Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Salda Gölü “Emin” Ellerde!..

Aslında son zamanlarda gazetelerimiz kelime oyunlarıyla başlık atmayı marifet sanmaya başladılar ve hızlı taklit yarışına girdiler ya..
Yani bu yazıya başlarken aklımdan böyle bir başlık geçmedi de değil.. Bir harf ilave edecektim.. Sadece bir harf..
"Salda Emin-e ellerde" diyecektim. O zaman başlık, Nasa Uzay aracının, Mars'taki hayat izlerini aramak üzere ineceği Jezero kraterinin dünyadaki tek, nerdeyse, tıpa tıp benzeri Salda Gölü'nün hem de nasıl "Emin" ellerde olduğunu anlatacaktı, sizlere..
Bana anlattığı gibi.. Salda Gölü'nü ve önemini anlatmış ve mümkün olan tüm önlemlerin alınarak korunması gerektiğini yazmıştım ya.. Pazartesi günü arandım.
"Ben Safure Cantürk" dedi, arayan ses.. "Sayın Emine Erdoğan'ın uzman yardımcısıyım.
Hanımefendi sizi aramamı ve Salda yazılarınız için teşekkür ettiğini s öylememi istedi.. Emine Hanım uzun zamandır Salda Gölü ile yakından ilgileniyor" dedi.
First Lady'miz Salda'ya el koymuşsa, bu iş tamam demektir zaten. O andaki keyfimi ve huzurumu anlatamam..
Sonra Uzman Cantürk bir bilgi notu gönderdi bana..
Meğer Emine Hanım, Salda Gölü ve çevresinin korunmasıyla ilgili çalışmaları 2019 yılından beri yakından izlediğini sosyal medyadan açıklamış, ardından 2 Eylül 2019'da da, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum'un davetlisi olarak gölü ziyaret etmiş.
Ayrılırken de yılda ortalama 1 milyon kişi tarafından ziyaret edilen göle girişin kontrollü yapılmasını, korumaya yönelik çok ciddi önlemler alınmasını ve tüm çalışmaların çevre koruma konusunda uzman bilirkişilerin tavsiyeleriyle yürütülmesi önerilerinde bulunmuş.
Ardından Salda Gölü etrafındaki koruma alanı, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'yle 4 bin 400 hektardan nerdeyse 8 misline, 30 bin hektara çıkarılmış.
Çok önemli koruma önlemleri de alınmış.
Bayan Cantürk, alınan önlemlerin yeterli olmadığını gösteren resimlerle dolu yazımın üzerine, Emine Hanım'ın bu dünya mirası ve "Tek" gölün korunması için daha net ve kesin sonuç verecek önlemler önerdiğini anlattı.
Ana hatları şöyle..
"Göle 500 metreden fazla yaklaşmak yasak olmalı.
Bu mesafedeki çevre sınırının içine ne araçlar, ne insanlar girebilecek. Yani artık o benzersiz kumlar üzerinde yürümek ve asla kirlenmemesi gereken sularında yüzmek kesin yasaklanacak." Gelenlerin gölü sadece "Seyretmelerine" izin verilecek.
Bunun için de göle bakan yamaçlara "İzleme terasları" kurulacak. Bu teraslarda turistlerin, gelenlerin her türlü ihtiyaçlarını karşılayacak tesisler kurulacak. Kafe, büfe, restoran, tuvalet gibi.. Bu tesislerin atık suları, su geçirmez depolarda toplanıp, vidanjörlerle boşaltılacak.
Pazartesi en güzel günlerimden biriymiş meğer..
Ardından Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, cebimden aradı. Aklım öyle başımın üç metre üstünde uçuyordu ki, arayanın bana bilgi veren Özel Kalem Müdürü olduğunu sandım ve öyle konuştum.
Kapattıktan sonra kiminle konuştuğumu fark ettim.
Sayın Bakanım, o heyecan içinde nasıl konuştuğumu bilmiyorum. Kabalık ettiysem bağışlayın.
Bakan Kurum da, "Salda'nın korunması için her şeyin yapılacağını" anlattı.
Seyir terasları kurulması ve göle ve kumsala insan yaklaştırılmaması ilkesi üzerine projelerin hızla hazırlandığını ve tamamlanana kadar göle yaklaşmanın önleneceğini anlattı.
Artık içim rahat.. Rahat ama heyecan dolu.. Gelişmeleri hem First Lady'mizden, hem de Çevre ve Şehircilik Bakanımız Murat Kurum'dan gelecek yeni haberlerden izleyeceğim.
Gözün aydın Salda!. Gözün aydın Türkiyem!. Gözün aydın Dünya.. Sıkı dur Mars!. Geliyoruz!.

