Kapıdan içeri giren, sandığımdan genç biriydi.. Böylesi muazzam bir işi başaran kişiyi biraz daha yaşlı, biraz daha oturaklı çizmişti hayalim..
Kolay değildi marka değeri 1 milyar euro'nun üzerindeki Paris Saint- German'i Türkiye'ye getirmek ve 3-18 yaş arası çocuk ve gençlerimizi, Neymar, Mbappe gibi dünya yıldızları, Paris'te nasıl çalışıyorlarsa, ayni eğitim metodu ile yetiştirecek sistemi bu ülkede kurmak.. Bu ülke yeteneklerine dünya futbolunun yolunu açmak..
Bırakın açmayı, hayal etmesi bile zordu aslında.. Oysa şu anda üçü İstanbul, ikisi Ankara ve İzmir, Bursa, Antalya'da tam 8 akademi, Paris Saint- Germain uzmanlarının hazırladığı program ve onlar tarafından yetiştirilen Türk hocalarla, ama Paris'in sıkı denetiminde çalışıyordu.
Bu genç, adını ilk defa duyduğum Nihat Uğurlu mu başarmıştı, bu muazzam işi..
"İnanamıyorum bu müthiş işi bu kadar kısa zamanda başarıp, bu kadar geliştirmene" dedim.. "Hayali bile güç.." "Her şey bir hayalle başladı" diye söze girdi.. "Sıfırdan başlayan bir küçük sporcunun bir yıldız futbolcu olarak futbol oynaması ve Türk futboluna katkı sağlaması hayaliyle..
Şimdi Paris Saint-Germain Academy Turkey'in kurucusu ve sahibiyim. Türkiye'de 81 ilde Paris Saint-Germain Academy'i açma yetkisine sahibim." Paris Saint-Germain Academy 26 Mayıs 2018'de, ilk kez Ümraniye Tesislerinde başladı." Hedefi ilk aşamada 20 şehir ve 30 mekanda 8 bin sporcuya ulaşmak.
Bir senede bu mucizeyi başaran adama inanmam da ne yaparım.
İşini anlattı bana..
"Paris Saint-Germain Academy Turkey'in, bizim kulüplerin alt yapılarından farklı tarafı, ftbol ile kişisel gelişim eğitimlerini birlikte veriyor olması. Burada Paris Saint-Germain Kulübü'nün metodolojisini ve antrenman programlarını aynen uyguluyoruz. Oradan uzmanlar, programlı olarak gelip denetliyorlar..
Akademiler 3-18 yaş grubuna hizmet veriyor. Şu anda toplam 877 sporcumuz var. Paris Saint- Germain Academy Turkey'de kız sporculara özel ilgi gösteriyoruz. Ela Nil Temelkuran'ı Fransa'dan gelen uzmanlar beğenip, Paris Saint-Germain altyapısına aldılar bile.. Artık Paris'te devam edecek. İleride, Türk Milli Takımı'na uzun yıllar hizmet edecek." Academy, sadece futbol öğretmiyor.
American LIFE Dil Okulları ile birlikte İngilizce- Fransızca eğitimleri var.
Uzmanlar tarafından beslenme desteği sağlıyoruz.
Saha içerisinde spor psikoloji uzmanları, kenarda pedagoglarımız var.
Ve en önemlisi eğitim veren teknik direktörlerin eğitimi de, tamamen Paris'te hazırlanan programlar ve Paris Saint- Germain hocalarının nezaretinde veriliyor.. Yani çocukları yetiştiren hocaları da yetiştiriyor, Akademy..
Nihat'ı sarmaş dolaş uğurlarken "Keşke bir çocuğum olsaydı da sana teslim etseydim" dedim..
Doğrudur.. Bizim kulüplerin de alt yapısı var. Ama çocuk eğitiminde en önemli şey devamlılık.. Sistemde ve eğitimde devamlılık..
Bugün kendileri borç batağında hangi kulübümüz bu devamlılığı sağlıyor.. Üstelik tepedeki hocanın her değişiminde alt yapı kadroları da baştan aşağı değişirken, hangi devamlılıktan söz edebilirsiniz ki?.
Şu anda 5 kent ve sekiz mükemmel tesiste 900 gence Neymar ve Mbappe'nin metotları ile eğitim veren ve antrenman yaptıran Paris Saint- Germain Academy'nin ise, bankalar başta kimseye 1 kuruş borcu yok..
"Bir hayal"le başlayan her şey, kısa zamanda nerelere gidecek bir düşünün..
Nihat gitti, benim heyecanım hâlâ bitmedi.
İlk fırsatta onunla İstanbul tesislerini gezecek, eğitimleri ve antrenmanları izleyeceğim.
Paris Saint-Germain Academy Turkey'e ulaşmak isterseniz, eğer..
Tel:0530 942 1886 Ya da tıklayın.. www.psgacademyturkey.com
***
Sözcü davası ve...
Mekteb-i Mülkiye'yi genç yaşta kaybettiğimiz arkadaşım Güner Özmen'le birlikte bitirdik. İleri yıllarda Kilis'in ilk valisi olan Güner'in ilk devlet görevi Ankara Emniyet Müdürlüğü, 3. Şube Müdürlüğü oldu. Ben de gazeteci olunca, sık sık uğrar, kahvesini içerdim. Onun sayesinde Ünal Erkan, Mehmet Ağar'la tanıştım.
Dostlarım oldular..
Sonrası zincirleme.. Poliste hep dostlarım oldu.. Şimdi de var.. Zaman zaman rastlaşıyoruz, hâlâ aktif görevde olanlarla..
Onlara ilk sorum "FETÖ'cülerin temizlenmesi ne âlemde" oluyor. Allahın günü, ekranlarda, gazetelerde, sürekli askerde, poliste ve adliyede yakalananlar haberlerini okuyoruz ya..
Son aldığım cevap kanımı dondurdu.
"Yakaladıklarımız, buzdağının görünen kısmı.." Yahu binlerce FETÖ'cü yakalandı.
Dava edildi. Mahkumlar var.. Bu nasıl buzdağıdır?. Hâlâ içimizde, polis dahil gittiğimiz her devlet dairesinde daha kaç bin FETÖ'cü var?.
Şimdi bu ortamda Sözcü gazetesinin patronundan başlayarak, Genel Yayın Müdürü, köşe yazarı, karikatüristi, ki çoğu yıllanmış arkadaşlarım, kefil olacağım dostlarım, "FETÖ'cü" diye mahkum edilirlerse bu karar kime yarar?.
En başta ülkemizin devlet, özel her kadrosuna örümcek gibi sızmış Fetullah Gülen hainine değil mi?.
"Bakın bu devlet en azılı Gülen düşmanlarını bile FETÖ'cü diye mahkum ediyor, anlayın tuttukları ve mahkum ettikleri binlerce masum insana yaptıkları ne demek oluyor" diyor, gerçek Fetullahçılar şimdi ve zil takıp oynuyorlar..
"FETÖ davası sulandı, artık kimse inanmaz.." Adalet Bakanımız bile "Bu adalete inanmadığını" söyledi.
Karar büyük ihtimalle Yargıtay'dan dönecek. Dönecek ama, asıl mesele, "bu sulandırmaların önüne geçmek.." Yani Adli teşkilatımızı da, FETÖ ilişkileri açısından çok hem de çok dikkatle elden geçirmeliyiz!.
Bilerek veya bilmeden FETÖ'ye alet olmasın, savcı ve yargıçlarımız..
***
Bu nasıl Gündem!..
Günaydın ekimizde Tuba Kalçık kardeşimizin "Gündeme dair" diye bir köşesi var..
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı'nın kent tiyatrosuna nasıl darbe vurduğunu, kaç sanatçıyı açıkta bıraktığını kaçıncı kere yazdı, saymadım. Dün baktım, gene saydırmış.
Antalya nire, İstanbul nire, bu bir!.
İkincisi..
Sevgili Tuba Kalçık, aleyhine bunca haber yaptığın Belediye Başkanı ile bir kez konuştun, ithamların için ne dediğini hiç köşende yazdın mı?.
Gazeteciliğin birinci şartıdır, karşı tarafın da görüşünü almak..
Üçüncüsü.
Dedim ya, "Antalya nire, İstanbul nire.." İstanbul'da da Devlet Operası, Balesi, Tiyatrosu da bir yığın sanatçıyı işten çıkardı, gözünün önünde, elinin altında.
Onları niye yazmadın, hiç?.
Gene bu gazetede, senin ekinde "İstanbul'a harcanacak para sanatçılara dağıtıldı" diye manşet yapıldı. O mantıkla, Antalya olayını alkışlamanız gerekmez miydi?.
