Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Göbeklitepe’nin bir telefonla başlayan öyküsü..

Güneydoğu Anadolu, göçebe insanoğlunun dünyada yerleşik düzene geçtiği ilk yerdir.
Dünya bilim adamları "Tarihin sıfır noktası" derler, Güney Doğu Anadolu'nun Göbeklitepe'sine.. Göçebe düzenden yerleşik düzene geçmek.. Tarım ve hayvancılığa başlamak, sosyal yaşama dönüşmek Anadolumda başladı.
..Ve de doğal sonuç.. Dünyanın ilk tapınağı da Anadolu'da yapıldı.. Toplu yaşam, toplu ibadet yerlerini yarattı çünkü..
İşte Göbeklitepe, İsa'dan tam 12 bin yıl önce yapılan Göbeklitepe, bu "İlk!."
Ne zaman bulundu, ne zaman ortaya çıkarıldı bilmem. Babamın son askeri görevi yörede komutanlık, son sivil işi de oralarda gene milletvekilliği idi. Ben de gazeteciydim.
Gene duymadım. İnanır mısınız?.
Anadolu'yu karış karış dolaşan Amerikalı eşim Holly arkeologdu. Beni nereleri anlattı, neleri söyledi.
Göbeklitepe yoktu aralarında..
Sonra bir genç kız çıktı ortaya.. Arkadaşım.. Bir ara Takvim'de köşesi vardı, meslektaşım..
O işte, çıktı ortaya.. "Göbeklitepe" adını onun inanılmaz azmi ve çabaları sayesinde duyduk. Biz duyduk. Dünya duydu..
..ve 2019 Dünya Göbeklitepe Yılı ilan edildi..
..Ve "Tarihin sıfır noktası" olarak nitelendirilen Göbeklitepe Yılı'nın resmi açılışı önceki gün, 8 Mart Cuma günü yapıldı.
Ben de Ece'ye "Sen anlat" dedim.. "Bu mucizeyi nasıl gerçekleştirdiğini anlat.."

***
Şimdi ister inanın, ister inanmayın.. Ben bu satırları 8 Mart Cuma günü yazıyorum.
Bugün Dünya Kadınlar Günü..
Bugün Dünya Göbeklitepe Yılı'nın resmi açılış günü..
..Ve bugün Ece'nin Doğum günü!.
***
Şimdi söz Sevgili kardeşim Ece Vahapoğlu'nda..
***
Bundan 6 yıl önce Londra'da yaşayan Türk bir arkadaşım telefonda bana "Türkiye'de Göbeklitepe diye bir yer var. Orayı dünyaya tanıtacak biri lazım..
İngilizce bilen, modern biri olarak sen bu tanıtımı çok iyi yaparsın; bir araştır orayı" deyip kapattı.
Hemen internete baktım; okuduklarım karşısında şaşkına döndüm. Merakımdan tüm geceyi ekran başında geçirdim. Dünyanın ilk tapınağı, uygarlığın doğduğu yerdi Göbeklitepe..!
Ertesi hafta uçağa atlayıp Şanlıurfa'ya gittim.
Göbeklitepe'yi yerinde görmek için. Şehrin 18 km uzağındaki bu kadim yere ilk adım attığımda tarif edemediğim bir enerji kapladı beni. Çok etkilenmiştim;

Göbeklitepe'yi ülkeme ve dünyaya duyuran, arkadaşım, meslektaşım Ece Vahapoğlu oldu. "Her şey bir telefonla başladı" diyen Ece, yazıda bu filmlere layık öyküsünü anlatıyor. Resim de onu anlatıyor. Hayatında iki şey var.. Fitness/ Sağlık için spor ve de Göbeklitepe!. İşte Ece, üzerinden nerdeyse eksik etmediği eşofmanlarıyla, Göbeklitepe Müzesi'nde..

Göbeklitepe'yi tanımak ve tanıtmak için elimden geleni yapacaktım.
Urfa halkı ve ileri gelenleriyle sohbetler ederek nabız yokladım. Kimisi biliyordu ama halkın çoğu burnunun dibindeki tarihi yeri gidip görmemişti.
Akabinde Vali, Belediye Başkanı, Milletvekilleri ve tüm yerel yönetimlerle tek tek görüştüm.
Göbeklitepe'yi Türkiye'ye ve dünyaya tanıtmak için yapmak istediklerimi ve önerilerimi paylaştım.
Görüşmeler olumlu geçmesine rağmen net sonuçlar alamadım.
İstanbul'a döndüğümde, Göbeklitepe'nin ve yapılan arkeolojik çalışmaların tanıtımına nasıl destek verebileceğimi düşündüm.
Önce Urfa'da sonra İstanbul'da bir sergi yapmaya, İngilizce ve Türkçe kitap yazmaya, web sitesi kurmaya, broşür hazırlamaya, kısa bir belgesel film çekmeye ve bir basın gezisi düzenlemeye karar verdim.
Hepsi alanında uzman isimleri buldum.
Logo, fotoğraf, video çekimi, broşür ve sergi için Diagonal'a, kitap baskısı için Alfa'ya, PR için Team İletişim'e, sosyal medya ajansı için 360Plus Medya'ya ve etkinlik yönetimi için Tatu'ya giderek 20 kişilik bir ekip oluşturdum.
Hepimiz gönüllüydük. Ama tabii ki masraflar vardı ve maliyet beni aşacak boyuttaydı. Bir sunum dosyası hazırlayıp Doğuş ve Koç Holding'e gönderdim.

Akabinde TEB ve Denizbank'a da ilettim.
İlk cevap hiç gecikmeden Doğuş Grubu'ndan geldi. Gönderdiğim dosya ile Türkiye'nin en büyük şirketlerinden biri, Göbeklitepe'den haberdar olmuştu.
Ve Doğuş Grubu ile 2 yıllık sponsorluk sözleşmesi imzaladık. İki ekip birleşip birlikte çalıştık.
Gecem gündüzüm Göbeklitepe olmuştu. Sık sık Şanlıurfa'ya uçuyor, Göbeklitepe'yi ziyaret ediyor, Urfa Müzesi'ni inceliyor, yerel yönetimlerle görüşmelere devam ediyordum.
Göbeklitepe'yi arkeolojik olarak ilk keşfeden Alman Kazı Başkanı Klaus Schmidt ile görüşmek için girişimlerde bulundum. Ancak pek çok kez talepte bulunmama rağmen ne kendisinden ne de Türk eşinden olumlu bir cevap alamadım. Bu arada sürekli bilgi topluyor, notlar alıyor, projeyi detaylandırıyordum.
Resmi makam olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın mutlaka projemizde olması için Ankara'ya da birkaç kez gittim; dönemin Bakanları Ertuğrul Günay ve Ömer Çelik, müsteşarlar, genel müdürler herkesle görüştüm.
Ancak bu arada iş birliği yapmak istediğim kazı ekibine ulaşamıyordum. Bazen umudum azalıyordu.
İlerlemeye çalışırken ya yerimde sayıyor ya da geriye düşüyordum.
Kazı alanı ve müzede fotoğraflar çekmemiz gerekliydi; Bakanlık resmi izin yazısı vermiş olmasına rağmen sabahın 6'sında buz gibi bir havada Göbeklitepe'ye vardığımızda kazı ekibi talimatıyla bizi içeri almadılar.
Aylarca uğraşmış, büyük kurumları ve kocaman bir ekibi peşime takmıştım.
Hissettiğim sorumluluk ve yaşadığım hayal kırıklığı ile hüngür hüngür ağladım. Ancak vazgeçmeyecektim; bunu halletmem şarttı!
Ankara'ya durumu bildirdim.
Bakanlık projemize olumlu baktığı halde yıllar önce Türkiye'nin imzaladığı uluslararası anlaşmalar gereği son söz Kazı Başkanı'ndı. Ben de Alman Büyükelçiliği'ni arayıp durumu aktardım. Ertesi gün Büyükelçi ve ekibi beni arayıp özür diledikten sonra beni Alman ekiple bir araya getireceklerini söylediler.
