"Adem Büyük ve Ömer Bayram öyle bir hırsla oynuyorlar ki. Oyun alanındaki her top için mücadele ediyorlar. Taraftar, formasının altındaki kalbiyle oynayan futbolcuları sever.."
Bu yorumu, salı akşamı maçın 22'nci dakikasında, UEFA Resmi sitesinde okudum. Siteye girer, Galatasaray- Brugge maçını tıklarsanız, orada dakika dakika tüm maçı, anları ve yorumlarıyla bulur, hiçbir Türk gazetesinde göremeyeceğiniz şeyler okursunuz..
Fatih Terim Hocam başta, Galatasaraylı olan, olmayan herkes için bu üç cümlede, Galatasaray'ın içte dıştaki perişan halinin açıklaması var..
Ömer ve Adem, Terim'in son dokuz Avrupa maçının ilk 11'inde forma verdiği ilk, gerçekten ilk Türk futbolcular..
Fatih Hocam, ondan evvel içerde, dışarda bütün maçlara, ısrarla ve inatla, "Milli Marşımızı okumayı bilmeyenler"le çıktı. Türk olanları yok saydı, hiçe saydı, resmen, alenen öldürdü.. Hep bu ruhsuzlar, bu paralı askerler takımıyla oynadı da oynadı..
Galatasaray'da Başkan ve Yönetim de olmadığı için, bildiği gibi de at oynattı.
Düşünebiliyor musunuz?.
1999- 2000 sezonunda Fatih Terim'in takımı, 2 İngiliz, 2 Alman, 2 İspanyol, 2 İtalyan rakibi, hem de yenilgisiz geçerek UEFA Kupası'nı kazanmış, Süper Kupayı, daha Real'in müzesinde yokken Hasnun Galip'e getirmiş.. O takımın 10 kişisiyle kurulu Milli Takım, 2002'de Şampiyonluk fırsatını Şenol Güneş'in korkaklığı yüzünden kaçırarak, Dünya Üçüncüsü olmuştu.
Bir de bu Fatih Terim'in Milli Marşımızı Bilmeyenler takımına bakın..
Hepimizi perişan eden Brugge maçında, müthiş bir iş başardı (!) Terim'in takımı aslında.. Son 9 (Dokuz) Avrupa maçında ilk defa gol attı..
Ve "İlahi Tokat"a bakar mısınız?.
Ömer, tek başına, götürdü, indi, markaja rağmen kesti. Adem, göğsü ile harika kontrol etti. Markaja rağmen, enfes döndü ve kalecinin boşluğuna bıraktı.
Ruhsuz lejyonerler, dokuz maçta gol atamazlarken, ilk ama ilk defa yer verilen iki Türk, başka kimsenin katkısı olmadan, Galatasaray adına harika bir "İlk gol"e imza attılar.. Ne zamandan beri, ilk gol?. Eren Derdiyok'tan beri..
İroniye bakar mısınız?.
Galatasaray'ın Avrupa'da son golünü atan gene bir Türk'tü.. Dokuz maç sonra, nihayet ve de, utanmadan söyleyelim, cezalar ve sakatlıklar yüzünden Fatih Terim'in Türkleri oynatmak zorunda kaldığı, ilk 11'e mecburen koyduğu Brugge maçına dek, o yabancılar lejyonunun, o ruhsuzlar ordusunun, o Milli Marşımızı Okumayı bilmeyen paralı askerlerin golü bile yok..
Fatih Hocama sorularım var!.
Avrupa'nın sıradan, hem de nasıl sıradan takımlarından Brugge'de, 20 yaşın altında üç genç oynadı, salı gecesi..
Galatasaray'ın gençleri nerde Hocam?. Sezon başında, hazırlık maçlarında bir kaç dakika oynarken bile hayran kaldığımız gençler?
Yunus nerde?. Celil nerde?.
Yok ettin onları Hocam.. Evlad-ı manevilerin, vazgeçilmezlerin Belhanda'na ve Feghouli'ne rakip olacakları için yok ettin..
Bugün takımın lideri yok oyun içinde..
Bu takımın en usta oyuncusu.. Oyun kurucusu, gereğinde harika ön liberosu ve oyun lideri Selçuk'u niye yok ettin Hocam?.
Ayni sebepten.. Belhanda'na rakipti de ondan..
Hani sen oyundan alınınca, sana tepki gösteremediği için seyirciye söven Belhanda'na kimsenin rakip olmasını istemedin, kadronda..
O küfürü, asla yapmaz ya, mesela Selçuk etseydi, o an takımdan ihraç ederdin, takım otobüsüyle Florya'ya dönmesine bile izin vermezdin.. Oysa, Belhanda'nı hemen baş tacı yaptın gene..
Peki Hocam, işte sana şövalyece bir davet.. Hayır, Eldivenimi çıkarıp önüne atmıyorum. Sportmen daveti bu..
Brugge maçının kaydı sende vardır..
Florya'da odana kapanalım ve baş başa, ikimiz o maçı da değil, o maçta Belhanda'nı izleyelim..
Geniş açı, pilot kamera çekimlerinde onu bulmamız gayet kolay.. Sahada koşmayan, yürüyen tek futbolcu o.. Tabii, kaleciler dışında.. Ara sıra koşar gibi yapıyor.. Atletizm tabiridir, Jogging!..
Yani ısınma koşusu.. O koşuyu bile, koşar gibi yaparak geçiren sahtekarlara "Easy Jogger" derler. Argoda, herhangi bir işi yapmayan ama yapar gibi görünen herkes için kullanılır.
O Sevgili, o, sırf ona rakip olmasın diye, genç, olgun sayısız "Yürekten Galatasaraylı"yı yok ettiğin Sevgili Belhanda'nı gözüne dakika dakika sokayım senin Hocam.. Onun nasıl bir Easy Jogger olduğunu kanıtlayayım..
Kanıtlayamazsam Hocam, elini öper, özür diler, odanı terk ederim.
Maçın kader, kırılma anıydı Ömer Bayram'ın çıkması..
Maçtan sonra, sen de kabul ettin ki, aynen şunları söyledin..
"Ömer'in özellikle 'Çok yoruldum, koşamıyorum, bittim hocam' demesi takım içindeki bazı dengeleri de negatif etkiledi. Bazen taşlardan bir tanesini alırsanız hepsi değişebilir oyunda. Çocukların emeklerine de üzüldüm. İstediğim Galatasaray ruhu sahada vardı."
Madde 1.. Ömer niçin bitti?. Niçin nefes bile alamaz hale geldi, çöktü?. Çünkü, o Easy Jogger, o koşmayan, yürüyen Belhanda'nın yerine de o koştu, kendi oynadığı sağ kanatta ileri, geri onlarca depar attığı yetmezmiş gibi, Belhanda'nın bomboş bıraktığı yeri de doldurmak için koştu. Belhanda'nın yapmadığı mücadeleyi yapmak için çırpındı. Zaten iki kişilik oynuyordu, Galatasaray ruhu, hırsı ve kalbiyle, bir de Belhanda yerine oynayıp 3 kişilik koşunca bitti, yığıldı kaldı Hocam..
Ömer'in niye bittiğini, bir tek sen anlamadın Hocam..
Zaten son zamanlarda maçları okuyamaz oldun.
"İyi oynadık" demişsin..
Başakşehir maçında da iyi oynadığını sandın zaten. Asıl felaket bu.. Bu rezil futbolu "İyi" sanman..
Başakşehir maçında da iyi oynadığını sandığın gibi..
Hızlı oynamayı unutan takım nasıl iyi oynar?.
Okan Buruk Hocam, o garip 11 ve o garip futbola Başakşehir'i karşına tam sana lokma, "Al da yen" diye çıkardı adeta.. O takımı bile yenmeyi düşünemedin. Kemal Belgin'in dediği gibi "Talihli" bir sakatlıkla Okan Hoca'mın aklına başına devşirmesi yetti seni hem de Ali Sami Yen'de yenmeye..
Brugge maçın başındaki 25 dakika mucize gibiydi.. Galatasaray hiç görmediğimiz şekilde hızlı oynayarak başladı oyuna.. Nasıl sevinçliydik ekran başında.. Golü de buldu.. Arkası da gelecekti sanki. Öyleydi maç. Ama sonra sen, dokundun..
1-0'ı yeterli görüp, o "Yana, geriye, Muslera'ya" oyununa, yani, Fatih Terim futboluna, aslında "Anti futbol"a döndün. Taçları, autları, her duran topu 30 saniyeden önce atmaz olduk. Bir kaç dakika değil, tam 1 (Bir) saat 1-0'ın üzerine yatacağını sandın.