Bu gazetenin yazarı değil, ilanlarına dek, satır atlamadığım okuru olarak kafam karıştı.
İster köşende yaz, ister onuncu kata çıkıp bana uğra da, bi anlat bakalım, ne oluyor?.
***
Sen de mi, Ertuğrul!..
Sevgili Ertuğrul (Özkök) kafayı Netfilix'te seyrettiği dizi ve filmlerle bozmuş herhalde..
Altın Küre Ödülleri'ni sunan komedyen Ricky Gervais'e takmış..
"Sen kim oluyorsun" diyor efendim, Ricky , ödül alanlar dahil, salonda bulunan tüm filmcilerle alay, hatta hakaret etmişmiş..
"Ödül alınca lafı uzatmayın. Bir şey bildiğiniz yok. Teşekkür edin ve s.ktir olun gidin" dedi ya Gervais.. Yerin dibine sokuyor, komedyeni, hariçten gazel okuyarak.
Sevgili dostum..
Geceleri sabahlayıp, Netfilix'te baştan sona tüm seriyi izlemekten vazgeç de, Tonight Show başta, tonla komedi talk şovu var, Amerikan kanallarında, onlara bir bak.. Bak da adamlarda mizah anlayışının, yani "Sense of humor/ Espri duyusu"nun ne kadar geliştiğini gör.
O dediğin şakaları, en başta isim vererek "Hakarete uğradılar" dediğin Quentin Tarantino, Jane Fonda.. Joker'i oynayan Jacquin Phonix alkışlar en başta.. Hem de ayakta kahkahalar atarak..
ABD Başkanı Trump'ın cinsel organının küçüklüğü üzerine kaç bin şaka yapıldı bilir misin, televizyonlarda?.
Ve Amerika Başkanı'nın o şakaları yapan talk şovculara kaç kez konuk olduğunu.
Nasrettin Hocalar, İncili Çavuşlar ve Bektaşi Babalarla dünyaya mizahı öğreten bizlerin bugün geldiğimiz tahammülsüzlüğün örneği olmak sana yakışmadı, Özkök!
Bana Neyzen Tevfik'i hatırlattın, dostum!.
"Türk milleti gariptir Her bi lafı kaldırmaz.." Hadi ötesini yazmayayım.
Google bu kadarını girersen, gerisi çıkar!.
***
Gelen nesil!..
Sabah işe gelirken, cebime bir mesaj düştü. Baktım "Çalışan Gazeteciler Günü'nüz kutlu olsun" diyor, Sevgili dostum Begüm..
"Çalışan Gazeteciler Günü"nü ben bilmiyorum, dostlar biliyor, iyi mi?.
Zaten çalışan gazeteci kaç tane kaldık ve işsiz dostlar, meslektaşlar yüzünden kutlama yapacak halimiz mi kaldı..
Begüm ve Özcan'ın (Karamahmutoğlu) küçük oğulları Berk de bir gün önce bana uğramıştı, Yeni yılımı kutlamak için..
Benim ev, kedilerle dolu bahçe ve bir yığın abur cuburla dolu salon onun en sevdiği yerlerden biri.. Dolaşmaya başladı..
Bir baktım elinde 2000 yılında Olimpiyat için gittiğim Sydney'den, hatıra olsun diye getirdiğim bumerang.. Bana uzattı, sordu..
"Hıncal Dayı, bumerangla oynayabilir miyim?.
Kala kaldım.. Bre aman!. Berk daha yedi yaşına yeni bastı..
Bumerangı nerden bilir bu çocuk?.
Sonra "Dankkkk" diye jeton değil cep telefonunun kendisi düştü kafama.
Bu internet nesli, çok ama çok başka geliyor.
(Bumerang V şeklinde bir sopadır. Ucundan tutup fırlattın mı, atana geri gelir. Avustralya yerlilerinin av aracıdır.)
***
Tebessüm
"İnsanlar niçin uyurlar" konusunda, bilimsel, felsefi, ruhsal, fizyolojik, anatomik yüzlerce teori var, tartışılan. Ama benimki, tartışılmaz..
Telefonlarını şarj etmek için.. Kardeşim Kemal'den biliyorum.
***
Sevdiğim Laflar
"Sırtından vurana kızma, ona güvenip arkanı dönen sensin. Arkandan konuşana da darılma, onu insan yerine koyan yine sensin...!!"
Ömer Hayam (Teşekkürler Venüs)