Bunun üzerine kazı ekibi nihayet randevu verdi.
Ancak görüşme yeri olarak Almanya'yı seçmişlerdi...
Kendi imkanlarımla seyahat planımı yapıp Berlin'e uçtum; şehir dışındaki Alman Arkeoloji Enstitüsü'ne trenle geçtim. Klaus Schmidt ve iki kişi ile İngilizce görüşme yaptım.
Ekip beni karşılarında kanlı canlı, kararlı, kendine güvenen bir halde görüp Göbeklitepe'nin Türkiye ve dünyaya tanıtılmasından başka bir amacım olmadığını anlayınca kitap ve fotoğraflar için iş birliği yapacaklarını söyledi. Kitap metinleri için son onayı Kazı Başkanı'ndan almak istediğimi belirttim; kabul etti.
Türkiye'ye dönünce bir yandan limitli sayıda özel basılacak Türkçe ve İngilizce kitap yazıyor, proje detaylarını toparlıyor, diğer yandan kurumlar arası ilişkileri yürütüyordum. Bu arada Göbeklitepe'den çıkan hayvan figürlerinden oluşan seramik taş baskılı sergimiz için Kütahya Seramik'le ve basın uçak biletleri için Türk Hava Yolları ile görüşüyordum.
Şanlıurfa'ya gidip çekimimizi yaptık. Kitabı bitirdiğimde ve baskıya göndermek istediğimde aylarca metin onayı için kazı ekibinden haber bekledim.
Projemiz sürekli erteleniyordu.
Hatta bir ara kendi ekibim bile bana "Ece pes edelim, bu iş çok zor" dedi ancak ben asla pes etmedim.
Azimle, kararlılıkla, aylarca uykusuz kalıp kilo vererek 2 senede projeyi tamamladım. Bu süreçte Göbeklitepe'nin rakipleri sayılan Mısır Piramitleri'ni, Malta Tapınakları'nı, İngiltere'deki Stonehenge'i bizzat yerinde inceledim. Dünyada böyle yerler nasıl tanıtılıyor diye detaylıca gözlemledim.
Nihayet Kasım 2013'te önce Şanlıurfa'da, çoğu Türkiye'den ve aralarında yabancı basın organlarının temsilcileri de olan, 50 kişilik bir basın ekibini ağırladık.
Sergi açılışına dönemin Bakanı Faruk Çelik, Ferit Şahenk ve Doğuş yönetimi katıldı. Törende kendisine Göbeklitepe'nin T sembolü şeklindeki seramikten özel tasarlanan teşekkür plaketi takdim edilirken "Ben bir şey yapmadım, her şeyi Ece yaptı, plaketi ona verin" diyerek büyüklük gösteren Ferit Şahenk ile yerel halkının önünde "Ece hanımı çok üzdük, ama bugün ne şahane bir proje yaptığını görüyoruz" diye özür dileyen Belediye Başkanı benim bütün yorgunluğumu aldı.
Başarıyla geçen Şanlıurfa seyahatinden birkaç ay sonra Şubat 2014'te İstanbul'da sergi açtık. Bu kez iş ve cemiyet dünyasından davetlilere Göbeklitepe'yi tanıttık.
Özel Göbeklitepe kitabımız, Doğuş Grubu'ndan kendi VIP listesine hediye gitti; basının değerli isimlerine de ben bir mektup yazarak kitap yolladım.
Basında, her çıktığım TV programında, sosyal medyada hep Göbeklitepe'den bahsederek kültür elçiliğini yaptım.
O dönem tanıdık tanımadık pek çok insan projemiz sayesinde Göbeklitepe'yi duydu. Medya, basın ve internette 250'ye yakın haber çıktı. Yazılı basında çıkan haberlerle 45 milyon kişiye erişim sağlandı. 5 milyon kişi Twitter hesabından Göbeklitepe Tanıtım Projesi'ni duydu.
400 hesap Göbeklitepe hakkında tweet attı.
Her şey şeffaftı ve raporlanıyordu.
Göbeklitepe'yi bu denli etkili, kapsamlı, iyi tasarımlar ve iletişim planlarıyla tanıtan bir proje o zamana kadar yoktu.
O dönem arkeoloji dünyasının ve bazı gazetecilerin ilgilendiği Göbeklitepe, bizim çalışmalarımızla birlikte birçok insanın odak noktası haline geldi. Biz arkeoloji tarafıyla değil, tanıtımı ve iletişimi ile ilgilendik.
Yapılan kazı çalışmalarına, UNESCO'ya hazırlanan akademik dosyalara sonsuz saygım var.
Proje süremiz bitmişti ama bu kadar önemli bir yerin tanıtımı burada kalmamalıydı.
Tekrar Doğuş Grubu'na giderek Göbeklitepe'yi dünyaya anlatmanın zamanı geldiğini söyledim; ayrıca Göbeklitepe Ören Yeri'nde tanıtım ofisi, temiz tuvalet, hediyelik eşya vs. gibi ek işlerin nasıl yapılması gerektiğini anlattım.
Ancak bu konuşmalar havada kaldı ve anlaşmamız uzatılmadı.
Ben bu arada daha neler yapılabilir diye uluslararası çalışmalarımı kendi çapımda sürdürüyordum.
Yurtdışındaki önemli büyükelçiliklerimizle irtibata geçiyor; Paris, Londra, NewYork, Tokyo gibi metropollere sergimizi nasıl taşıyabiliriz diye konuşuyordum.
Bazı uluslararası turizm fuarlarında Türkiye standına destek veriyordum. Sporcu olduğum için dünyanın en hızlı atleti Usain Bolt'un menajeriyle bile iletişime geçip Tarihin Sıfır Noktası'nda koşmak ister mi diye proje fikirleri sunuyordum.
Bir sene sonra Davos'taki Dünya Ekonomik Forumu'nda Doğuş Grubu'nun 15 milyon doları aşan bir Göbeklitepe yatırımı yaptığı açıklamasını basından öğrendim. Ayrıca Bakanlık ile 20 yıllık özel anlaşma da imzalayarak Göbeklitepe tanıtımını resmileştirdi.
Göz bebeğim, kendi ellerimle fikrini götürdüğüm ve büyük emeklerle hayata geçirdiğim projenin Doğuş Grubu desteğiyle devam edecek olmasına sevinsem de bu adım atılırken dışarıda bırakılmam beni derinden yaraladı.
Epeyce bir süre Göbeklitepe ile aktif ilgilenmedim.
Yine de insanlardan, özellikle Urfalılardan Göbeklitepe ile yeniden ilgilenmemi isteyen konusunda mesajlar alıyordum. Kırgındım. Bir şey yapmadım, sustum.
Birkaç ay önce çevrem artık benden ısrarla Göbeklitepe gezisi istediğinde özel bir tur şirketiyle "Göbeklitepe'de Nefes Turu" düzenledim. 4 yıl sonra tekrar o topraklarda durup oradaki Dilek Ağacı'na sarıldığımda kırgınlıklarımın yerini daha büyük umutlar aldı.
Koordinatörü olduğum bu sosyal sorumluluk tanıtım projesinde yola çıkış amacım, Göbeklitepe'nin öneminin kamuoyuna duyurulması, farkındalık yaratarak dikkatleri Urfa'ya çekmek ve Türkiye'yi tanıtmaktı.
Bugün gelinen noktaya baktığımda, Göbeklitepe'nin Türkiye'de dikkat çekmesi aşamasının bizim attığımız tohumlar sayesinde gerçekleşmiş olduğunu ve gönlümden geçen amaca doğru yola devam edildiğini görüyorum.
Göbeklitepe 2018 yılında UNESCO Kültür Mirası Listesi'ne alındı. 2019 yılı Göbeklitepe Yılı ilan edildi.
Bana hâlâ çeşitli ajanslardan "Göbeklitepe'yi dünyada tanıtarak ülkemize turist çekmek için nasıl projeler geliştirebiliriz" diye teklifler geliyor.
Göbeklitepe'yi ve kültürel tarihi mirası zengin Türkiye'mizi dünyada farklı bir şekilde tanıtmak için yapılabilecek çok şey var...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA