İzmir'de sıcak, her anlamıyla sıcak günler geçirdik geçen hafta sonu.. Hem sıcaktan bayıldık, kızgın güneşle.. Hem içimiz sımsıcak oldu, yaşadıklarımızla..
İşte İzmir anılarımın, benim için en unutulmazı, köşemdeki bu resim.. Ofisimde Yasemin bana sabah kahvemi ikram ediyor..
Peki bunun İzmir'le ilgisi ne?.
Pazartesi öğlen İstanbul'a dönmek üzere yola çıkacağız. Vedalaşma kahvaltısı hafta sonu Ankara ve İstanbul'dan gelen tüm aileyi çok güzel ağırlayan Didem hanımın yönettiği Best Western Otel'de..
Upuzun masanın etrafında ağbimler, Kemaller, kızı Zeyno, oğlu Öndü, İzmir'e istemek için gittiğimiz, artık Öndü'nün nişanlısı Duygu, Serpil'in oğlu Ömer, eşi Başak, torun harika Leylüş..
Neşe içinde geçen kahvaltının sonuna doğru, masamıza dünya şirini iki kadın yaklaştı. Biri orta yaşlı, öteki biraz daha..
Orta yaşlı olan (Ah eşek kafam.. İsimlerini alıp bir kenara not etmedim) "Hıncal Bey, ben Orhan Mizanoğlu'nun sınıf arkadaşıyım" demez mi?.
Orhan!. Benim, bizim, ailenin can arkadaşı, candan arkadaşı, unutulmaz dost.. Erken gitti ama hala içimizde.. Onu anmadığımız gün yok, dersem inanın.
Kahvaltı biterken gelen kahvemi aldım, lobiye onların masasına gittim.
Bir sıcak sohbet!.
"Arkeoloji, Orhan gibi benim de ikinci üniversitemdi. Ama anneannem hastalandı. Demans.. Özel bakım istediği için hastaneler kabul etmeyince, okulu bırakıp İzmir'e döndüm. Annemle ona baktık.. Doktorlar, altı aylık ömrünün kaldığını söylemişlerdi. 6.5 sene yaşadı" dedi, Orhan'ın arkadaşı..
Yanındaki yaşlı hanım, annesiymiş.. "Demek çok iyi bakmışsınız" dedim..
Anne kız, benim çok iyi okurum. Orhan'ın arkadaşı, SABAH'a başladığım günden beri her yazımı biliyor ve hatırlıyor. Ayrıntılarıyla..
Yani Yaso'nun arşivi, onun beyninde..
"Cuma günü yazınızı okuyamamışım. "Abbas'ı görmedim. Cumartesi yazınız olmayınca merak ettim. 'Hıncal Bey, haber vermeden köşesini bırakmaz. Bir şey mi oldu" diye..
Cuma gazetesini bulmuş.. İzmir'e kız istemeye geldiğimizi okumuş.. "Hıncal Bey artık Kaya'da değil, Best Western'de kaldığını yazmıştı. Kahvaltı saatinde gidersek onu buluruz" demiş annesine.. Kalkmış gelmişler, bi görmek için..
Güzelliğe bakar mısınız?.
Şu güzelliğe, şu sıcaklığa bakar mısınız?.
Yanında bir poşet var.. İçinden bir kadife kutu çıkardı..
"Bunu da size hatıra olsun diye getirdik" dedi.. İçinde iki kişilik fincan takımı var.
Bundan evvelki Akhisar Belediye Başkanı onlara hediye etmiş. Anne kız kahve içmiyorlar. Bana gelirlerken kız, "Bu fincanları Hıncal Bey'e götürelim" demiş. Anne itiraz etmiş, "Hediyenin hediyesi olmaz" diye.. Kız dayatmış.. "Ama biz hiç kullanmadık ve kullanmayacağız ki.. Şimdi Yasemin kızımız ona sabah kahvesini bununla ikram eder.."
İzmir dönüşü salı sabahı ofise geldim. Şehri hanım, Yaso'nun bana aldığı fincanla kahvemi getirdi.
Yaso'yu çağırdım. Fincanları verdim.
"Bu kahveyi sen iç. Benim kahvemi bu fincanla sen vereceksin, Caner de resmimizi çekecek, köşeme koyacağız" dedim. Yaso şaşkın bakarken, hikayeyi anlattım..
İzmir vedamızı unutulmazlaştıran dünya tatlısı anne kız!.
Bilin ki,Yaso'nun getirdiği bu kahve hayatta içtiklerimin en unutulmazıydı. Sizi de asla ama asla unutmayacağım.. Ve her sabah bu fincanla kahvemi içerken hatırlayacağım.
Ne olur beni bağışlayın ve bu köşenin tepesinde duran mail adresime, adınızı ve telefon numaranızı da yazın ki, İzmir'e gelirken bir daha sizi de arayabileyim, benim güzel İzmirlilerim!. İzmir'de geçen günleri anlatacağım tabii.. Harika şeyler oldu çünkü.. Bayramdan sonra..