Musa Eroğlu, türkücü yanını saymasanız bile harika bir insandır.. Öylesine severim ki.. Nebil, Sunay ve ben, Yaşar Ağbiye (Kemal tabii) bir sürpriz doğum günü yapmaya karar verdik.. Hem de çok sevdiği Adana'sında..
Yüz Evleri aradık.. "Bize bir özel oda" dedik.
Tamam..
Hilton'u aradık. Yerler de tamam..
Ama bir şey eksik geliyor bana..
Musa Eroğlu Üstadı aradım.. Mut'ta ormanının kenarında yaşıyor..
"Üstat" dedim.. "Yaşar Kemal ağabeye doğum günü yapıyoruz.. Sen de katılır mısın?."
İkiletmedi bile.. "Hemen" dedi..
Nasıl keyif verdi gecemize.. Mihriban'ı, Halil İbrahim'i, Allı Turnam'ıyla..
"..ormanı" dedim. Aynen öyle.. Geniş araziyi satın almış, ovada ve beş bin fidan dikmiş, türküleriyle gelen kazancı ile.. Böyle adam kaç tane var, dünyamızda..Dr. Mehmet Çevik, Musa Usta ile uzun uzun söyleşmiş ve o hani " Nehir söyleşi" denen kitaplar var ya, onlardan birini yapmış.. Ürün Yayınları'ndan da çıkmış..
"Anonim bir Türkü:
Musa Eroğlu.."
Kaptım hemen ve baş ucu kitabı yaptım. Fal bakar gibi sayfa açıyorum. Bir soru ve cevabı okuyorum..
Bakar mısınız mesela ne öğrendim.
Yıllar evvel Ankara'da Akay'da bir meyhane varmış. Musa Usta, bir gece bu meyhanenin önünden geçerken bir kanun sesi ve ardından bir türkü duyar. Öyle hoşuna gider ki, içeri girer, genç adamı sonuna dek dinler.. Sonra gider tanışır.
Ankara'da gazetecilik okuyan genç adam, okul masraflarını çıkarmak için meyhanede kanun çaldığını anlatır. Musa Usta da, saz ustası olduğunu söyler..
Birlikte çalışmaya karar verirler. Bir bağlama, bir kanun ve iki türkücü..
Peki kim bu öteki okul parasını meyhanede çalarak çıkaran genç?.
İnanamadım. İnanmazsınız..
Bekir Coşkun!.. Bugünün müthiş köşe yazarı, dostum, arkadaşım Bekir Coşkun..
Sadece, besteci ve icracı değil, Musa Eroğlu.. Ayni zamanda müthiş bir Anadolu Müziği araştırmacısı..
Bu ülkede, bölgesel müzikler, hele Aleviler ve onların müzikleri hep tartışılmıştır.
Babam Müftü damadı Fuat Uluç, Pir Sultan Abdalları, Kaygusuz Abdalları, Nesimi, Daimileri çok severdi.. Biz de sevdik tabii.
Dr. Çakmak sormuş, Eroğlu'na.. Anadolu müziklerini ve aralarında büyük yer tutan Alevi geleneksel şarkı ve türkülerini.
"Türkiye genelinde türküleri bölge ya da yörelere ayıracak olursak, yapısal açıdan nasıl bir genel değerlendirme yaparsınız?"
Üstat cevap vermiş.. Dikkatle okuyun..
"Bunun için öncelikle Türkiye'nin ve bölgelerin toplumsal yapısına bakmak gerekir.
Bir kere, bu toplumun temellerinde göçerlik vardır, yerleşik düzene geçiş çok yenilerde. Dolayısıyla biz, olaya kültür penceresinden baktığımızda, göçer ilişkilerine çok dikkat etmek zorundayız.
Kültürün kaynaştığı, bir yerden bir yere taşındığı temel ortamı göçerler yaratmıştır. Bu ülkenin kültürel dokusu, göçerlerin yüzyıllardır yer değiştirmeleri sayesinde Anadolu'nun dört bir yanına yayılmıştır. Dikkat edilirse, göçerlerin ulaşmadığı yerlerde türkü kültürünün çok daha zayıf olduğu görülür. Çünkü buralar, düzenli bir kültür aktarımından beslenememiştir. O nedenle de türküleri sınırlı sayıda kalmıştır.
