Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Her şey değil, “Bir şey” güzel olsa..

İşte bu hafta salı günü 90a çekimi için gittiğim atv binasının önü..
Gene "Park Yasağı" levhası..
Gene altında "Bu yol EDS ile denetlenmektedir" uyarısı.. ve gene devleti pervasızca hiçe sayan ve gün boyu orda park eden Servis araçları..
İstanbul trafiğini katleden bu servis araçlarının "Dokunulmazlığı" var.
Ne seçilmiş Belediye'nin gücü yetiyor onlara.. Ne atanmış Vilayet'in..
Herkesin, en önemlisi devletin gözü önünde, devleti hiçe saymaya devam ediyorlar.
Dikkat buyrun "Servis otoparkı" diye kullanılan bu yol, çevreyi Köprü'ye bağlayan önemli bir arter. Daha önemlisi..
2002'de Deprem'e karşı ilan edilen "İstanbul'un 562 Acil Kaçış ve Yardım Ulaştırma Yolu"ndan biri.
Buralara park etmeyi geçin, durmanız bile yasak.. Çünkü o "Acil yolu" kapatırsanız, depremde ölümlere sebep olabilirsiniz..
Ama bizde "Devlet Yasağı" işte.. 3 gün bile sürmüyor..
1999 depremindeki bozgunun yarattığı heyecanla bu kararlar alınmış, o 562 yolun sağına ve soluna da "Acil deprem yoludur. Park etmek kesinlikle yasaktır. Arabanız çekilir" uyarıları konmuştu.
Üç gün sonra kanıksandı. Mesela, Sarıyer'den Taksim'e İstanbul'un tek arteri Büyükdere Caddesi'dir. Tam da Zincirlikuyu- Mecidiyeköy arası, yani en kritik yeri, Astoria önünde ve karşısında hatta duble park eden servis araçları devletin kararlarına popoları ile güldüklerini ilan ettiler. Sonra Belediye'nin kendisi "Acil Deprem Şeritleri"ni İSPARK'a çevirip, can pahasına üç beş kuruş kazanmaya başladı.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü, hem de Gayrettepe'deki binasının önünde duble park eden, yanaşır ve çıkarken caddenin tümünü tıkayan ve kitleyen onlarca, yüzlerce servis aracını seyretti.

İşte hem seçilmiş, hem atanmış "Devlet"in aczini kanıtlayan fotoğraf!. Park Yasağı ve "EDS ile denetlenir" uyarısının tam da altında, devletle alay eden servislerin bu salı günü çektiğim fotoğrafı. Hem de 2002 yılında gene Devlet tarafından ilan edilen "Deprem Acil Kaçış Yolu" burası.. Yani, parkı geç, durmak, duraklamak bile yasak.. Güya!.

Neden seyretti?.
İstanbul Halkına sorun bu soruyu şu cevabı alacaksınız..
"Çünkü polisler ikinci maaşlarını servisçilerden alırlar.." Şaşırmayın. Bunu ben defalarca yazdığım halde, ne Trafik, ne Emniyet Müdürlerinden, ne de Valilerden cevap geldi.
Nasıl gelsin..
İşte Emniyet Müdürlüğü.. İşte önünde her gün onlara "Hadi ordan gücünüz yetmez bize" der gibi duran servis araçları..
Neye, nasıl cevap verecekler.
Nasıl savunacaklar kendilerini.. Rüşveti kabullenip oturuyorlar, yıllardır.
Neyse..
İşte "İmamoğlu'na Üçüncü İthaf" başlıklı 26 eylül tarihli yazıma, Büyük Şehir Belediyesi Basın Danışmanlığı'ndan gelen cevap..
Önce teşekkür..
Vali susar.. Emniyet Müdürü susar.
Trafik Müdürü susar.. Hepsinin benim vergilerimle maaş alan Basın Büroları olduğu halde susarlar.. Önce şöyle düşünüyordum.
"İçişleri Bakanı Süleyman Soylu emir verdi bunlara.. Hıncal denen adam ne yazarsa yazsın aldırmayın.
Sakın cevap vermeyin.." Günahını almışım Bakanın.
Ankara'dan Emniyet Genel Müdürlüğünün, Trafikten Sorumlu Yardımcısı Mehmet Yavuz aramaya ve yazdıklarımla ilgili açıklamalar yapmaya başladı. Yani taa Ankara'dan sorumluluk hissi duyup arayanlar var..
İstanbul'da işin başındakiler tısss.. Salla başını, öp gerekli elleri, al maaşını..
Bu yüzden İBB Basın Bürosuna yürekten teşekkür. Cevap verdikleri için teşekkür.. "Görevi yapana" teşekkür edecek hale geldik, iyi mi?.
Efendim, Park Yasağı yerlerini belirlemek, işaretlemek ve EDS yani Elektronik Denetim Sistemi'ni kurmak ve çalıştırmak Belediye'nin görevi ama kuralı ihlal edenleri takip ve ceza kesmek, yasa gereği polise aitmiş.
Belediye diyor ki..
"Biz Belediye olarak eylül ayında 11 bin ihlal tespit ettik ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne bildirdik.
Bunların 2 bin 604 adedi Beşiktaş ilçesine aitti." Yani resmi devlet evrakı ile belgeli "İhlal" gelince, Emniyet de ceza kesmiştir herhalde..
Kesmiştir de.. Değişen bir şey yok..
Bana "Hatice değil, netice" lazım. atv'nin önü her gün, her saat servis otoparkı olarak kilit.. Üstelik Acil Deprem Kaçış Yolu burası..
"Ben gördüm. Ben cezayı kestim" bitti mi?. Bitmedi. İşte resmi..
Acil deprem yolunu vilayet ve belediye açık tutamıyorsa, askeri mi devreye sokalım, Devlet, kendi varlığını kanıtlamak ve saygınlığını sağlamaktan acizmi?.
Sevgili İmamoğlu Dostum, Bu şehrin anahtarı "Seçilmiş Sahibi" olan sendedir.. Sen Osmanlı'dan beri Şehremini, yani Şehrin emin adamı, yani Belediye Başkanı'sın..
"Her şey çok güzel olacak" dediğin ve bu dediğine İstanbul halkını inandırdığın için hem de iki kez ve 800 bin fark atarak birinci olurken "İlk işim İstanbul Halkının trafik işkencesine son vermek olacak" diye de söz verdin..
İşte sana "Dördüncü ithaf!." İmamoğlu Dostum!. Servisçi, seni de, vilayeti de, yani devleti de takmıyor ve atv'nin önünde yatıyor. Bu arada bir şey öğrendim. Yanlış yazıyormuşum.
O servisler atv'nin değil, merak etme.. atv servisleri atv'nin bahçesinde duruyorlarmış.
Bunlar Bahçeşehir Üniversitesi'nin servisleriymiş..
Yani "Kaldırırsam bana saldırırlar" diyecek bir medya gücü yok arkalarında.
Sadece senin gibi seyreden atv, ahaber, aspor yayın kuruluşları var.
Uğraşan tek gazeteci benim, haftada bir gidip gördüğümü yazıyorum.
Sen "Seçilmiş" devletsin İmamoğlu..
"Ben gördüm, yazdım yolladım"la işim bitmez.. Asıl orda başlar..
İşin, o Acil Deprem Yolu'nun, zaten 2.5 şeritli daracık arterin iki yanına park etmeyi önlediğin zaman biter..
Bitmedikçe, her salı oranın resmini çekmeye ve o resmi sana "Bir şeyi de güzel yap İmamoğlu" diye yayınlamaya devam edeceğim..
Niye Sana da, Valiye değil..
Vali atanmış. Yarın alırlar, gider..
Oysa sen bu kentin anahtarını benim gibi İstanbullular'dan 5 yıl için almış adamsın. Seni "Yukarı" değil, aşağı, "Biz" seçtik.. Sen şehremini olarak, bizden aldığın güçle bu kentin sahibisin.
Bu kentlinin sorunlarını çözmek, çözene dek savaşmak senin işin de ondan, görev senin..
Ne yaparsın, nasıl yaparsın bilmem..
Ama yapacaksın. Çünkü söz verdin.. Çünkü biz o söze inanıp seni seçtik!.
Haftaya salıya "Beşinci ithaf" resmi çekmem İnşallah!.

***


TRT'nin affedilmez günahı!.

Bu ülkede adını bugün hala "Amatör" diye koyduğumuz sporları sevdiren TRT'ydi.. Özellikle de, 1969 sonunda TRT Televizyonu kurulduğu zaman..
Sevgili, unutulmaz Arman Talay'ın ekibi ve o ekipten yetişenler, ayrım yapmadan sporun her türlüsünü yayınlar, görüntülü haber yaparlardı. Arman Talay, sporu bilen ve anlatan adamlar yetiştirmişti. En iyi sunucular, yayının önemine göre, dışardan en uzman yorumcuları da yanlarına alır, öyle anlatırlardı.
Katar Dünya Atletizm Şampiyonası'nı her gece öfkeden çılgına dönerek izlerken, o yayını yıllar önce yapan Kenan Onuk/ Barbaros Talı/ Cüneyt Koryürek/ Nejat Kök ekiplerini hatırladım..
Bu defa yayın halktan kaçırıldı. DigiTurk'te kayıtlı yığınla kanalı olan TRT, 2020 Olimpiyatları'nın kostümlü provası Dünya Şampiyonası'nı, çanak antenden yayınladı, iyi mi?.
Çanaktan yapıyor, çünkü izlenmesini istemiyor. Çünkü Dünya Şampiyonası'nı atletizmi bilmeyen, önünde olanı görmeyen, gördüğünü anlayamayan, durmadan yalan yanlış laflar eden, durmadan saçmalayan birisi (Cüneyt Ersan'mış adı) anlatıyor. Onu ne kadar az insan izlerse, o kadar iyi..
Sunucu(!) nun yanında, aslında Federasyon Görevlisi olduğunu öğrendiğim Ayşegül Baklacı var. Kızcağız ses çıkarmadan Cüneyt'in saçmalarını düzeltmekle uğraşıyor.
Erken yayınlar Ankara'dan, görüntüye bakarak yapılıyor. Çarşamba gecesi Mehmet Sevinç ve Ahmet Pekel çok güzel anlattılar..
Yarışları mükemmel naklettiler. Araları çok hoş anılar ve yorumlarla süslediler, Önerim..
TRT Katar ekibi(!)nin görevine derhal son verilsin.
Şampiyonanın kalan bütün yarışmalarını Ankara'dan Sevinç/ Pekel ikilisi anlatsın..

*

Bu arada.. Atletizm Federasyonu Başkanı Fatih Çintamar, yazımla ilgili aradı. Fevkalade nazik bir açıklama yaptı.
İşte özet..
1- Doha'da Başkan dahil, 6 federasyon üyesi bulunuyor. Doha Kitapçığındaki 19 üye ismi, bilgi olarak verildi.
2- Sporcular dışındaki 11 teknik ve idari yöneticinin masrafı Uluslararası kurallar gereği, IAAF (Uluslararası Atletizm Federasyonu) ve Doha Organizasyon Komisyonu tarafından karşılanıyor.
3- Kaan Özbilgen ve Ümmi Kiraz, sakatlıkları dolayısı ile, kendileri milli takımdan aflarını istediler.
Nitekim, Yasemin Can (5 bin 10 bin) ve Kıvılcım Kaya Salman (Çekiç) da sakatlıkları dolayısıyla gidemediler.
Başkan bu arada özel bir bilgi de verdi..
Madalya umudumuz Ramil Guliev'in antrenörüne tam da final öncesi annesinin öldüğü haberi gelmiş. Bu haber antrenörü de, hocasını çok seven Ramil'i de fevkalade kötü etkilemiş. Başkan "Ramil 4x100 yarışında gene de koşacak" dedi.

***


Bravo Zekeriya Alp Başkan!.

Alkışlanacak şeylere kara çalmaya devam ediyoruz.. Futbol Federasyonu'nun, Merkez Hakem Komitesi'nin raporuna dayanarak Suat Aslanboğa ile yaptığı "Profesyonel Hakemlik Sözleşmesi"ni iptal etmesi harika bir karardır.
Aslanboğa'nın suçu, yazıldığı ve sıfırlanmaya çalışıldığı gibi "Hakeme dokunmak" değildir.
Görüntüler meydanda Ljajic hakemi hem de ne sert çekiyor ve itiyor.. Yani tribünde ve ekran başındaki milyonların önünde "Hakemlik Kurumu"na affedilmez hakaret ediyor ve Aslanboğa onu derhal kırmızı kartla oyundan atıp, çok ağır ceza almasına sebep olacak raporu da yazmıyor.
Bu Aslanboğa'yı affettiniz mi, bu ülkede bir daha "Hakem saygınlığından söz etme" imkanınız kalmaz, yarın kafası kızanın hakemi dövmesini de teşvik etmiş olursunuz.
Profesyonel Hakem, "Federasyonun maaşlı adamı" demektir. Federasyon böyle birini bünyesinde tutarsa, kendi saygınlığını inkar etmiş olurdu.
MHK Başkanı Zekeriya Alp, Hakemlik Kurumu'nun saygınlığına sahip çıkarak, harika bir iş yapmıştır. O da, onun raporuna uyarak profesyonel anlaşmasını fesheden kesen federasyon da alkışa layıktır.
Kutluyorum.
Suat Aslanboğa mı?.
Biten hakemliği değil, profesyonel hakemliği..Bugünkü, ya da yarınki MHK'ların ona görev vermelerini önleyecek bir durum yok.. Hele bir ara versin..
Hele bir kendi kendini dinlesin..
Yarın, bir gün hafiften görev verilmeye, "Ne alemde bir bakalım" sınavlarına girmeye başlanabilir.
Olaydan bütün hakemlerimizin gereken dersi aldıklarına inanıyorum!.
Etkisi bu haftadan başlayarak her maçta göreceğiz!.

***


TEBESSÜM

Yolda tek başına giderken gülümseyen bir genç kadın görürseniz şaşırmayın. Kulağına bakın. Cep telefonunun kulaklığını göreceksiniz!.


SEVDİĞİM LAFLAR

"Maske düşer yüz ortada kalır." Lucretius

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA