Başlığa bakıp "Bu nerden çıktı" demeyin.. Sabredin okuyun lütfen..
1957 yılında gazeteciliğe başladığım Yeni Gün'ün ofisi, Ulus'taki Atatürk Heykeli'nin oralarda bir handaki daireydi. Demirci Han mı, ne..
Ayda kırk lira maaşla da, geceleri (O zaman gazetede iş, akşam üzeri altıda falan başlardı.) ekmek arası tükrük köfte yer, yanında da M. Ali Ağabey (Kışlalı) ısmarlarsa, ağbim Öcal, kuzen Ahmet Kışlalı ve ben bir litrelik Tekel birasını paylaşırdık.
Biz tükrük köfte ile geçinirken, kıdemli ağabeylerden iki yer duyardık. Biri, Heykel'den yukarı bir meyhane.. Adını unuttum. Entel meyhane.. Orhan Veli orda demlenirmiş mesela.. Bizim Çetin Altan ağabey de..
Aşağı inersen de Karpiç!. Ülkedeki en ünlü Rus Lokantası.. Bir giden bin anlatırdı. Biz de içimizi çekerdik.. 40 lira, yani 4 (Dört) dolarla Karpiç'in önünden geçemezsin..
İşte, Domuz gribinden (Pardon öyle bir hastalık artık tıpta yok. Bakan danışmanımız açıkladı) ölsem mi, kalsam mı savaşı verirken (O da palavra.. Aslında beni dava etmeli o danışman, halka heyecan vermekten.. Etse ya..) güçlü olmam gerek. Grip virüsünü yok eden ilaç yok. Savaşı vücut veriyor. Onun için güçlü olmam, onun için de çok iyi yemem lazım.. Ama geçen gün Haşo'dan alıntı yaptım ya..
Şirazlı Sadi'ye "Canın ne istiyor" demişler.. "Canımın hiçbir şey istememesini" demiş..
Ben de "Bana sorsalar 'Canımın bir şey istemesini' derdim" dedim..
Öyle hiçbir şey istemiyor, canım. Ayrıca kaşığı ağzıma götürecek halim yok. Yemek saatleri işkence resmen..
İşte o "Ah canım bir şey istese de, iştahla yesem" diye Allah'a dua ettiğim günler, Posta gazetesinde Rıza Sönmez'in yazısını okudum. Karpiç'i anlatıyordu, güzelcene..
Ama asıl arkasından Karpiç'in o ünü Amerikalara ulaşmış Borsch Çorbasını tarif ediyordu ki ben, ben olalı bu kadar güzel, bu kadar leziz bir yemek tarifi ne gördüm. Ne de duydum.. Sizi bir de internette arama sıkıntılarına sokmamak için, Rıza Sönmez'in o muhteşem yazısını burada aynen sunuyorum..
"Yapın" diye değil. "Pazar keyfi yapın" diye..
***
Baba Karpiç'in yemek yemeyi keyfe dönüştürecek katı kuralları vardır. Öncelikle kravatsız girilemiyor, ihmal edenler vestiyerdeki kravatlardan birini takarak içeri alınıyordu.
Canlı orkestra müzik yapıyor, yemekler sekiz dakikalık aralarla servis ediliyordu. Bunu ihmal eden garsonlar ve sabırsız müşteriler azar işitiyordu.
Batılı örnekleri gibi beyaz örtüler, bez peçeteler, uzun kadehler ve çatal-bıçak setleriyle Balkanlar'ın da en iyi lokantalarından biri sayılıyordu.
Genellikle
Borsch Çorbası, Karski, Kievski gibi Rus yemekleri servis ediliyordu.
Baba Karpiç, İnegöl'deki kendi çiftliğinde yetiştirdiği meyveleri ve balıklardan elde ettiği havyarı ücretsiz ikram ediyordu.
Bu lokantanın en önemli özelliği ise düşük fiyat politikasıdır. Ankaralılar aşevine yakın bir hesap ödüyorlardı. Baba Karpiç 1953 yılında öldüğünde Bahçelievler'de borcu bitmemiş bir kooperatif evinden başkaca bir serveti yoktu.
O vakit Baba Karpiç'e borcumuzu ödeyelim: Borsch Çorbası yapalım.
***
Bu 12 kişilik gastronomik bir yolculuktur. Malzemeleri kendi kısa yolculuklarınıza göre oranlayarak ayarlayın. Tencereye sıcak suyu koyun.
Kuzu incikleri Rusya'dan gelen gemiler gibi harlı ateşte sefere çıkarın. Tencere kıyıya vuran dalgalar gibi köpüklenir.
Bu köpükleri kevgir marifetiyle temizleyin. Bütün haldeki soğan ve havucu deniz kazazedelerine gelen kurtarma filikaları gibi tencerede yüzdürün.
Defne yapraklarını da, onların imdat mektubudur deyip postalayın. "Bu puludur" deyip karabiberi, "Bu da damgasıdır" deyip tuzunu da basın.
YouTube'u açın bir saat kırk dakikalık
'Best Of Tchaikovsky' (Çaykovski) boyunca tıkırdasın. Siz folyolara sarılmış pancarları 200 derece ısıda kalpleri yumuşayıncaya kadar fırınlayın.
Albümün 40. dakikasına gelindiğinde pancarı çıkarıp soğuk su ile ferahlatıp, rendeleyin. Çemeninden ayırdığınız pastırma ya da isli eti, tereyağında cızırdatıp kenara alın.
Ateşteki yağa, kıyılmış soğan, havuç ve yeşil biberi koyup çello ve kemanların giriş yaptığı bölümden itibaren yedi dakika kavurun.
Flütler ve kemanlar yükselmeye başlayacaktır. İşte incecik kıyılmış lahananın burnumuzu sızlatma zamanı gelmiştir.
Onu da sahneye sürün. En heyecanlı yerine geldik; vurmalılar, yaylılar yükselir ve beş dakikanın sonunda sükunete varır.
O birkaç saniyelik sessizlikte
toz kırmızı biberle karıştırabilirsiniz. Çaykovski
nihayete erince, eti tencereden çıkarıp
kemiğinden ayırıp kuşbaşı şeklinde doğrayın.
Patates, domates ve elmayı ince doğrayın, haşlanmış eti et suyu ile tencereye bırakın. Patatesler yarı yarıya yumuşayıncaya kadar pişirin.
Artık pancarı, kuru fasulyeyi ve mantarı da ekleyebilirsiniz, çorbanın koyuluğu fazlaysa sıcak su ekleyin ve 25 dakika daha pişirin. Sarımsak, maydanoz ve karabiberi havana yatırıp evire çevire dövüp macun yapın. Çorbaya macunu, pastırma ya da isli eti, şeker ve sirkeyi, ilave edin.
Bir buçuk dakika tıkırdatın. Tadını tuzunu kontrol edin. Kaselere pay edip bir parça ekşi krema, üstüne kıyılmış taze soğan ve dere otunu serpiştirin. Baba Karpiç'in
ruhu şad'olsun. Afiyet de olur cennet de.