Nasıl bir linç kampanyası, hem medyamızda, hem olmaz olası sosyal medyamızda.. Nasıl akıl almaz yalanlar üretiyor ve saldırıyorlar?. Öyle ki, kendi yarattıkları yalanlara en başta da kendileri inanıyorlar..
Zekeriya Alp'i futbolculuk yıllarından beri yakından tanıyorum. Bir şey diyeyim mi?. Tanıdığım en dürüst insanlardan biridir.
Bir şey daha diyeyim mi?. Tanıdığım en başarılı Merkez Hakem Komitesi Başkanlarından da biridir. İlk görevini mükemmelen yaparken, bazı pisliklerin ortaya saldığı dedikoduları gururuna yedirememiş ve istifa etmişti.
Hakem işleri rezalet boyuta gelince, Federasyon ona kurtarıcı olarak sarıldı.
Geldi. Sessiz sedasız işe başladı. Ne reklamını yaptı, ne ufak ufak başlayıp, sonunda kişiliğine varan saldırılara cevap verdi. Yolunda yürüdü.
Linççiler, muhatap alınmadıklarını görünce, işi iyice abarttılar. İyice azdılar..
Zekeriya Kaptan, bu linççilere gene muhatap olmaz, cevap vermeye tenezzül etmez. Yapısı öyle, biliyorum.. Ama "Ben niye bu kahrı çekiyorum ki" diyebilir ve geçen defa olduğu gibi, köşesine çekilebilir.
Korkum asıl o!.
Bu yazının sebebi de o!.
Aldırma kaptan!. Aldırma yürü.. Çünkü doğru yoldasın. Çünkü ben neler yaptığını biliyor ve bu yaptıklarının Türk Hakemliğini nerelere getireceğini, nasıl yücelteceğini biliyor ve sana inanıyorum.
Seni yakından tanıyan herkes de biliyor ve inanıyor Kaptan!.
Sakın bu niyeti kötülerin tuzağına düşme, oyunlarına gelme..
***
***
Türk hakemliği iyi durumda değil.. Doğru!.
Peki milyon da değil, milyarla dolar yiyen Türk futbolu ne durum da?. Daha da rezil değil mi?.
Peki, gene milyonlara mal olan, Türk futbol (Dikkat, Spor demiyorum, o zaten yok) Türk futbol yazarlığı ne durumda?. O yorumların.. Doğru yanlış, ayrı, herkesin görüşüne saygım ayrı da.. O yorumların yazanın kafasından geçenler olduğuna inanıyor musunuz?.
O yazıların, gazetenin yapısından gelen kurumsal, kendi kafasındaki sempati ve nefretlerden gelen kişisel baskılardan, kompleksler, kıskançlıklardan etkilenmediğine inanıyor musunuz?.
*
İstanbul'da Devlet var mı, Sayın Bakanım!.
"Sayın Bakanım" diye hitap ettiğim, İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu!.
Talimhaneden 500 liraya alan herkesin taktırıp takır takır kullandığı çakarlı arabalara nasıl savaş açtığını biliyoruz. Hem sahtelerine, hem de, "Haksız ve usulsüz" kullanan kamu görevlilerine savaş açtı üstelik. "Çakar sadece göreve gidişlerde kullanılacak" diye yayınladığı genelgeye uymayanların nasıl perişan olduğunu hafta sonu gördük.
Hafta sonu bir şey daha gördük. İstanbul Emniyet ve Trafik Müdürleri'nin ancak Bakan "Özel emir" verince iş yaptıklarını.. Bu yüzden, ben de bu haftaki ithaf resmimi, haftalardır zerre umursamayan İstanbul Emniyet Müdürü ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı yerine, İçişleri Bakanı için yayınlıyorum.
Burası, Fulya'daki atv binasının önündeki Ihlamur Caddesi.. 1999 depreminden sonra, "Acil Deprem Kaçış Yolu" ilan edildi. Yani bu caddeye park etmek yasak.. "İnsanların canına mal olabileceği için" yasak.. Bu yasağı belirtmek için cadde boyu 20-30 metrede bir Park Yasağı işareti var. Her yasak levhasının altında da "Bu cadde EDS (Elektronik Denetleme Sistemi) ile kontrol edilir" uyarısı.. Yani iş ciddi. Devlet de, geneli ve yereli ile ciddiyetin farkında..
Yani, olmalı, değil mi Sayın Bakanım!. Ama değil.. Bu resimler geçen hafta bilmem kaçıncı defa çekildi. Hem de iki yanlı servis parkı, 2.5 şeritli deprem caddesi. EDS ile kontrol edilen yoldan her gün, EDS'ye baksınlar emir verin, en az 100 (yazı ile yüz) trafik arabası da geçiyor.. Ama onlar sadece sizin verdiğiniz özel emirlerin memuru, İstanbul trafiğinin değil. Bakıp gidiyorlar. Çünkü kaç defa onu da yazdım gık çıkmadı. Çünkü trafik polisleri ikinci maaşlarını servis şirketlerinden alıyorlarmış. Halk öyle diyor.
