Ne harikaydı, Türk sinemasının iki dev ismi, iki "T"si ile buluşmak..
Davet eden birinci T, "Bay Sinema" diye anılan, dostluğu ile gurur duyduğum Türker Ağabey'di. Türker İnanoğlu..
İkinci T ise, sinemamızın baş tacı, adıyla sanıyla Sultanı, Türkan Şoray!..
Nasıl mutlu, nasıl keyifli bir sohbet oldu anlatamam..
Anılar, müşterek yaşananlar..
Buluştuğumuz yer Türker Ağbi'nin Kavacık'taki dev Erler Film binasının en üst katı.. Türker Ağbi'nin kendi için yarattığı ofis..
"Yarattığı" diyorum..
Çünkü burası insanın girip de çıkmak istemediği bir müze.. Sinema müzesi.. Neler neler var.. Duvarlarında Türk resim sanatının en büyük imzalarının eserleri.. Osmanlı'nın son yıllarından kalma tablolar..
..Ve bir duvar var ki.. İşte orası asıl.. Orası asıl ağlatır..
Los Angeles'ta bir "Yıldızlar Bulvarı" vardır. Sinema sanatına adını yazanlar içindir burası.. Onların adları bir "Yıldız"a yazılır ve o yıldız, bu bulvarın kaldırımına törenle yerleştirilir.
Oscar kadar önemli bir ödüldür bu, adını taşıyan yıldızı o bulvarda görmek.. Kaç kez yürüdüm o kaldırımda, o isimlere bakarak..
O kaldırımı, Yeşilçam için, kendi duvarına taşımış Türker Ağabey..
Duvar boydan boya yıldızlarla kaplı.. Her birinin ortasında bir portre.. Türker Ağbi'min yapımcı veya yönetmen olarak "Yıldız" yaptıkları unutulmazlar..
Uzun uzun baktım. O duvarda Türk sinema tarihi var.
Gençliğimde hayranlarıyken, İstanbul'a geldikten sonra tanıştığım, ahbap olduğum devler..
Türkan Sultan'a, Türker Ağabey'i gösterdim..
"Bu var ya bu..
Gençliğimde en kızdığım, en öfkelendiğim, en kıskandığım adamdı.." O yıllar öyleydi ya.. Bir kızla yan yana 10 metre yürümek çapkınlık sayılırdı.. Elini tutmanın değil, dokunuşun kokusunu silmemek için el yıkamazdık.. Öylesi..
Aşklar mecburen platonik yaşanırdı.
Nasıl olsa dokunamıyorsun, kime aşık olacaksın o zaman?. Bir sinema yıldızına tabii.. Ben de olurdum.
Ama kime aşık olsam, birkaç gün içinde magazin sayfalarında resimlerini görürdüm. Platonik aşkım, Türker İnanoğlu ile baş başa..
Gel de kızma, kıskanma..
"Her platonik aşkımı elimden aldı bu" dedim, Türkan Sultan'a..
"Ama o zaman çok yakışıklıydı" dedi Sultan da.. "Baş rol oynattığı jönlerin çoğundan daha yakışıklıydı." "Duvarlarda birlikte resimleri var o jönlerle.. Türker Ağbi hepsinden daha jönmüş, o zamanlar" dedim.
Türker Ağabey "Kameranın önüne hiç heves etmedim. Benim işim kamera arkasıydı, keyfim, heyecanım hep kamera arkası" dedi.
"Nehir'in de kafasında kamera arkası var" dedim.. "Cesaret ederse gelip seninle konuşacak." Nehir, Nehir Erdoğan.. Türker Ağbimin "Kızım", benimse "Canım" dediğim ortak aile dostumuz.
Yani böyle tesadüf Türker Ağbi'nin filmlerinde bile olmaz.. Nehir tam o sırada, çalıştığı Antep'ten, TRT'nin "Benim Adım Melek" dizisinin setinden görüntülü aramaz mı?.
"Bak nerdeyim" diye görüntüyü Türker Ağbi'ye çevirdim..
Bir çığlık.. "Aaa.. Türker Ağbi.." Türker Ağbi de çok mutlu oldu, onu böyle coşkulu görünce..
Tekrar çevirdim. Bir çığlık daha.. "Aaaa.. Türkan Hanım da orda.." Hele Türker Ağabey nasıl mutlu oldu, Nehir'i görünce..
Nehir'i setten çağırana dek söyleştik.
Nehir bir ara, "Sette bir tatsızlık oldu" derken, Türkan Sultan sözünü kesti.