Ancak buna rağmen, başta göçerler sayesinde bir şekilde yurdun her tarafına kültür aktarımı olmuştur. Bence ozanlar ve çerçiler de çok etkili olmuştur bu konuda. Aynı kültür, çeşitlenerek her tarafa yayıldığı için Türkiye'nin birçok yöresindeki türkü kültürü önemli benzerlikler gösterir.
Ama yöredeki sosyal yapıya bağlı olarak önemli farklılıkları da vardır. Bu bakımdan, yörelerin türkülerine yapısal açıdan baktığımızda geniş bir renklilik görülür.
Örneğin bozlaklar... Güneydeki ve iç Anadolu'daki Avşarların, Türkmenlerin türküleridir bozlaklar.
Bozlak, "Bozulamak"tan yani "yüksek sesle bağırmak"tan gelir. Öfke vardır bozlaklarda, acının öfkeyle dışavurumu vardır. Yüksek sesle; ikinci, üçüncü perdeden söylenir. Çünkü bozlak okuyanın vermek istediği mesaj, aslında yanı başında oturanlara, aynı ortamdaki kişilere değildir. İkinci, üçüncü kişileredir; bu yüzden yüksek perdelerden okur.
Güneydoğu'daki hoyratlar da bu bakımdan biraz benzer bozlaklara. Ama hoyratlar tamamen farklıdır. Çünkü bozlaklar aslında bir başkaldırının, isyan ürünüdür. Hoyratlar ise çaresiz bir teslimiyeti dışa vurur. Çünkü feodal yapı hakimdir o bölgede. Traktörden tavuğa kadar her şey ağanındır. Adam buna karşı çıkmak ister. Çünkü sıkıntı veriyor bu iş ona. Ancak karşı çıkacak gücü yoktur. Çaresiz bir şekilde bağıra çağıra hoyratını söyler, yüksek sesle ama üstü örtülü olarak feryadını döker ortaya, İç Anadolu'da, mesela Konya'da Ankara'da eskiden beri yaşayan bir "Oturak alemi" kültürü vardır. Burada insanlar müzik eşliğinde yiyip içerek eğlenirler. Bugün, günün şartlarına göre ortamları değişmiştir bu eğlencelerin. Eskiden köylerde "barana odaları" olurdu, orada yapılırdı bu âlemler. Ama şimdi daha çok şehirlerde pavyon ortamına taşınmıştır. Tabii ki biraz yozlaşarak...Ama köylerde de hâlâ rastlayabiliyoruz. Bu eğlencelerde daha çok hareketli türküler, oyun havaları vardır. Söz genellikle çok arka plandadır. Bu yörelerin türkülerinin oluşmasında, bu eğlenceler önemli bir yere sahip.
Karadeniz'de ise daha ritmik, daha hızlı türküler vardır. Bu hep coğrafyaya bağlı yaşam şekliyle ilişkilendirilir. Böyle bir şey elbette doğru; ama bence buradaki türküler,Trabzon'daki Pontus mirasından da önemli ölçüde beslenmiştir. Doğaldır da bu... Biz bağlama diyoruz ama Karadeniz'in kemençesini de yabana atamayız. Türkü için çok önemli bir enstrümandır kemençe, ayrı bir zenginliktir.
Başka bir zenginlik de başlı başına Ege türküleridir. Benim değerli bir dostum var, zeki ve çalışkan bir kültür emekçisi: Okan Murat Öztürk. Ege türküsü denince genellikle Özay Gönlüm gelir akla. Ama bizim Okan, çok değerli bir çalışma yaptı bu konuda. Zeybek müziği ve kültürüyle ilgili iyi bir kitap yazdı. Ege türkülerinin en belirgin özelliği çok geniş ve derin bir müziğe sahip olmasıdır. Müziğe oranla söz daha geri plandadır Ege'de. Yani türkünün melodisi, sözlerinin önündedir.
Ama mesela Türkiye'nin her yerinde karşılaşabileceğimiz Alevi müzik geleneğinde söz ön plandadır. Çünkü Alevilikte müzik aslında bir eğitim aracıdır. Müzikle işin felsefesi, öğretisi, özü anlatılır. Yani bir öğreti müziğidir bu. O nedenle de daha sakin bir ses vardır, daha pes söylenir.
