Ahmet Hakan dostum Nişantaşı'nda bir mekan anlatmış. Öyle de güzel anlatmış ki, ağzım sulandı. İşte burdan yazıyorum Ahmet kardeşime.. O Glens dediğin terasa beni en kısa zamanda götüreceksin, tamam mı?.
Ne var ki o şirin yazının sonuna bir not koymuş Ahmet.
"Yenen yemeklerin ücreti son kuruşuna kadar ödenmiştir. Hanut değildir, alın teridir." Ah Ahmet Hakan ah! Bu ülkenin en eski, en okunan yazarlarından biri, bir yemeğe hem gazetesini, hem okurunu satar öyle mi demek istiyorsun.
Yahu ilk defa gittiğin yerde sana ikram niye ayıp olsun!.
Şimdi sen beni götürünce, hesapları ayrı mı isteyeceğiz. Sen ısmarlarsan ben hanutçu olup seni mi öveceğim, ertesi gün?.
Esas olan okurun, yazarına inancıdır Ahmet.
O inanç varsa, o nota gerek yok.
İnanç yoksa, ne yazsan yetmez. Faturayı yazının yanına bassan bile yetmez. İste, sana istediğin lokantadan kaç liralık istersen fatura getireyim. Ondan kolay ne var?.
Haa o notunla, Okuyucu Temsilcilerini bile rahatsız eden, hanut boyutlarını da aşan davetlere zincirleme giden ve yılın dörtte üçünü yurt dışında geçiren meslektaşlarına gönderme yapıyorsan, onu bilmem!.
Ne zaman gidiyoruz, senin İtalyan'a?.