"Sette olan sette kalır.." Kapadık.. Bizim üçlü sohbet kaldığı yerden devam etti..
Türkan Sultan ara ara "Bunu anlatmam, aramızda gazeteci var" diye bana taş atıyor ama, Türker Ağabey "O burada gazeteci değil, dost" diyor.. "Neyi yazacağını, neyi yazmayacağını çok iyi bilir.." 65 yıllık meslek hayatım boyu, hem de şahit olduğum halde yazmadıklarımı anlatsam, siyaset ve magazin dünyası sarsılır.
Ama bakın bunu yazacağım.. Sultan kızsa da yazacağım işte..
Bir ara "Size kırgınım Hıncal Bey" dedi, Türkan Sultan.. Anlattı..
"Her gün bir başka sosyetik davette bir başka güzelle göründüğünüz günlerde, iki defa sizi aradım, 'Şuraya beraber gidelim mi' diye, ikisinde de reddettiniz.." Vallahi de, tallahi de hatırlamıyorum. Yaş 81 bunadım belki ama, hangi insan Sultan'ın davetini reddettiğini unutur.
Bir yanlışlık olduğu kesin.. O sıralar Türkan Fairchild diye dalga geçtiğimiz beni sinir eden bir kız var.. O mu sandım acaba?.
Ya da Sultan yanlış hatırlıyor..
Neyse.. Şipşak cevabı yapıştırdım.
"Vallahi hatırlamıyorum ama, bugün de böyle bir teklif yapsanız gene reddederim.."
Sultan hayretle baktı..
"Resmimizi birlikte gören genç kızlar 'Adam Türk sinemasının Sultan'ıyla çıkıyor, bize bakar mı' deyip umutlarını kesmez ve etrafımdan yok olmazlar mıydı, kabul etsem?."
***
..Ve Türker Ağabey'in Atlas Sineması...
Üniversite yıllarımın unutulmaz sinemasıydı Atlas.. 50/60'lı yıllarda pazartesi geceleri o hafta başlayan filmler için galalar yapılır, sosyete hatta smokin ve uzun elbiselerle gelirdi o gecelere.. Biz de Ankara'dan İstanbul'a her gidişimizde efsane Atlas'a mutlak giderdik..
Cebimizde paramız olduğu zaman da, sinemanın tam girişindeki "Kulis"e uğrardık. Corc işletirdi.. Ünü ülke sınırlarını aşmış Corc, İstanbul'a ilk "Taze çiçekli masa" kültürünü getiren adamdı.. 50'li yıllarda Çiçek Pasajı'ndan her sabah taze çiçek satın alır, onları elleriyle Kulis'in masalarına özenle yerleştirirdi.
İşte yeni Atlas Kültür Merkezi ve Sinema Müzesi salonu..
"Corc'a gittim" demek hava basmak olurdu öylesi..
Beyoğlu, Beyoğlu olmaktan çıkınca, AVM'lerin 8-10 sinemalı salonları dünyayı sarınca, Atlas da bitti, Kulis de..
Türker Ağbi sahiplendi ama Beyoğlu ölü olunca, dirilmez ki..
Bana sık sık uğrayan eski Beyoğlu Belediye Başkanı, şimdi Kültür Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan dostum, her defasında yaptıkları harika bir işi anlatıyor bana.. Son defa Atlas'ı anlattı.
Tarihi Atlas, baştan aşağı restore ediliyor. Tüm süsleme ve bezemeleriyle yeniden ortaya çıkarılıyor ve bir "Kültür Merkezi / Müze" oluyor..
Emek bitti, pırıl pırıl çalışıyor. AKM, dünya çapında çok görevli bir merkez olarak bu yıl içinde açılacak..
..Ve Atlas Kültür Merkezi'nin galalar ve resepsiyonlara açık kulisi..
..Ve işte yürüyüş mesafesinde, üçüncü harika Kültür Merkezi Atlas, Beyoğlu'nda..
Anlattı, Demircan..
İstanbul Sinema Müzesi, Türk sinemasının kalbi olan Yeşilçam'da, tarihi Atlas Sineması'nı da kucaklayarak, sinema estetiğini dünü ve bugünüyle yeni nesillere aktarmak amacıyla kapılarını yakında açıyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından projelendirilen İstanbul Sinema Müzesi, "Eğiten, Eğlendiren ve Ağırlayan" durak olacak.
İstanbul Sinema Müzesi, her köşesiyle sinemadan bir dünya olan Beyoğlu ve İstiklal Caddesi'nin kültürel kimliği ve marka değerine nitelikli bir katkı sunacak.
