Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Cep telefonları 25 yaşında.. Dün!.. Bugün!..

Dünyaya ilk cep telefonu sinyali gönderilmesinin 25. yılını kutladık geçen hafta.. Aslında kutlamalı mı, yoksa lanetlemeli miydik, pek emin değilim..
Sosyal yaşamı bitiren, insanları yalnızlığa iten korkunç bir hastalık taşıyoruz, ceplerimizde yıllardır.. "Akıllı" dediğimiz telefonlar hızla gelişiyor, durmadan eklenen yeni yetenekleri ile bizi örümcek ağı gibi bağlıyor ve hepimizi yönetmeye başlıyorlar..
25 senede olmuş bunlar, sadece..
Turgut Özal sayesinde cep telefonuyla ilk tanışan, hatta ilk yaygın kullanmaya başlayan ülke olmuştuk. Abartı değil. Yaşadım. Biliyorum.
Hiç unutmam..
Yıl 1994!. Bacağımdan vurulmuş hastanede yatıyorum.. Ne zaman çıkacağım belli değil.. Moralimi düzelten üç şey yaptı, gazetem ve gazetedeki dostlarım..
Önce Genel Yayın Müdürüm Zafer Mutlu, elinde polis telsizi gibi bir şeyle geldi. Siyah kalem kutusu gibi bir şey. Ucunda da küçük parmağım gibi gene siyah bir uzantı.
"Bu ne" dedim..
"Cep telefonu" dedi.. "Bununla herkes seni her yerde arayabilir, sen de herkesi arayabilirsin.."
Yani yatağa bağlı, biriyle konuşmak istesen hastane santrali ile boğuşmak zorundasın, ya da biri beni arasa.. Oysa şimdi?. Zafer bana bir mucize hediye etti..
Sevinmez misiniz siz olsanız?. O telefonu saklasam, bugün antikaydı..
İkincisi.. Bir gün Kenan, benim gelmiş geçmiş en can arkadaşım, şimdi yukarlarda sonsuz buluşmamızı bekliyor, elinde bir koca video gösterme cihazı, yanında Sevgili Erman Hocam'la çıkageldi. Kenan, beni yattığım yerde oyalayacak bir program icat etmiş kafasında.. Adını "Kale Arkası" koymuş. Maçlardaki ilginç pozisyonları tartışacağız Erman Hocamla..Taktı aleti hastane odamdaki televizyona.. Başladı göstermeye..
Çeşitli isimler değiştirerek bugünlere gelen (Maraton mesela) program, öyle doğdu işte..
Üçüncüsü gene Zafer'den.. Tekerlekli sandalye ile hastane dışına çıkma izni verilince bana, Zafer bugün kullandığım artık adına "VİP" denen bir minibüsle geldi. Özel düzenlenmiş. Arka kapı iki yana açılıyor. Otomatik iki kızak çıkıyor ve benim tekerlekli sandalye o kızaklardan araca biniyor. Yani ben yerimden kalkmadan İstanbul'da nereyi istersem oraya gidiyorum.. Güzelliğe bakar mısınız?.
Daha güzeli, o minibüsü kullanan "Şoför" diyemiyorum.. İnsan.. Adam gibi adam.. Muhteşem adam.. Mehmet!. Kürt asıllı.. Van depreminde beni, annemi ve kundaktaki Serpil'i kurtaran ev sahibimizden sonra hayatıma giren en unutulmaz ikinci Kürttür, Mehmet!. Oto tamir atölyesi var. Düzenlemeyi o yapmış. Sonra da "Hıncal Ağbimin arabasını ben kullancam" demiş..
Hangi araba kullanması?.
Sabah erkenden geliyor. Pijamalarımı çıkarıyor, günlük kıyafetlerimi giydiriyor, hastane içi her işime koşuyor. İlaç saatlerimi sektirmiyor.. Dışarı nereye istersem götürüyor, gece döndüğümüzde gene pijamalarımı giydiriyor ve uyumadan başımdan ayrılmıyor. En az 18 saat benimle her gün. Atölye?. Ailesi?. Oğlu, kızı?.
Nerelerdesin şimdi Mehmet?. İyileştik, işin bitti mi?. Hiç mi sıkıntın olmaz, hiç mi işin düşmez, benim aslan yürekli kardeşim..
Efendim.. Sene 1996.. Yani cep sinyalinin uzaya çıkışının ikinci yılı, Kenan'la Atlanta'dayız.. Olimpiyat Oyunları var.. O güzel günlerde gazeteler, TV'ler en az üçer kişilik ekiplerle izlerlerdi Olimpiyatları..
Kenan.. Ben.. Korcan Karar da foto muhabirimiz.. Korcan sabaha kadar gece kulüpleri, akşama kadar çapkınlık peşinde.. Ha.. Bir de gönüllü Sabahçı Nuyan Ağbimiz (Yiğit.. O da nurlar içinde yatıyor) var. Biz Kenan'layız hep, sporda, boş zamanlarda..
Bir ünlü lokantaya gittik, paraya kıyıp.. Atlanta restoranlarıyla ünlü.. Yani kentin en hali vakti yerinde olanları orda..
Yemekleri beklerken, Kenan atv'yi, ben Sabah'ı aradım, yapılacak işleri konuşmak için..
O sivri uçlu karakutuları çıkardık. Konuşmaya başladık. Bir baktık, o zengin Amerikalılar birbirlerine bizi işaret ediyorlar..
Yani, iki yıl olmuş ama Amerika cep telefonunu daha görmemiş bile.. Biz iki Türk onlara gösteri yapıyoruz adeta.. Turgut Özal'a da bir selam çakıp rahmet dilemeyelim mi, şimdi?.
Yan masadan bir delikanlı hatta yanımıza geldi.. Bizi CIA ajanı sandı herhalde.. "Kimsiniz" demedi de "Bu ne" dedi.. Kenan da anlattı gence, cep telefonu denen şeyi!.
Şimdi başa dönelim..
Geçen hafta 25. yılı idi ya, ilk cep sinyalinin.. New York Times'da bir minik köşe gördüm, haftada bir gün yayınladığı "Bilim" sayfasında.
Kimberly Young adlı bir Ruh Bilimci'nin sözünü koymuşlar..
"Hepimiz hafiften bağımlıyız. Bunu davranışlarımızdan açıkça görebilirsiniz."
"Hafiften bağımlıyız" dediği "Sosyal medya" iyi mi?.
Demekle de kalmamış Kimberly Doktor. Bir de "Sosyal Medya Bağımlılığı Merkezi" kurmuş..
"Sosyal Medya Bağımlılığı Merkezi.."
Şimdi sıkı durun?. Ne zaman yapmış bu işi?.
1995!..
Yanlış okumadınız.. Doksan beş..
Yani ilk sinyalin çıkışından bir yıl sonra.. Ya da, elinde cep telefonlu iki Türk'e Amerikalıların aval aval bakmasından bir yıl evvel!.
Dr. Kimberly Young, hâlâ hayatta.. Bugün dünyanın en ünlü "Sosyal Medya Bozukluğu" uzmanı. Tedavi için kurduğu merkez hâlâ faal!. Kendisi de Pittsburg Üniversitesi Klinik Psikoloji profesörü..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA