Salı, çarşamba arka arkaya iki muhteşem gece yaşadım.
Salı gecesi dünya çapında bir halk ozanı Veysel'i, çarşamba gecesi de Dünya Divası Leyla Gencer'i andık..
Bu nasıl bir mutluluk hepimiz için..
Çok ama çok farklı iki sanat dalında böyle iki muhteşem sanatçıya sahip bir ulusun bireyleri olmak.. "Benim Veyselim! Benim Leylam" diyebilmek..
..Ve ne mutlu bana, ayrıca..
İki gecede de vardım. İki gecenin de hazzını yaşadım..
Dahası.. İkisini de tanıdım.
İkisiyle de anılarım var..
***
Veysel Gecesi,
Cemal Reşit Rey'de (CRR) idi. Leyla gecesi Boğaziçi Albert Long Hall'de.. İkisi de birbirinden güzel organize edilmişti. İkisi de tıklım tıklım doluydu..
İkisini de uzun uzun yazmak isterim.
Bu yüzden yazıyı ikiye böleceğim.
Bugün Veysel.. Yarın Leyla!.
***
Âşık Veysel'i tanıdığım ve ilk dinlediğimde 10 yaşlarındaydım. Kilis'te Kemaliye İlkokulu'nda.. Mazhar Hocamız
"Yarın gelirken, beşer kuruş getirin" dedi sınıfa..
Aldım annemden haftalığım dışında beş kuruşu, gittim okula.. Salon malon yok, koridora sınıf sıralarını dizmişler..
Oturduk. Elinde saz, 50 yaşlarında bir adam geldi..
Âşık Veysel'miş. Sazı ile yollara düşmüş, Anadolu'yu gezermiş. Kilis'e de uğramış..
Veysel'i 5 kuruşa dinledim işte ilk, 70 sene evvel..
Âşık'ın hayatıma ikinci girişi, 1950'ler başı.. Ankara'da Kurtuluş Ortaokulu öğrencisiyim.. Bir dersin ortasında kapı tıklandı. İçeri müzik hocamız girdi. Münire Hanım.. Ders hocasından izin aldı.
"Çocuklar okulda bir koro kuruyoruz. Yer almak isteyenler el kaldırsın" dedi. En öndeyim, en
evvel kaldırdım. Numaraları not etti.
"Cumartesi öğleden sonra okulun salonunda olun" dedi.
Gittik. Sahneye aldı Hoca bizi.. Yüz kişiden fazlayız..
"'Çiğdem derki ben alayım' türküsünü söyleyeceğiz.
İşaretimle başlayın" dedi..
Âşık Veysel o sıralar üne kavuşmuş.
Bu türküsü hemen her gün, Ankara, İstanbul radyolarında çalıyor. Başka da radyo yok zaten.. Bu yüzden herkes ezbere biliyor. O yüzden seçmiş hoca..
İşaret etti, Münire Hanım.. Başladık..
"Çiğdem derki ben aaaalaa!." derken Hoca sert bir işaretle bizi susturdu.
Sonra parmağıyla 100 kişinin içinde beni işaret etti. Ardından da kapıyı gösterdi..
Müzik hayatım üç hareketle o gün bitti işte..
"Susun!.. Sen!.. Çık!." Üç kelime yetmişti benim ne berbat bir ses olduğumu yüz kişinin arasında anlaması için, hocamın..
Yıl oldu 1970'lerin başı..
Modern Folk Üçlüsü'nün menajeriyim. Spor salonunda bir şölen var. Biz de söylüyoruz..
Âşık Veysel de konuk..
Bizim çocuklar sahneye çıktı. Ben en önde oturuyorum. Tam yanıma Âşık gelip oturmaz mı?. Birazdan bizim çocuklar, Veysel'in Kara Toprak'ını söyleyecekler, Doğan'ın düzenlemesiyle..
Bende bir heyecan.. Bir heyecan..
"Usta" dedim ve kendimi tanıtıp anlattım, az sonraki Kara Toprak'ı..
Bende de yürek Selanik.. TRT tek yayın kurumu o yıllar ve hiç bir şarkımız denetimden geçmiyor. Halk Müziği'ni çok seslendiremezmişiz..
Tek yayın kurumu bu kadar tutucuyken, Veysel, Kara Toprak bitince bana
"Beni çocuklara götür" dedi.
Götürdüm..
"Yaşayın, var olun çocuklar..
Sayenizde beni dünya dinleyecek" dedi.
Dediği de aynen çıktı. Modern Folk Üçlüsü, beş kıtada, onlarca ülkede, Tokyo'dan
Los Angeles'a, yüzlerce kentte
"Kara Toprak" söyledi..
İşte bu Veysel'i anıyordu salı gecesi CRR!.
Önce dokuz kişilik bir müthiş saz eşliğinde Radyo Sanatçıları Necdet Kaya ve Emel Taşçıoğlu, Veysel türküleri seslendirdiler..
Solistler de müthişti, saz da.. CRR Yönetimi nedense etkinliklerinde program dağıtmayı zül addediyor. Yahu bir bilgisayar, bir yazıcı.. On dakika sürer, yazması basması.. Maliyet üç otuz para.. İnsan bundan kaçar mı?
O harika kaval ve perküsyon sololarını yapanların adları elimde yok.
Sanatçıya ayıp değil mi, onları gizlemek..
CRR yöneticileri!. Yaptığınız işler muhteşem, ama içine bıraktığınız sinek de berbat!..
Sırada,
Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu.. İki büyük usta.. Hem Veysel, hem de başka türküler çaldı söylediler.. Yani sadece bu ikiliyi sabaha kadar dinlerim..
Erkan Oğur, perdesiz gitarın dünya ustası.. Sazla oynuyor.. Bir minik sazdan orkestra sesleri çıkarıyor..
Bu nasıl bir çalış, bu nasıl bir üsluptur Erkan?. İkili, son bölümde Karadeniz Havaları'na geçtiğinde salon az daha halay için ayağa fırlıyordu. Öyle coşturdular.
..Ve Cengiz Özkan.. Bana sorarsanız, yaşayan en büyük saz ve ses ustası.. Başka hiç kimsede olmayan bir üslupla türkülerin nasıl hakkını ve nüanslarını veriyor.. Bağırmadan da şarkı söylenebileceğinin yaşayan kanıtı..
Türkünün Nat King Cole'ü diyesim geliyor. Öyle kadife sesli.. Sazı da
muhteşem çalıyor..
İki saati geçiyordu arasız konser başlayalı, ama kimse yerinden kıpırdamıyordu, Cengiz'i dinlerken..
Harika bir Veysel yaşadık.. Harika da bir final yaptık. Sahneye çıkanların hepsi bir arada.. Arkada 9 kişilik gurup, önde beş solist, Veysel'in hayat felsefesini anlatan, o eşsiz, o benzersiz deyişi
"Uzun İnce Bir Yoldayım" dediler..
Hepimiz öyleyiz be Âşık.. Girdik bir kapıdan, gidiyoruz ikinci kapıya işte..
Arada böyle unutulmaz anlar yaşadık, yaşayabildiysek, ne mutlu bize!.