumruk yedi, yere düştü. İki kişi kaldırıp götürdüler ve en sona koydular.
Adam az sonra kendine geldi, gene en öne koştu.. Bir yumruk daha.. Gene yerde.. Gene iki kişi yüklenip en arkaya götürdüler..
Adam güç bela doğruldu. Kuyruğa doğru bağırdı.
"Bir yumruk daha yersem, dükkanı açmadan eve döneceğim."
Sevdiğim Laflar
"Birbirimizin toplamı sonsuzluğa eşittir. Beni senden, seni benden çıkarırsak hiç kalırız."
Rebecca Donovan