"Bu müziğe genellikle 'Alevi müziği' deniyor. Siz ise 'Alevi müzik geleneği'nden söz ediyorsunuz. Aynı şey midir bunlar?"
-Aslında kastedilen şey aynı, ama yanlış ifade ediliyor bence. Sözcükleri, anlam inceliklerine dikkat ederek yerinde kullanmak lazım.
"Alevi müziği" tanımlamasını doğru bulmuyorum ben. Çünkü buna Alevi müziği derseniz, karşısına bir de Sünni müziği koymamız gerekir. Oysa Alevilik ve Sünnilik, türkü kültürüne göre çok daha yakın zamanlara ait şeylerdir. Sözcük olarak Alevilik, 500 yıldan öteye gitmez. Zaten İslam da 1400 yıllık bir geçmişe sahip. Ama bu kültür binlerce yıl geriye gidiyor. Yani Aleviliğin ve Sünniliğin çok üstünde bir durum.
Alevilik, Hz. Ali'ye dayandırılıyorsa, ama Hz. Ali bağlama çalıp deyiş okumuyorsa buna Alevi müziği demek doğru olmaz. Ancak Alevilik zamanla bir geleneğin oluşmasını sağlamıştır. O yüzden buna "Alevi müziği" değil, " Alevi müzik geleneği" denmesini daha yerinde buluyorum.
***
Zalim Sultan!..
Öğleden sonraları okuma saatim, bilirsiniz.. Müziksiz eve tahammül edemediğim için, okurken de ekranımda TRT Müzik açık olur genelde..
Bu sabah masama otururken ofiste, karşımdaki ekrana da TRT Müzik'i koymak geldi içimden.. Yazıma devam ederken, kulağıma aşina bir melodi çarptı. Kafamı kaldırdım, o.. Son zamanlarda yerli klipler içinde tek sevdiğim, geçiniz, bayıldığım klip ekranda..
Zalim Sultan!.
Bizdeki çoğu tatsız tuzsuz, çoğu birbirinin ayni, orda burda yürüyen, ya da yavaş çekimle koşan insan klipleri nefret yaratıyor artık.
Zalim Sultan ise şirin bir öykü anlatıyor.
Emre Altuğ ve Doğukan Manço, mahallenin dayıları.. Yeni taşınan kıza ikisi de askıntı olunca, birbirleri ile yarışıyorlar, kızın gözüne girmek için. Ama sonunda sıradan bir delikanlı kapıyor kızı..
Şarkı güzel.. Ama asıl Emre ile Doğukan'ın oyunculukları ve çekim harika.. Kaç kere izledim, hatta tüm görüntüleri ezberledim, ama gene de zevk alıyorum seyretmekten. İşte ofiste, kapısının açılması bile yasak ofisimde, yazımı bıraktım, kafamı kaldırıp Emre Altuğ'la, Doğukan Manço'ya baktım.
Bu ülkede, bu klipten, bu Emre ve bu Doğukan'la film çıkaracak bir yapımcı yok mu?.
***
Pazar Neşesi
Pazar Neşemiz, gene Eyüp Karadayı dosttan..
Gönen'in kavunları dünyaca ünlüdür. Köylü ve çiftçiler de en büyük gelirlerini kavundan elde ederler ya..
Bir kavun tarlasının sahibi, ekmek teknesine her akşam birilerinin dadandığını ve birkaç kavununu yolup götürdüklerini fark etti!..
Bir süre çare düşündükten sonra, tarlaya şöyle bir uyarı levhası koydu:
"Dikkat !.. Kavunlardan birini iğneyle siyanürledim."
Ertesi akşam tek kavununun bile çalınmadığını gördü ve keyifle sofraya oturdu.
Bir hafta sonra, gene tarlasında geziyordu.. Kavunlarının eksik olup olmadığına bakarken gözü, kendi levhasının yanına konan ikinci levhaya ilişti:
"Şimdi o kavunlardan iki tane var bu tarlada!.."
***
Latin Sözleri
"Crudelem medicum intemperans aeger facit."
"Huysuz hasta, doktoru zalim yapar!"
Publilius