Mehmet Tez Milliyet'te keyifle okuduğum yazarlardan.. Ama salı günü "Pilav üzeri yumurta, nargile, lokma, çedar ve diğerleri" başlıklı yazısını okurken dondum kaldım, sonuna kadar da zor tahammül ettim..
Bu ülkenin ve insanının yazılacak yüzlerce, binlerce güzelliği varken, okunmak için sövmeyi, saymayı, saldırmayı seçen yazarlar zaten var, Mehmet.. Niye onlara katılıyorsun ki?.
Yazı baştan aşağı, nerdeyse bizim tüm millete "Görgüsüzler" deme üzerine kurulu..
Eleştir, tamam.. Ama şunu aklından çıkarma Mehmet..
"Zevkler ve renkler tartışılmaz.." İnsanları zevklerine göre kategorize edip, senin zevkinde olmayanlara nasıl "Görgüsüz" diye damga vurursun..
"Kupkuru, kaskatı (Görgüsüzler etin tahta gibi olana kadar pişmişini seviyor) etleri, köfteleri baharatlayıp baharatlayıp koydular tahta masalara." Lafa bakar mısınız?.
Ben Hıncal Uluç, işte aynen öyle çok ama çok adeta yanık ölçüde pişmiş eti, üzerine masada olan her baharatı ekerek, olmayanı da garsondan isteyerek yerim..
Bu benim zevkim yahu.. Damak tadım..
Tattan, lezzetten, zevkten görgü olur mu?.
Leonardo da Vinci seversen görgülü, Picasso alır asarsan duvarına görgüsüz mü olursun yani?.
Bu yazıyı bulun ve okuyun.. Görün siz, hepiniz, hepimiz ne kadar görgüsüzmüşüz..
Mehmet'e görgülü görünmek için daha keserken tabağı kana bulayan bifteği, kusma duyumu bastırarak yutmaya çalışacağım, öyle mi?.