***


65 yaş!..

Bu ülkede 65 yaş üstüne özel kısıtlamalar getirilme sebebini ne devlet doğru dürüst açıklayabildi, ne biz, başta sözüm ona gazeteci ve köşe yazarları anlayabildik.
Sanırsınız ki, 65 yaş üzeri olanlar virüs taşımaya çok uygun. Mikrobu ve hastalığı yayarlar, onun için kısıtlanıyorlar..
Tam tersi millet.. Tam tersi ahali..
Bu hastalıkla mücadelenin en müthiş silahı insanın kendi vücudu ve kendi bağışıklığı.. 65 yaş üstünde bu silahın gücü iyice azalıyor.
Yani 65 yaş üstü kısıtlamalar, biz 65 yaş üstü insanları ölümden korumak için alınıyor..
"Ölümden korumak için.."
"Çıkmasınlar, toplu yerlere, kalabalığa girmesinler ve Covid-19 virüsünü kapmasınlar" diye, tüm yasaklar..
Türkiye bunu yaparken, Uygar (!) Belçika ne yapıyor peki..
Dün New York Times'da kanımı donduran bir başlık vardı..
"Yaşlı hastalar ölüme terk ediliyor." Haber hikayesinin (Gazete tam bir sayfa yazmış) kaynağı Belçika, Brüksel..
Avrupa Birliği'nin başkenti yani..
Bir yaşlılar evini yöneten Bayan Doyen'in 8 sakini geçen üç haftada ölmüş.
Bayan Doyen, covid hastalarını almaları için kentin tüm hastanelerine başvurmuş.
Hepsinden aldığı cevap "Mümkün" değil.. Birisi "Morfin kullanıp ölümlerini rahatlatın" tavsiyesinde bulunmuş. Bir başkası "Allah'a dua edin" demiş.
İşte Türkiye'nin Covid-19 ile mücadelesine çamur atmak, bu korkunç hastalıktan siyasi menfaat elde etmeye çalışanlar ve..
..Ve işte "Uygar" Brüksel.. Belçika.. Avrupa Birliği..
Hangisinde yaşamak isterdiniz 65 yaş üstüler?.

***


Kitap/ Ünal Özüak
"Şarkı söyleyen kitap!.."

Kitap şarkı söyler mi?. Ömür Göksel'in "Cebimde Saklı Şarkılar" adlı son kitabı söylüyor. Nasıl mı?. Şifre başlıkta gizli.. Kitap boyu, yer yer karekodlar koymuş Ömür. Bu karekodları "Cebinize" okuttunuz mu, bir Ömür Şarkısı dinliyorsunuz.
Bizim gönüllü kitap yazarımız Ünal da, hem okumuş Ömür'ün cebindeki şarkıları, hem de dinlemiş kendi cebinden.. Sonra da sizin için yazmış..
Buyurun..

*

Dünyada en iyi Sinatra söyleyen şarkıcılar arasında yer alan Ömür abi (Göksel) çok da ömür adamdır.
Basketbolcu olmasından gelen ince mizah anlayışıyla doğaçlama esprilere boğar insanı. Sadece sahnede değil günlük hayatta da dostunuz olmasını isteyeceğiniz muhteşem bir insandır. Güleryüz tatlı dil nereye kadar... Hiç mi kaygılı sıkıntılı günü olmaz bu adamın. Ömür Göksel'seniz olmaz. Olur tabii de siz hissetmezsiniz.

Kol kırılır yen içinde ruhunuz duymaz.
İstanbul'da pop müziğin yıldızı, basketbolcu, genç kızların sevgilisi iken, kazanılmış bu değerlerinin hepsini elinin tersiyle itip, ilk nesil Almancılar arasına karışıp Frankfurt'a gitti.
O zamanlar Almanlar için Türk işçileri ucuz insan kaynağı demekti. Köleye beş dakika mesafe muamelesi yaparlardı.
Galatasaray'da oynarken, bir maçta çok uygun durumdayken şut atmayıp pas verince, Yalçın Ağabey (Granit) "Niye atmadın" diye sormuş, Ömür de "Girmezse, diye düşündüm" demişti.
Yalçın Ağabey'in "Atmazsan hiç girmez oğlum" uyarısı kulağına küpe oldu ve İstanbul yaşamı kazanımlarını bir kalemde silerek, hayata en derin sularda dalmakta tereddüt etmedi.
Taşrada birken Roma'da bin olmaktan korkmadı. Alamanya benden iyisini bulaman ya...Frankfurt merkezli olmak üzere Almanya'nın pek çok yerinde on yıllarca saygın gece kulüplerinde müzik yaptı.
Çok mütevazı olarak biyografik nehir söyleşi kitap tanıtımına şunlar yazılmış.;
"Kendimi bildim bileli şarkı söylüyorum.
Oksijenle tanıştığım, dünyayı selamladığım ilk andan beri, soluklayabileceğim son nefesime kadar da söyleyeceğim. Aldığım alkışların içinden sevgi ve saygı selleri fışkırıyor, bunu hem hissediyor hem de görüyorum." diyen Ömür Göksel, Türkiye'nin "Kadife sesli romantik prensi", kalitesini müziğine işleyen bir sanatçı, şarkılara ruh üfleyen bir yorumcu...
Bir hayata bir değil birkaç kez şöhret olmayı sığdırmış bir isim. Sevemem Artık'la yüreğimize seslenen, Mutluluk'la aşklara ortak olan, tam 58 yıldır kalitesinden ödün vermeden üç farklı kuşak seyircisiyle buluşan Ömür Göksel, Cebimde Saklı Şarkılar adlı kitapta sanatla geçen bir ömrü anlatıyor.
Kitapta Ömür Göksel'in zirveye tırmanma hikâyesi, tam zirvedeyken sanat hayatını yurtdışında devam etme kararı, yurda döndükten sonra yeniden şöhrete kavuşma serüveninin yanı sıra Türkçe Sözlü Batı Müziği'nin tarihi de yer alıyor.
1960'lı yıllardan günümüze müzikal anlayışın değişimi, değişen müzikal anlayışla birlikte ülkemiz kültürünün geçirdiği evrimler Ömür Göksel'in cebinde biriktirdiği tüm anılarla birlikte sevenleriyle buluşuyor.
Bu kitabı okurken hem bir sanatçının topluma nasıl örnek olması gerektiğini hem de şöhretin derin virajlarında hız kontrolü önerilerinin günübirlik ünlülere ders olabilecek anlatımını bulacaksınız.
Ömür Göksel'in başarılarla dolu ömrüne onu sevenleriyle buluşturan şarkıları eşlik ediyor kitapta. 30'un üzerinde şarkının karekodu var, sayfalarda. Yani kitap hem göze hem de kulağa hitap ediyor.
Okurken dinleyeceğiniz Göksel'in sesinden, yorumundan o unutulmaz şarkılar o yılları yaşamışları nostalji tüneline götürüyor, gençleri ise yeni tanışacakları bir romantizme davet ediyor.
(Ceres Yayınları/ 300 sayfa/ 28 lira)
www.ceresyayinlari.com

*

Ve size bir sürpriz.. Cep telefonunuza bu karekodu okutursanız, bir Ömür Göksel şarkısı dinlersiniz.. Hangisi mi?.
Sürpriz dedik ya..

***


"Saray"lı Bela!..

"Bu Belhanda gitmez" diye yazıp duruyorum aylardır, Galatasaray muhabirleri başta Fatih Terim'den sızdırılan haberlerle, Galatasaray'ın onu güya satışa çıkardığını yazarlarken.
"Tezgah belli" dedim.. "Biz satışa çıkardık, ama talibi çıkmadı, ne yapalım" diyecekler.
Tezgah'ın en büyük işareti, söylemleri ile eylemleri arasında dağlar kadar fark olan Fatih Terim.
En Fatih Terimci yorumcular bile Belhanda için artık "Bela" derken, Terim onu ısrarla ilk 11'e koyuyor, beş kişi değiştirirken onu 90 dakika oyunda tutuyor, kaçırdığı halde penaltıları ona attırıyor, tüm oyun planlarını "Galatasaray kazansın" diye değil, "Belhanda gol atsın, asist yapsın" üzerine kuruyordu.
Fatih Terim, Türk oyuncularını adeta çökertmek için her şeyi yaparken, ısrarla, inatla sahiplendiği ve şımarttığı Belhanda, hani bu yıl mutlak gidecek Bel"a"handa'nın Büyük Çekmece'de 9 oda, 2 salon, 3 bin metre kare bahçeli ve havuzlu bir saray yavrusunu 3 milyon euroya satın aldığı haberi bomba gibi medyaya düştü.
Altında Belhanda'nın açıklaması vardı.
"Sözleşmem devam ediyor. Bir yere gitmem.
Sözleşmemde yazılı parayı almaya da devam ederim.
Gitmemi istiyorlarsa, bonservisimi bedava verirler." Galatasaray Bela'dan kurtulmak için bu teklifi kabul ederse, Faslı'nın 2017'den beri kulübe maliyeti 20 milyon euroyu, yani yaklaşık 180 milyon lirayı bulacak.
İşte size Terim'in uğruna kaç Türk'ü yok ettiği evlad-ı manevisi Belhanda!.

***


Atma Nihat Başkan din kardeşiyiz!..

Türk futbolu adına, federasyonunun bütün kurullarının ittifakı ile aldığı kararların bir telefonluk ömrü olduğunu dünyanın bildiği Futbol Federasyonu Başkanımız Nihat Özdemir var ya, hazret kimsenin ona inanmadığını bile bile sallamış gene..
Efendim 21 kulüp başkanı ıslak imzalı bir dilekçe ile başvururlarsa, "Transfer harcamaları için belirlediği limitleri yüzde 15 aşma iznini yüzde 40'a çıkarmayı" düşünecekmiş..
Lafa bakar mısınız?.
Düşünecekmiş!.
Şuna "Hele siz 21 kulüp bir araya gelmeye çalışın da ben de emir bekleyecek vakit kazanayım" desene açıkça..
Sen aldığın hangi kesin kararın arkasında durdun, durabildin Nihat Başkan!.
İstifa etmeyi bile beceremedin.
Şimdi etrafına yedi kulüp toplayabilen Fener Başkanı Ali Koç'un teklifine "Hayır" ya da "Evet" deme gücün yok.. Galatasaray ve Trabzon'un imza atmayacaklarına güvenip vakit kazanmaya çalışıyorsun.
Senin gibi başkanla, "Vah benim futboluma!."

***


TEBESSÜM
- Uzun yoldan evlerinin önüne geldiler. Ama arabadan inmediler. Neden?.
- Şarkı güzeldi. (Benim de başıma sık sık geldiği için bu fıkrayı bir Amerikan dergisinde görünce çok güldüm.)

SEVDİĞİM LAFLAR
Kader, harekete geçmeyen kişiye asla yardım etmez...
Sofokles

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA