"Başlık" dedim de.. Bizde de yığınla yazı, tonla başlık okudum, hemen bütün gazetelerde.. En güzelini Sözcü Spor'da Yasin Yıldırım atmıştı. Bütün maçı özetleyen 4 kelimeyle, hem maçı, hem yazısını özetlemişti Yasin..
"Güneş çıktı, Yıldızlar kayboldu!."
Fransa maçı üzerine dün yazdığım izlenimlerimde vardı bu satırlar..
Yasin'in üslubu ile, İzlanda maçını anlatan benim özetim de bu yazının tepesinde..
Yaz mevsiminde güneşin nerdeyse hiç batmadığı, gündüzün 22 saat sürdüğü İzlanda'da Güneş'i bu defa Şenol Hocam kendi elleriyle batırdı.
Nerde Fransa önünde o muhteşem takımı seçen, o muhteşem futbolu oynatan muhteşem hoca, nerde İzlanda önünde sahaya çıkardığı takımdan, oynattığı futbola, yaptığı değişikliklere kadar her şeyi ama her şeyi yanlış, adeta mağlup olmak için elinden geleni yapan Şenol Güneş!.
Şenol Hocam yanlışlara aslında maçtan bir gün önce başlamıştı. İzlanda'da yaptığı basın toplantısında "Ben İzlanda'ya 43 sene önce gelmiştim. Şehir büyümüş ama belli ki kafalar küçülmüş" dedi..
Şimdi ülkemize maça gelen bir Milli Takımın, mesela Fransa'nın Hocası "Ülke büyümüş ama kafalar küçülmüş" dese Türkiye'de neler olur, hele bir düşünün.
Önce televizyonlar, sonra sosyal medya, sonra ertesi sabah çıkan gazeteler yeri yerinden oynatmaz mı?. Seyirci müthiş bir öfke ile stadı doldurmaz ve maçı Fransızlara zehir etmek için elinden geleni yapmaz mı?.
Dün sabah bizim gazetelerde okudum. İzlanda kaptanı stadın bu kadar dolu, seyircinin bu kadar coşkulu oluşuna şaşmış..
Neden acaba, o hale gelmiş dersiniz, 1995'te benim de gittiğim İzlanda maçında nerdeyse yarısı boş, sessiz sedasız stat?.
Fransa önünde, hayat boyu izlediğim en mükemmel Türk takımı vardı. "Rinus Michels'in Cruyff'lı Hollandası gibi Total Futbol oynadık" diye yazdım salı günü..
İzlanda önünde o takımdan iki kişi eksikti. Sağ açık Cengiz ve ön libero Mahmut!. İkisi de takımın en önemli adamlarıydı, doğru. İkisi de çok iyi oynamıştı, doğru..
Ama iki adam eksik diye, Fransa önündeki taktiği unutup, yepyeni ve "korku asıllı" bir 11 ve başka taktikle (!) sahaya çıkmak ne demek, Şenol Hocam?.
Kendine ve takımına asla güvenmediğini Fransa maçından sonraki sözlerinden çıkarmıştık zaten. Benim okuduklarımı ve düşündüklerimi, oyuncuların da düşünmüştü elbet.
Mustafa Denizli'nin unutulmaz bir lafı vardır.. "Futbolcu cin gibidir, hocanın düşüncesini anında anlar.." O uzun İzlanda yolculuğunu "Hoca korkuyor, beraberliğe razı" diye yaptılar. "Hoca korkuyor" dediler ve korku futbolu oynadılar.
Sahaya çıkardığın 11, korkunun eseriydi Hocam.. Fransa maçında doğan "Güneş"in değil..
Fransa önünde oyununda hücum, tek kanat ağırlıklıydı. Sağda açık Cengiz ve bek Zeki'nin ikili akınları.. Bu ikili Mbabbe gibi bir süper starı durdurmakla kalmadı, Fransız sol kanadını da çökertti.
Fransa maçında Kenan, sol açıktan çok, Burak'ın hafif arkasında ikinci forvet gibi oynuyor, hem Burak'ı rahatlatıyor, hem de maç sonu Fransız Hoca'nın dediği gibi, Fransız savunma adamlarının ileri çıkmasını önlüyorlardı.
Bu harika bir taktikti.
Bir Cengiz sakat diye bu oyunu tamamiyle bozdun. Kendi yarattığın futbolu, kusura bakma kendin piç ettin Hocam.
Cengiz'in yerine asla bir kanat adamı olmayan, zaten Fransa'ya karşı da kanat adamı gibi oynatmadığın Kenan'ı çektin. Sol açığa da Hakan Çalhanoğlu'nu koydun ki, o da kanat adamı değildi.
Kenan, sağda Zeki ile ikili akın yapmak, o ileri çıktığında Cengiz gibi yerini doldurmak işini hiç yapmadı. Açıkta ne yapacağını bilmeden dolaşırken, zerre işe yaramadı, bir de Zeki'nin atak yolunu tıkadı. Oynama sebebi, İzlanda duran toplarında 18'imiz içinde toplanacak İzlandalılara karşı hava üstünlüğü sağlamaktı fikrince.. Ve bu fikrin (!) tuttu, Hocam.. İzlanda'nın iki golünü de, duran toplarda Kenan'ın kontrol etmekle görevli olduğu sol stoperleri attı.
Sol açıkta oynattığın Hakan Çalhanoğlu da, Kenan değildi. Ortaya Burak'a doğru kayıp onunla oynamadı, orta sahaya oyun kurmaya gitti. Uzun zamandır futbol oynamadığı için, oyunu değil, kendisini bile kuramadı.
Mahmut Tekdemir de önemli eksikti. Kadroda başka da ön libero yoktu. Tabii nerdeyse futbolu unutmuş Ozan hariç.. 33 kişilik kadroya çağırdığında herkes şaşmıştı. Sen onu bir de ilk 11'de sahaya çıkardın.
Doğru, Fransa'yı yenip 3 puan farkla lider olunca, İzlanda'da beraberlik bize yeterdi. Gene üç puan önlerinde, gene lider dönerdik. Senin ezeli korkak yapın içinde bunu kabul edebilirdim. Ama Cengiz/ Hakan değişikliği ile hücumu çökertirken, Mahmut/ Ozan değişikliği ile de savunmayı bitirdin.
Madem beraberliğe razısın, o zaman Ozan niye Hocam?. Koysana Çağlar'ı ön libero, ön stoper karışımı ortaya.. Son yılların direk stoperimiz değil mi Çağlar?.
İlk yarıyı zamanında gelen bir moral ve coşku golü ile 2-1 yenik bitirdiğimizde, soyunma odasından, Fransa taktiğine dönmemizi sağlayacak 2 değişiklikle döneceğimizi düşünüyordu futboldan anlayan herkes. TRT2'deki Devre Arasında Serkan Reçber harika anlattı. Keşke imkanın olsa da onu dinleseydin, bu kadar yanlış müdahale etmezdin oyuna..
Kanatların ilk yarıda sıfırlandığını görünce, Kenan'ı alıp, Yusuf Yazıcı'yı soktun oyuna.. Yusuf'un en büyük özelliği, bire birde adam eksiltmesi, dikine oynaması ve oyunu geliştirecek riskli paslara cesaret etmesi.. İlerde, açık olarak oynasa mesele yok. Başarılı olduğunda gol hazırlar, hatta kendi atar, başarılı olamaz da kaptırırsa, top yarı sahadan bize gelene dek, önlem alır, gol kontratağı yemeyiz.
Ama Yusuf bu riskli oyunu kendi sahamızın ortasında biz hücuma çıkarken oynar da orda top kaptırırsa, takımı yıkacak üçüncü golü yeriz.. Kaç defa böyle top kaptırdı Yusuf.. Allahtan adamlar atamadılar, ama sen aynen ilk yarıda İzlanda akınları tek kale gibi gelir ve goller sıralanırken seyrettiğin gibi baktın maça sadece ve Yusuf'u hep yanlış oynattın.
Beklediğin ikinci gol gelmeyince, aslında doğrudan ilk 11'de oynatman gereken Abdülkadir Ömür nihayet aklına geldi. Cengiz/ Zeki oyunu yerine Abdülkadir/ Zeki oyununu kurman gerektiğini nihayet akıl ettin. Çıkacak adam, faydası sıfır, zararı çok Ozan Tufan'ken, sen koşan, kendini gösteren, top isteyen, alan veren İrfan Can Kahveci'yi aldın. Sağ kanat kuvvetlendi ama orta sahamız iyice zayıfladı bu defa..
Gol bir türlü gelmiyordu. Son on dakikayı oynuyorduk. Bu dakikalarda takıma dokunuşu, bir sihirli el yapabilirdi. Bir değil, ikisi yanında oturuyordu.
Emre Belözoğlu ve Oğuzhan.. Sen onları değil de, hele "Kurtarıcı" diye oyuna girince eli ayağı dolaşan genç Güven'i "Santrforlar artsın" diye oyuna soktun. Sokarken de golümüzü nefis bir kafa şutu ile atan Dorukhan'ı, uzak şutları ve yakın dokunuşları ile gol şansı olan, öz evladın Dorukhan'ı çıkarıp, işe yaramaz Ozan'la 90 dakikayı tamamladın..
Yola çıkarken, alenen ve resmen "Fransa'yı tesadüfen yendik. Bu galibiyet hiçbir şey değiştirmez. Fransa hala Fransa, biz ise Türkiye'yiz" dedin. "Rakibimiz hala İzlanda" dedin. 2-0 yendiğimiz Fransa'nın 4-0 yendiği "-1" averajlı İzlanda'yı gözüne büyüttükçe büyüttün. Çünkü korkuyordun. Çünkü İzlanda'nın kazanacağını düşünüyor ve mağlubiyetle dönüşe zemin hazırlıyordun, Hocam..
Sana yıllardır, "Korkunun ecele faydası yok" diyorum, ama anlamıyorsun. Korkuların yüzünden Türkiye, Dünya Şampiyonu olma şansını kullanamadı, o müthiş takım, baş rakip Brezilya dahil, dünya futbolu krizde iken, senin korkularına yenildi.
Şimdi bu korkular, hem de gene kendi eserin bu yeni ve parlak jenerasyonla Euro 20'ye gidemezse, sorumlu gene senin korkuların olacak.
Ne dediğimi anlıyorsun belki.. Ama görmek istiyorsan, TRT'den maç bandını izle ve ilk dakikadan itibaren kenar görüntülerinde kendi halini izle..
Dağınık, bitik, perişan bir adam ve umutsuz bir surat göreceksin..
İşlerin iyi gitmediği anda, futbolcu kenara bakmaya başlar.. Gördüğü suratta "Korku ve umutsuzluk" okuyan futbolcu ne hale gelir peki?.
Tepesinde 22 saat güneş olan ülkede, Güneş'i batırdın Şenol Hocam!.
Artık bi ders al da guruptan çıkma umudumuz olsun!.
Salı günü yazdığım Şenol Güneş yazısıyla bugünkünü karşılaştır ve düşün..
180 derece dönen sen misin, yoksa, fikri sabitlerini değil, gördüklerini yazan ben miyim, Hocam!.