Pazar günü, Ankara'dan gelen kardeşim Kemallerle bir Boğaz sefası yapalım derken, nasıl bir işkencenin, nasıl bir trafik cinayetinin içine düştüğümüzü dün anlatmıştım.
Rumeli Hisarı'ndan Balta Limanı'na araba ile 1 (Bir), yürüyerek 9 (Dokuz) dakikada gidilecek yolu, biz arabamızla 55 dakikada alabildik, o da Balta Limanı kavşağında bize en az 15 dakika kazandıran bir kaçak dönüşü, bu işi çok iyi bilen servis araçları ve taksilerin peşinden yaparak..
Bu kavşak ben bildim bileli böyle aslında. En az on yıldır da hele hafta sonlarında millet Boğaz sefası yapmaya kalktı mı, tam felaket oluyor.. Bu yıllar boyu kaç vali, kaç emniyet müdürü değişti bilmem.. Ama hiçbiri ilgilenmedi.
Hiç biri "Nasıl çözeriz" diye düşünmedi..
Hepsi makam odasında oturmaya meraklı.. Halkın arasına karışan, bu milletin sorunları nedir gören bir, tek bir devlet görevlisi çıkmaz mı, atanmış?.
Seçilmişlerin de farkı yok. Profesör Mustafa Ilıcalı, İstanbul Büyük Şehir Danışmanıyken ilgilendi sadece. Birlikte kriz yaratan kavşakları, yolları dolaştık.
Bir kaçına çözüm de buldu Hocam..
Sonra milletvekili oldu, gitti. Yerine de kimseler gelmedi.
Pazar günü, iki cinayetin içine düştük biz. Biri, yazdım, trafikti.. Öteki daha da feci..
"Bu kentte devlet yok" diye bas bas bağıran bir rezalete şahit olduk..
Gene bu Rumeli Hisarı- Balta Limanı sahil yolunda iki taraflı tüm kaldırımlar otopark olmuş.
Yayanın yürümesi için karış yer yok.. İnsanlar,çocuklar dahil mecburen akan trafiğin içinde yürüyorlar..
Allahtan trafik akmıyor, duruyor da kaza olmuyor..
Bizim rezalet yasalarımız trafik işini paylaştırmış...
Yollar Vali'ye bağlı.. Kaldırımlar Belediye'ye.. Yani yoldaki arabanın cezasını Trafik Müdürlüğü kesiyor. Park etmenin yasak olduğu kaldırım suçunu kontrol edecek olansa belediye zabıtası..
Böyle iki başlılık olunca da kimse sahip çıkmıyor. O pazar çifte cinayet yaşarken, ne trafik polisi gördük ortada ne belediye zabıtası..
Yani devlet, hem Ankara'dan atanmışlarla genel, hem İstanbul'da seçilmiş olanlarla yerel yok, İstanbul'da.. Devlet yok.. Mafiş!.
Yol boyu iki taraflı tüm kaldırımlar niye otopark, Boğaz yolunda?.
İki sebepten..
Bir zengin yalı sahipleri.. Yalıda oturan ailelerde hemen her bireyin birer arabası var.. Bunları yalının geniş bahçesinde park etseler keyifleri kaçacak..
Diziyorlar sıra sıra arabaları, yalının önündeki kaldırıma..
İkincisi.. Boğaz yolu boyunca yan yana dizilen mekanlar var.. Restoranlar, kafeler, çay bahçeleri.. Bunların valeleri tüm kaldırımları oto park olarak kullanıyorlar, senelerdir.. Nasılsa karışan, görüşen yok..
Neden yok?. Çünkü hele o çay bahçeleri ve kahvaltı mekanlarının çoğu, çok "Böyükkk" adamların ve yakınlarının..
Hangi zabıta, polis müdahale edebilir ki?.
Etse bir türlü, etmese bir türlü.. Onlar da en iyisini yapıyor, hiç ortada görünmüyorlar..
Kaldırımları yalılar ve valeler işgal edince, vatandaş yolun ve trafiğin içinde yürüyor..
Görmek isteyen, seçilmiş ve atanmış var mı?.
Mesela İstanbul Valisi?. Mesela Sarıyer Belediye Başkanı?.
Bu pazar benimle geçer misiniz, Hisar/ Balta Limanı yolundan ha?.
İstanbul'un nasıl sahipsiz olduğunu göstermemi ister misiniz?.
Ya siz Sayın İçişleri Bakanım, Süleyman Soylu Bey!. Size bu kentte devletin olmadığını kanıtlamamı ister misiniz, pazar günü iki saatinizi ayırıp..
Eğer "Devlet var" diyorsanız, ben bütün günümü size ayırırım, "O zaman gösterin" diye!.