Yani bu cadde, bu deprem acil caddesi, "Devlet yok, Rrman Yasaları var" diyenlerin gösteri alanı sayın bakanım.
Haftalardır teklifim şu oldu..
"Ya kuralları uygulayın, millet görsün. Ya o levhaları ordan kaldırın, devlet aciz görülmesin." Vali de tıss. Belediye Başkanı da tıss!..
Bugün salı.. Ben bugün öğleden sonra, aSpor çekimi için gene orda olacağım ve bu sahnenin aynen devam edeceğini gene göreceğim..
Görecek miyim?.
İstanbul'da devlet var mı?.
Yarın görüceğiz Sayın Bakanım!.
..Ve de Emniyet Genel Müdürlüğü Trafikten Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Sayın Mehmet Yavuz, dostum!.
*
Aman ha!..
Ahmet Hakan dostum "Garantili Tavsiyeler" yazmış pazar sabahı köşesine.. Bir tanesi de, "Masada dikkatleri üzerine toplama"nın sırrını anlatıyor..
Hani, yemekte, çay, kahvede, sohbette bir masa etrafında toplandığınızda herkes ille de cep telefonunu masaya koyar ya..
Ahmet Hakan "Hemen eski model, yani akıllı olmayan bir cep telefonu edinin. Bütün masadakilerin dikkatini toplamanız garanti" diyor..
Valla masadakilerin dikkatini ne kadar çeker, orası tartışılır da, civarda bir polis, mesela sivil polis varsa, onun dikkatini hem de nasıl çekeceğini iyi biliyorum...
Ahmet Hakancım, bu bilgi sana da..
FETÖ'cülerin yakalanmasında baş rolü, cep telefonlarındaki ByLock denen aralarındaki mesaj uygulaması oynuyor, bilirsiniz. Çünkü bu uygulama dünyada sadece FETÖ'cülerde var.. Yani telefonunuzda ByLock varsa, FETÖ"cüsünüz demektir. Kesin!. Bu 1!.
ByLock, akıllı telefonlara inmiyor. Sadece eski model telefonlarda var, bu da 2!.
*
Yaşa Pazar!.
Bu pazar, hafta sonu alkışlarım Sabah Pazar'a.. En çok elimde kalan ek oldu.. Hemen her sayfa iyiydi, dolgundu ama ben iki tane seçtim gene de..
Emir Somer, bu gazetenin en iyi haber öyküsü yazanlarından biridir. Spor sayfamızın benim için 1 numarasıydı ama, hiç ummadığım bir şey oldu, polis - adliyeye geçiverdi aniden.. Sanırım zamanın spor müdürüyle anlaşamadılar. Ama poliste de harika işler yapmaya başladı.
Yazı gücünü, muhabirliği ile birleştirdi, okumaya doyamadığımız Haber Hikayeleri/ Newsstory'ler yazar oldu.
Sonra gene ne olduysa unuttuk Emir'i.. Bana da uğramaz, kapımı aralamaz olunca, ayrıldı sandım. Nerdeyse çıktığı günden beri bu gazetede yazınca, gidenleri, gelenleri sayamaz oluyor insan..
..Ve pazar günü 11 yıl önce öldürülen ve öldürüldüğü gün "Katili belli, 2 günde yakalanır" denen Engin Temel'in dosyasının geçen hafta Faili Meçhul Suçlar Bürosu'na gönderilmesi üzerine, onun öyküsünü kaleme alarak çıktı karşımıza gene Emir... Nasıl meraklı bir polisiye öykü.. Özelliği.. Gerçek!.
İstanbul polisi, Engin'in katilini nasıl bulamamış, 11 yılda, inanamıyorsunuz!.
..Ve de.. Sanat sayfamız. İş Sanat'tan bir haber..
Tempest/ Fırtına Shakespeare'in daha 9 yaşında iken ilkokul üçte babamın kitapları arasında bulup okuduğum müthiş eseridir.
Tempest, Shakespeare'den esinlenen Beethoven'in ayni adı verdiği, en bayıldığım sonatıdır.
İş Sanat işte bu iki Tempest'ten bir "Çocuk müzikali" çıkarmış. İş Sanat yaptıysa, iyidir. Açıldığı günden beri, yıllardır o salondayım.. Garanti belgemdir benim, "İş!."
24 Kasım Pazar saat 15.00'te imiş ilk temsilleri.. Allah sağlık versin, mutlak orda olacağım..
Teşekkürler, bu konuya yarım sayfa ayıran sanat sayfası editörümüz, Mehmet Bediroğlu!.
Teşekkürler, meselenin yazmak değil, okutmak olduğunu kanıtlayan Pazar ekimiz!.
*
TEBESSÜM
Fadime- Bardağın boş. Bir tane daha vereyim mi?.
Temel- İki boş bardağı n'apıcam ki?.
*
SEVDİĞİM LAFLAR
Olmak istediğiniz gibi olun... Sevilmek zorunda değilsiniz...
Şeklim şemalim budur deyip devam edin yolunuza...
İsteyen yanınızdan yürür, isteyen karşı kaldırımdan...
Anonim (Teşekkürler Erdoğan)