***
Seyirciye azıcık saygı TRT Müzik!..
Hemen bütün yayınlarını banttan yapan bir TV kurumundan ne bekler insan?..
Seyirciye saygı..
TRT Müzik'ten söz ediyorum.. Ben müziksiz evleri sevmem.. Okurken de, dostlarla sohbet ederken, düşünürken de bir müzik sesi olmalı kulaklarımın derinlerinde..
Alaturkayı severim.. Artık gazinolar yok.
Gece kulüpleri de yok. Yani alaturka dinlemek için televizyondan başka yer yok.
Bu sebepten, TRT Müzik açıktır hep.. Hele karantina döneminde, saatlerce açıktır, evimde..
..Ve TRT Müzik'te "Pop Müzik" hiç yok..
Allah'ın günü, "En İyi 10" ya da "İlk 20" diye hayali liste programları yayınlıyorlar ama, o listeye girenleri izleyebileceğiniz tek program yok, yayın akışlarında..
Benim vergilerimle, İspanya'dan, Londra sokaklarından, çatıdan, sokaktan bilmem nerelerden saçma sapan program yaptırıyorlar ama, günümüz ünlü Türk sanatçılarının yer aldığı tek programları yok.
Hadi o pop.. TRT Müzik yöneticileri Hafif Müzik'ten nefret ediyorlar diyelim. Ama alaturka da yok..
Son zamanlarda varsa yoksa, halk türküleri..
Yahu canım gibi sevdiğim türkülerimden nefret edeceğim..
Arşivden diye bir programları var. Ellerinden adam gibi eğlence programı yapmak gelmiyor..
Olanı da "Benim arkamda kim var biliyor musunuz" diye hava basan üç beş kişiye parsellemişler ya.. Bu Arşivden'de eski eğlence programlarını kırpıp kırpıp veriyorlar. İzlerken utanıyorlar mı acaba "Bu TRT eskiden ne muhteşem programlar yaparmış" diye.. Komedisi, eğlencesi, her türlü müziği dans gurupları ve halk oyunları ekipleriyle sunan "Eski" TRT'yi yüzleri kızarmadan seyrediyorlar mı?.
Bu hafta iyice piç ettiler, yayın akışını.. Baştan sona halk müziği.. Tek tür seçmişler Arşiv'den..
Baştan sona halk müziği.. Niye?. Sakın bana gene "Emir yüksek yerden" demeyin. Gerekirse o dediğiniz yerle konuşurum..
Çarşamba akşamı, 19.00'da "Arşivden" başladı. Baştan sona Türk Halk Müziği(THM)..
Ardından "Saz ve Söz".. Tamamı THM.. Sonra "Aşk İçin".. Konuğu THM Sanatçısı.. Mucize Nağmeler.. Konuğu "THM Sanatçısı".. Yani 19.00- 23.30 arası bitmez tükenmez THM..
Bu mudur yayıncılık?. Bu mudur, seyirciye özen, saygı?.
O Arşivden'i benim paramla, kim yapıyorsa..
İnsan olan biraz uğraşır yahu..
Çıkar arşivden üç beş program.. Kes, ekle, 60 dakika yap. Oldun yapımcı.. Hadi ordan..
Yahu biraz emek ver.. Biraz uğraş..
Bak ordaki 20 kişilik saz gurubunun arasında bir genç var. Arif Sağ.. Bir okla işaretlesene bi zahmet..
Ya arkadaki koroda sonraki yıllarda yıldız olacaklar var, kimler kimler, farkında mısın?.
Olsan işaretlersin zaten, kara cahil..
İki sanatçı karşılıklı konuşuyor. Kim bunlar, seyirci bilmek zorunda mı?. Bir başa bir sona isimleri bindirsene bi zahmet.. Ama sen de tanımıyorsun ki?. İşin mi yok, bir de zahmete girip araştıracak ve "Program" yapacaksın.
Ama "Program" yapmak umurunda bile değil..
Kes yapıştır, daya gitsin.. Nasılsa soran yok!.
Az biraz emek yok. Çaba yok.. "Programın 'P'si" yok.. Çünkü, TRT Müzik'te "Seyirciye saygı" yok.
Vergilerim haram olsun size..
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Akıllı insanlar herkesten ve her şeyden bir şey öğrenirler! Sıradan insanlar sadece kendi hatalarından ders çıkarırlar! Cahiller ise her şeyi bilirler!" Sokrates
TEBESSÜM
- Bitki isimleriyle başlar. Hayvan isimleriyle biter. Nedir?.
- Aşk!. (Teşekkürler Lütfi/ Facebak)