İlk 25 dakika ilerde basan Galatasaray'ı, kendi yarı sahasının da ortasında, yani Muslera'ya 30 metre mesafede basılan takıma çevirdin.. Brugge gibi sıradan, Brugge gibi yıldızı olmayan bir takıma, "30 metreme kadar gelip yerleşin" iznini verip intihar ettin Hocam..
Çünkü senin takımın 30 metreden top çıkarmıyor, sadece ileri tepikliyordu topu.
Duvar tenisine döndük. Bütün ikinci toplar, Brugge'de.. Tepersen o olur.. Tepmesen top çıkaramıyorsun zaten..
Erken golle panikleyen Belçikalılara "İkinciyi de atıp oyununu rahatlatmak" aklından bile geçmezken "Bu gelin atın" davetini çıkardın hocam, bir de..
İzlanda'ya karşı ayni korkak futbolu oynatan Şenol Güneş'ten bir farkın vardı.
Şenol da kaderini bir kaza golüne teslim etmişti, sen de ettin. İkiniz de, hem de tesadüf ayni saha ve seyirci önünde "Kaza golü olmasın" diye dua ettiniz. İzlanda atamadı. Brugge attı. Fark işte bu, Hocam..
Daha doğrusu İzlanda'nın attığını stoperimiz Merih çizgiden çıkardı. Brugge'nin attığını, stoperimiz Marcoa kesemedi, Muslera'nın dokunamayacağı direk dibine gitmesine sebep oldu, teması ile..
Yani minnacık, milyonda birlik farkla, bugün Şenol Güneş yerlerde sürünüyor, sen omuzlarda taşınıyor olabilirdiniz?.
Bu kadar sıradan rakipler önünde, hem de kendi sahan ve seyircin önünde bir takımın kaderi "Kaza golü"ne bırakılır mı Hocam?.
Bizde bırakılır..
Çünkü çok iyi biliyorsun ki, benim medyam da tabelacı, senin seyircin de..
Brugge'nin golü hem de mehter, kudüm davulları çalarak, gümbür gümbür gelirken, oyuna ne zaman müdahale ettin Hocam?.
80'de.. O da Ömer "Bittim Hocam" deyince..
Asıl bitenin, hatta hiç sahada görünmeyen Belhanda olduğunu ise ancak 86'da anlayabildin Hocam..
Bu mudur "Maçı okumak" ha?.
Ya, 90+4'te, yani birkaç saniye kala Erencan'ı oyuna sokmak?. Gençlere şans tanımak mı, yoksa onlarla alay etmek, yok etmek mi oluyor?.
Kim bur Erencan?. Şampiyonlar Ligi maçında takımı kurtarmak için oyuna giren Erencan kim?. Bilen Galatasaraylı var mı, Mustafa Cengiz dahil?.
***
Bütün bunları yazdıktan sonra hâlâ "Henüz bitmedi" diyorum..***
Ben, hep bizim medyadan farklı maç izliyorum ya.. Bu yüzden Brugge maçı notlarımı da kendim yazıyorum, buraya.. Sadece oynadıkları futbolu, yani fiziksel performanslarını değil, ruhsal katkılarını da içeriyor notlarım.
Mesela.. Muslera, kaleci olarak 9 alırdı, kesin. Ama o korkak, o oyunu geciktirmek için her şeyi yapan, o kendisine de, takımına da inanmadığını vücut dili ile gösteren kaptan olarak notu 0'dı.. Ortalamasını aldım.
Takıma liderlik notu sıfırın da altı olunca, notunu 4'e düşürdüm.
Muslera (4)- Mariano (7), Donk (4), Marcao (6), Nagatomo (6)- Lemina (9), Seri (7), Belhanda (0)- Feghouli (3), Adem (7), Ömer (10).
..Ve senin güya yardımcıların.. 80'inci dakikaya dek yanında sanki her şey mükemmelmiş gibi susup oturan ve hep sustukları için milyonlar kazanan yardımcılarının alayı, tümü, hepsine toptan.. Sıfır!..
***
Sevdiğim Laflar
"Portekiz ve İspanyolların pasla, Türklerin ise kalbi ile oynadığı oyunun adı "Futbol'dur!." Manuel Fernandes (Beşiktaş'ın eski Portekizli yıldızı)
Tebessüm
Pesimist karanlık tüneli görür. Optimist tünelin ucundaki ışığı görür. Realist tüneldeki treni görür. Makinist, tünelde rayların üstünde duran üç ahmağı görür..