Mardin'e, aşık olduğum Mardin'e 2003 yılında gitmiştim.. Yörede el sanatları müthişti.. Süryanilerin ahşap, Ermenilerin bakır ve kuyumculuk işleri dünyaca ünlüydü.. Toledo'da bir vitrinde rastlamış, yıllar önce yazmıştım size, Mardin işlerini.. Yörede çok iyi muhafaza edilmiş tarihi manastırlar ve benim gittiğim zaman içlerinde tek müşteri olmayan El İşleri Sokağı'ndaki boş dükkanlar olmasa, buralarda bir zamanlar önemli bir Hristiyan nüfusunun yaşadığını anlamanız zor..
60'lı yıllarda başlayan Almanya akımı ile başladı, dışa göç.. Süryaniler genelde Almanya ve kuzey ülkelerine gittiler.. Hollanda, İsveç, Finlandiya..
Kadir İnanır "Kapı" filminde, Berlin'e göçen bir ailenin reisi..
Anlıyoruz ki, delikanlı oğul Mikail'in bir gün kaybolması ve bir daha izinin bulunamaması üzerine, Midyat'ın köyündeki evde yaşayamaz olmuşlar ve göçmüşler..
Film, Berlin'deki aileye Türkiye'den resmi bir davet gelmesiyle başlıyor..
25 yıl önce kaybolan oğullarına ait olduğu sanılan kemikler bulunmuş.. DNA testi yapmak üzere aileyi Mardin'e çağırıyorlar.
Kadir, eşi Vahide Perçin ve onu asla yalnız bırakmak istemeyen torunu Aybüke Pusat ile yola çıkıp Mardin'e geliyor. Manastır ayakta ve ne kadar tenha olursa olsun, hayatta. Başrahip Erdal Beşikçioğlu, Kadir'in çocukluk arkadaşı.. Onları karşılıyor ve manastır misafirhanesinde ağırlıyor.
Adli Tıp'a kanlar veriliyor. İnceleme İstanbul'da yapılacak. Sonuçlar 3-4 günde gelir.. Bekleyecekler.
Anne bir gün "Evimi görmek istiyorum" deyince köye gidiyorlar.. İki katlı, dünya şirini bir Anadolu evi.. Kalın taş duvarlar ve kerpiç.. Çaldıran'da, Van'da, Kilis'te öyle evlerde çok yaşadım ben.
Evin önünde duruyorlar ki "kapı" yok.. Evin her şeyi, yer yer yıkılmış olsa da duruyor, ama kapı yok.. Köyde dört aile kalmış zaten.. Eski komşuları sahipsiz kalan evleri birinin talan edip, antikacılara sattığını anlatıyor.. Tam o sırada o talancı Timur Acar kamyoneti ile geçiyor ordan..
Belli kapıyı o götürmüş..
Kadir "Kapımı bulacağım" diyor. Talancı'nın peşine düşüyor. Buluyor.. Timur "Konya'da bir antikacıya sattım" diyor.. O andan itibaren kapı, bir yol filmine dönüşüyor. Timur ve Kadir, ve de dedesinden ayrılmayan torun, önce Konya'ya, ordaki antikacıdan İstanbul'daki bir başka antikacıya satıldığını anlayınca da, Çukurcuma yollarına düşüyorlar. Dede, torun bir dedektif gibi iz sürüyorlar.. O kapı ille bulunacak çünkü..
Peki ama neden?.
İşte filmi "muhteşem" yapan, "dev" yapan şey o!.
Kapının simgelediği Anadolu "aile, ev, yuva" değerleri..
İnsanların ilk yerleştiği, ev, köy kurduğu yöreler orası.. İlk yuva değerlerinin doğduğu yer.
Kadir İnanır'ın oynadığı, hayır yaşadığı, yaşadığına seyirciyi inandırdığı o kapının değerini anlatan tirat sahnesi var ki, sırf bunun için o filme gitmeye değer..
O müthiş, o inanılmaz final sahnesi için gidilmeye değer..
Bu Kadir İnanır'ı görmek için gidilmeye değer.. Kaldı ki, Vahide Perçin de harika.. Bu iki devin yanında ezilmek bir yana harikalar yaratan Timur Acar da harika..
Doğrudur, yönetmen Nihat Durak tempoyu düşük, zaman zaman hayli düşük tutmuş. Ama senarist Filiz Üstün Durak'ın o şiirsel anlatımına bu yavaş temponun gerektiğini hissediyor, giderek sabrınızın karşılığını alarak sinemadan "Muhteşem bir film seyrettim.. Muhteşem duygular edindim" diyerek çıkıyorsunuz..
Aile olmanın, yuva olmanın değerini anlıyorsunuz..
Ne demişti "Orda bir köy var uzakta" şiirinde Ahmet Kutsi Tecer..
"Orda bir ev var, uzakta
O ev bizim evimizdir.
Yatmasak da, kalkmasak da
O ev bizim evimizdir."
Böylesi evi, böylesi ailesi olanlara ne mutlu!.